O düzenden ‘diktatör’ çıkar Burhan Bey

AKP’li Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Burhan Kuzu, Ahmet Hakan ile yaptığı söyleşide “Birisi çıkıp da ‘Başkanlık sistemi diktatörlük getirir’ dediğinde gırtlaklamak istiyorum” dedi.

Haberin Devamı

Bunun onaylanabilecek bir istek olmadığını eminim kendisi de biliyordur.
İçinden yükselen her duyguya kulak vermese hatta bazılarını hiç seslendirmese daha iyi olur, söylemiş olayım.
İkinci önerim ise söylenenleri daha can kulağıyla dinlemesidir ki o zaman içinden kimseyi gırtlaklamak da gelmeyecektir.
Kimsenin çıkıp “Başkanlık sistemi diktatörlük getirir” dediği yok.
Söylenen şudur, açın gözünüzü dikkatle okuyun lütfen: AKP’nin önerdiği biçimiyle Başkanlık sistemi diktatörlükle sonuçlanır!
İnsanlar bunu da kafalarından uydurmuyorlar.
AKP’nin Meclis Uzlaşma Komisyonu görüşmeleri sırasında ortaya koyduğu “Türk tipi başkanlık sistemi”ne bakıp, Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmalarını da dinledikten sonra bu karara vardılar.
Onları tekrar hatırlatmamıza gerek yok, Başkan’ın Meclis onayına ihtiyaç duymadan ülkeyi kararnameler ile yönetebileceği bir düzen, hangi demokratik başkanlık sisteminde var?
Yargıyı ayak bağı olarak gören, parlamentoyu Başkan’ın elinde oyuncak yapan sistem, bu sonucu doğurur, “gırtlanlanmak” pahasına söylemek zorundayım.
Prof. Dr. Kuzu, Türkiye’de parlamenter sistemin işlemediğini de söylüyor ki sonuna kadar haklı.
Neden işlemediği de belli: Çünkü “Türk tipi parlamenter sistem” yürütmeye çalışıyoruz.
Kulağınızı tersten gösterip, sistemi değiştirmeye çalışacağınıza çok daha kolay bir yolu neden tercih etmiyorsunuz?
Parlamenter sistemi işler hale getirmek için Siyasi Partiler Kanunu’nu, Seçim Kanunu’nu demokratikleştirseniz, yargıyı yazboz tahtası kanunlarıyla hükümete bağlamak yerine gerçekten bağımsız ve tarafsızlığını sağlayacak yasaları çıkarsanız, daha kolay değil mi?
Ama yapmıyorsunuz çünkü en tepedeki kişi, dizginsiz–frensiz olarak ülkeyi tek başına yönetmek istiyor.
Buna da hadi sizi kızdırmamak için “diktatoryal” demeyelim de “otokrat” bir yönetim arzuluyor diyelim.

Haberin Devamı


HDP’nin aldığı risk


HDP Genel Başkanlarından Selahattin Demirtaş, “bağımsız aday defterini” kapattıklarını söyledi.
Böylece bir tartışmayı daha geride bırakıyoruz, artık belli oldu ki HDP seçimlere parti olarak girecek, yüzde on seçim barajını aşmaya çalışacak.
Türkiye’de 52 milyonun üzerinde seçmen var.
Seçime katılımın yüzde 90’lar civarında olacağını varsayarsak yaklaşık 47 milyon kişi oy kullanacak demektir. Bir milyon altı da olabilir tabii, bir milyon üstü de.
Seçim kampanyalarının yaratacağı heyecan, katılımı etkileyecektir.
Demek ki HDP’nin barajı geçip, milletvekillerini Meclis’e sokabilmesi için yaklaşık 5 milyon civarında bir oya ihtiyacı var.
Son genel seçimde BDP’li bağımsız adayların aldığı toplam oy 2.5 milyondan biraz az.
Yerel seçimlerde de BDP’li adaylar toplam 3 milyondan biraz az oy aldılar.
Demirtaş’ın şahsı ise Cumhurbaşkanı seçiminde 3.6 milyon oy aldı.
Bu oyun ne kadarını koruyabileceğini bilmiyoruz ama Demirtaş elindeki araştırmalar ile yüzde 9’un üzerinde olduklarını, adaylarını ve seçim beyannamelerini açıkladıklarında barajı rahatça geçecek desteğe ulaşabileceklerini söylüyor.
Yani Cumhurbaşkanı seçiminden bu yana desteğini arttırmış olmalı, bu durumda.
Ellerindeki araştırmaların güvenilirliği nedir bilemiyorum ama Konda Genel Müdürü Bekir Ağırdır’ın www.t24.com sitesinde yayınlanan analizine göre, HDP’nin barajı geçebilmesi için, en büyük 8 metropolde oylarını son seçime göre üç misli arttırması gerekiyor.
Elbette bir siyasi parti, bağımsız adaylar yerine parti olarak seçime girme kararını verme hakkına sahiptir.
Ama oldukça riskli ve iddialı bir karar aldıklarını söyleyebilirim.
“Risk” sadece AKP’nin, barajı geçemeyecek HDP nedeniyle istediği Anayasa’yı yapabilecek çoğunluğa ulaşması ve Türkiye’yi bir maceraya sürüklemesi ile sınırlı değil.
Ülkedeki önemli bir kitlenin kendisini Meclis dışında bulmasının yaratacağı meşruiyet sorunları ve bunun yol açacağı siyasi gerilimler de unutulmamalı.

Haberin Devamı


Suç ortaklığının bir başka kanıtı


TMSF, BDDK’nın isteği üzerine, Fethullah Gülencilerin bankası olan Bank Asya’ya el koydu.
El koyma gerekçesi ilginç: İmtiyazlı paya sahip bazı ortakların, kurucularda aranan nitelikleri taşıdıklarını gösterir bilgi ve belgelerin bulunmaması! Bu nedenle de bankanın etkin denetimini engellemeyecek şeffaf ve açık bir ortaklık yapısının banka tarafından sunulamaması.
Çok merak ettim, bunu yeni mi fark etmişler?
Bu banka yeni kurulmadı, kaç yıldır faaliyette.
Ortaklık yapısında bir değişiklik olmuş olsaydı, bunun BDDK’nın bilgisi ve izniyle yapılmış olması gerekiyordu.
Demek ki bu banka yıllardır “şeffaf ve etkin denetime uygun bir ortaklık yapısına” sahip değilmiş!
Eski yol arkadaşlarının suç ortaklığı döneminde belli ki faaliyet göstermesine göz yumulmuş.
O zaman şimdi bu hesabı da görmek gerek.
Kim göz yummuş, kimin emriyle bunu yapmış, bundan nasıl bir çıkar elde etmiş?
Hani İstanbul, “dünya finans merkezi” olacaktı, böyle karanlık ilişkilerin banka açıp kapattığı bir kent, dünyanın finans merkezi olabilir mi?

Yazarın Tüm Yazıları