Paylaş
Yaşasın Türk adaleti!
“Niye bu kadar beklediler” diye merak içindeydim!
Kararı görünce rahatladım:
Hakkı Bey görevini yaptı diye sevindim, savcı bey raporlu değil diye mutlu oldum. Yargıcın kararını da okuyunca göğsüm gururla doldu!
Bir de bu ülkede “Öngörülebilir bir adalet düzeni yok, kanunlar çok sık değişiyor, mahkeme kararları ve savcılık uygulamaları standart değil” diye eleştiriler yapıyorlar!
Hayır, efendim!
Bu ülkede öngörülebilir bir hukuk düzeni var, savcılık uygulamaları standart, yargıçların kararları üst düzey bir hukuk metni niteliğinde! Eğer iktidar partisinin yolsuzluk ve rüşvete batmışlarını korumak söz konusuysa savcıların ve mahkemelerin ne yapacağını kolayca öngörebilirsiniz:
1– Rüşvetçiye takipsizlik,
2– Rüşvetçilerin peşine düşen polislere darbecilikten müebbet hapis,
3– Bununla ilgili haberleri yazan gazetecilere adil yargılamayı etkilemek, soruşturmanın gizliliğini ihlal, masumiyet karinesine zarar vermekten sekiz yıla kadar hapis!
Gördüğünüz gibi adalet sistemimizde yanıltıcı en ufak bir uygulama yok, her şey beklendiği gibi!
Bunca kanun boşuna mı değişti zannediyorsunuz!
Her şey cepleri doldurmaya devam etmek için iktidarı muhafaza etmek ile ilgili!
Artık bu Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni mottosu budur: Rüşvet söz konusuysa, gerisi teferruattır!
Not: TBMM Başkanı Cemil Çiçek, yayın yasağı ile ilgili savcılığa yapılan başvuruyu kendisinin yapmadığını açıkladı. Söz konusu mahkeme kararında TBMM Soruşturma Komisyonu’nun bu taleple ilgili yazısının tarih ve numarası var. Öyle görünüyor ki müracaatı komisyon başkanı Hakkı Köylü yapmış. Yukarıda “Hakkı Bey” dediğim şahıs odur.
Şöhretlerinin korunmasına!
ANKARA 7. Sulh Ceza Hâkimliği’nin, TBMM faaliyetleri ile ilgili olarak verdiği yayın yasağı kararında şöyle bir cümle var:
“Eski bakanlar Zafer Çağlayan, Muammer Güler, Egemen Bağış ve Erdoğan Bayraktar’ın kişilik haklarının zedelenmesinin önlenmesi, şöhret ve diğer haklarının korunmasının sağlanması bakımından...”
Kişilik haklarının korunması zaten Anayasa teminatı altında, benim bu konuda çok çaba göstermem gerekmiyor.
“Diğer haklarının” ne olduğunu bilemediğim için, elimden bir şey gelmez!
Ama “şöhretlerinin” korunması için elimden gelen her türlü çabayı göstereceğime, bağımsız Türk yargısı önünde söz veriyorum!
Birisi “Saat kaç” dediğinde ya da dergilerde bir saat ilanı gördüğümde hatırlayacağım ilk kişi Zafer Bey olacak, söz!
Hatta bu şöhretinin ziyan olup gitmemesi için bir sivil toplum kuruluşunda görev bile alabilirim.
Otel odasında filan bir “kasa” gördüğümde de aklıma Muammer Bey ve oğlu gelecek.
Bu şöhretin heba olmaması için “Muammer Bey’in gözdesi Karantinalı Despina” şiirinin, bundan böyle “Muammer Bey’in gözdesi İranlı Zarrab” şeklinde değiştirilerek okunması ve bunun müfredata alınması da hedeflerimden biri olacak.
Gazetedeki genç arkadaşlar için kız istemeye giderken mutlaka gümüş tepsi içinde çikolata yaptıracağım, elbise aldığımda mutlaka onun gamboça konmasını talep edeceğim, ayakkabı alırsam kutusunu asla dükkâna bırakmayacağım.
Her seferinde bunu Egemen Bey’in şöhretini hatırlamak ve unutmamak uğruna yapacağım.
Yukarıda Allah var, aslına bakarsanız Cumhurbaşkanı’nın her gün televizyondan sağa sola talimat yağdırmasından sıkılmıştım, artık buna da alışmaya çalışacağım.
Televizyondan o talimatları dinlerken Erdoğan Bey’in “Ne yaptımsa Başbakan’ın talimatıyla yaptım” sözleri kulaklarımda çınlayacak, şöhreti benimle birlikte yaşayacak.
Fikir özgürlüğü kimin sorumluluğunda?
BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu, Tunceli’deki konuşmasını eleştiren MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye şöyle seslendi:
“Bahçeli’ye çağrıda bulunuyorum. Tunceli, Türkiye’nin bir vilayeti mi? Peki siz tüm Türkiye’ye hitap edebiliyor musunuz? Buyurun gidin, bu söylediklerinizi orada söyleyin.”
Bir Başbakan için ne kadar talihsiz sözler!
Çünkü bu sözlerin gerisindeki düşünce şu: “Sen bu sözleri oraya gidip söyleyemezsin, çünkü başına iş alırsın!”
Başa alınacak işin ne olduğunu da ülkemizi tanıyanların tahmin etmesi zor değil: Şiddet!
Davutoğlu, kendisini hâlâ Dışişleri Bakanı zannediyor olabilir ama unutmasın ki yetkilerini başkasına devretmiş olsa bile kendisi Başbakan.
Bir Başbakan olarak, Türkiye’nin her yerinde, her türlü fikrin rahatça ve açıkça savunulabiliyor olmasının şartlarını yaratmakla sorumlu.
Ülkenin bir yerinde bazı fikirlerin, başka yerinde öteki fikirlerin seslendirilemiyor olmasından rahatsız olması gereken kendisi.
Bahçeli’nin düşünceleri ne kadar “aykırı” olursa olsun, onları Türkiye’nin her yerinde söylemeye hakkı var ve bu hakkını rahatça kullanabilmesini Başbakan sağlayacak.
Paylaş