Paylaş
Davutoğlu’na göre, bu ittifak “terör ile İslam’ı özdeşleştirmek isteyenlere en iyi cevap” olacakmış.
Bu ittifakın merkezi Suudi Arabistan’ın Riyad kenti olacak ve operasyonlar oradan yönetilecek.
Henüz kimin ne kadarlık bir askeri güçle ve hangi kapsam içinde bu koalisyonda olacağı belli değil ama şu belli: Koalisyonda İran, Irak ve Suriye yok!
Böyle bakınca bunun bir “Sünni koalisyon” olarak değerlendirilmesi de mümkün tabii.
Koalisyona ilk elde katılacak 34 ülke belli oldu. Bütün bu görüşmelerin bugüne kadar kamuoyundan saklanabilmiş olması da bir başka ilginçlik.
Bu bir askeri koalisyon olduğuna göre, ortaklar “sahada” askeri bir harekât yapacaklar demektir.
O “kara parçalarının” nereler olacağı da belli: Irak, Suriye, Libya, Afganistan ve belli ölçüde Mısır.
Suudi Arabistan ve Katar ekseninin, Irak ve Suriye’deki İran varlığından zaten hiç hoşlanmadığını, Yemen’de de Suudi Arabistan’ın İran destekli Şii Husi’lere karşı savaştığını aklımızda tutalım.
Terör ile mücadele görüntüsü altında, İran’ın bölgedeki hareket alanını daraltmaya yönelik bir koalisyon mu olacak?
Irak ve Suriye’deki Esad yönetiminin, kendi topraklarında böyle bir koalisyonun hareketine izin vermeyecekleri de bir sır değil.
Koalisyon, bu duruma rağmen, bölgede nasıl bir askeri operasyon yürütecek, bu da meçhul!
Davutoğlu’nun, bu koalisyona adeta “balıklama” atlaması da gösteriyor ki AKP hükümeti, Ortadoğu bataklığına boğazına kadar batmayı da göze alarak giriyor.
Koalisyonun kurulmasına öncülük edenler ve diğer katılımcılar açısından baktığımızda kendi halklarına sorma gereği duymadan böyle işleri yapmalarına olanak verecek rejimlere sahip olduklarını görüyoruz.
Ama Türkiye, “cici” de olsa bir demokrasi ve bu ülkeyi bölgede bir savaşın içine sokacak kararlar da böyle alınmamalı.
Hükümetin, Meclis’e ve kamuoyuna bir an önce bu konuda bir açıklama yapması gerekiyor:
-Türkiye’nin bu askeri ittifaka katkısı hangi derecede olacak?
-Karada yürütülecek askeri operasyonlarda, Türk askeri kullanılacak mı?
-Koalisyon, “sahada” İran ile karşı karşıya kaldığında Türkiye ne yapacak?
Öyle görünüyor ki sonu bilinmez bir maceraya doğru hızla sürükleniyoruz.
Örtülü ödenek her yıl rekor kırıyor
MALİYE Bakanlığı, kasım ayı bütçe gerçekleşme rakamlarını açıkladı.
Dikkat çeken konu örtülü ödenek harcamalarındaki astronomik artışlar.
Geçtiğimiz yıl kasım ayında örtülü ödenekten 117 milyon lira harcanırken, bu yıl kasım ayında yüzde doksan artış ile 221.5 milyon lira harcanmış.
Geçtiğimiz yıl ocak-kasım dönemindeki harcama, 992.6 milyon lira iken, bu yıl aynı dönemdeki harcamalar yüzde 62 artış ile 1 milyar 616 milyon liraya ulaşıyor.
Oysa, aynı dönemdeki genel bütçe giderleri sadece yüzde 20.8 oranında artmış.
Bütçedeki genel harcama artışının üç misli daha fazla artış var örtülü ödenek harcamalarında.
Kamuoyunda örtülü ödenek diye bilinen bu harcama kalemi “gizli hizmet gideri” olarak biliniyor.
Eskiden sadece başbakanların kullanımına açıktı, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra geçtiğimiz yıl cumhurbaşkanlarına da bu hak tanındı.
İlginç olan şey, AKP döneminde örtülü ödenek harcamalarının her yıl istikrarlı bir artış göstermesi.
AKP’nin ilk 11 yılında örtülü ödenek harcamaları 12 kat artmış.
Kanun gereği örtülü ödenek harcamaları ile ilgili bilgiler gizli. Sadece ne kadar harcandığını biliyoruz, ama nereye harcandığını sadece Cumhurbaşkanı ve Başbakan biliyor.
Elbette “Bu harcamalar açıklansın” gibi aptalca bir söz söylemeyeceğim.
Ama nerelere harcandığını kolayca tahmin edebiliriz.
Suriye’ye “insani yardım götüren silah yüklü TIR’lar” hangi parayla donatılıyor zannediyorsunuz?
Önyargı ve cehalet birleşince
CEHALET ile önyargıların birleşmesinden daha kötü bir şey olamayacağını gösteren bir videoyu www.neotempo.com sitesinde izledim.
Hollanda’da iki televizyoncu, bir İncil satın alıyorlar ve kapağını üzerinde “Kuran-ı Kerim” yazan bir başka kapak ile değiştiriyorlar.
Sonra da sokağa çıkıp, insanlara Kuran–ı Kerim’den okuduklarını göstererek, İncil’den pasajlar okuyorlar.
Okudukları pasajlar, bugünkü modern dünyanın değerlerine aykırı görünen bölümlerden seçiliyor.
Kadınların ikinci sınıf insanlar olması, eşcinselliğin ölüm cezasını gerektirmesi gibi bir dizi konuyla ilgili.
Ve sokaktaki insanlara bu bölümler hakkında ne düşündüklerini soruyorlar.
Yanıtlar kolayca tahmin edebileceğiniz gibi, İslamofobinin etkisi altında kalmış insanların verebileceği türden.
“Buna nasıl inanabiliyorlar” diye soran da var, Kuran-ı Kerim’i, İncil’e göre “saldırgan” bulanlar da.
Sunucular bu yorumları aldıktan sonra kitabın aslında İncil olduğunu gösteriyorlar.
İnsanların arasında “önyargılı” olduğu kabul eden de var, kahkaha atan da!
Benzer bir testi Türkiye’de, tersinden yapacak olsak da kuşkusuz ki benzer bir sonuç çıkardı.
Önyargılar ile cehalet birleşince varılabilecek daha başka bir yer de yok zaten.
Bu ilginç videoyu şu bağlantıdan izleyebilirsiniz: http://www.neotempo.com/dunya/kuran-zannedilen-incil
Paylaş