Ne kuvvetli bir sigorta imiş!

HÜSEYİN Gülerce, Fethullah Gülen cemaatinin en önemli isimlerinden biriydi. Zaman gazetesinden cemaat–hütkümet kavgası nedeniyle ayrıldı ve Ahmet Hakan ile ayrıntılı bir söyleşi yaptı, Hürriyet’te okumuş olmalısınız.

Haberin Devamı

Benim ilgimi çeken bazı şeyler de söyledi ki yazmasam olmaz.
Gülerce, cemaatin devlet içinde kadrolaşması konusunda şöyle diyor:
“O insanların (cemaatin yetiştirip devlet bürokrasisine soktuğu insanları kastediyor) neyi nasıl yapacaklarını cemaatten aldıkları talimatla yerine getirmelerine hayır. Bunu demokrasi içinde savunmak mümkün değil. Benim sigortamın attığı yer de burası.”
Şunu söylemeliyim ki Gülerce’nin “sigortası” çok kuvvetliymiş, atmak bilmemiş!
Bunca sene içinde olduğu, hatta en tepelerinde gezdiği bir cemaatin ne yapmaya çalıştığını anlayabilmesi için bu kadar zaman kaybetmiş olmasına doğrusunu isterseniz insan hayret ediyor!
Aradan onca zaman geçmiş ve gözünün açılmasına bu kez Zaman gazetesinde atılan bir manşet neden olmuş.
Savcılar ve polisler marifetiyle insanlara kumpaslar kurulurken, cemaatin medyası bu kumpasın değirmenine su taşırken, insanlar deyim yerindeyse “andıçlanırken” aklı neredeymiş, merak ettim!
En ilginci de “hükümetin yolsuzluklara göz yumması” ile ilgili eleştirilere yanıtıydı: “Yüzde kaç diyor bunu Ahmet Bey?”
Gülerce, cemaatin marifetlerini anlatırken de insan ister istemez düşünüyor:
“Acaba cemaatten ayrılması bir büyük planın parçası mıydı” diye!
“Tedbir” olsun diye AKP’ye sızdırılacak bir Truva Atı olarak mı kodlandı?
AKP’lilere “Gözünüzü açık tutun” önerisinde bulunmak isterim!

Haberin Devamı

Yedi soruda ‘darbe’!


HÜSEYIN Gülerce, Ahmet Hakan’a söylediği “17 ve 25 Aralık hükümete karşı bir darbe girişimiydi” sözlerini, savcılıkta verdiği ifadede de tekrarlamış.
Yolsuzluk soruşturmalarının bir “darbe girişimi” olarak ilan edilmesinden beri aynı soruların yanıtını arıyoruz ama hiç kimse de çıkıp bu soruların yanıtlarını söylemiyor.
Birinci soru şu: Banka genel müdürünün, bakanların çocuklarının evlerine onca parayı, ayakkabı kutularında, çelik kasalarda kim koydu?
İkinci soru: Mesela Egemen Bağış’a elbise torbası, ayakkabı kutusu ve çikolata tepsisi içinde 500’er bin dolar gönderen Reza Zarrab, bu işi cemaatin darbe planına gerekçe olsun diye mi yaptı?
Üçüncü soru: Zafer Bey’in kod adının rüşvet listesinde bulunması ve karşılığında da milyonlarca dolar aldığının görülmesi ile ilgili evrak, Reza Zarrab’ın ofisine nasıl girdi? Onu oraya kim yerleştirdi?
Dördüncü soru: Zafer Çağlayan’a 700 bin liralık kol saatini gönderen, Reza Zarrab’ın adamı kılığına girmiş Fethullah Hoca mıydı?
Beşinci soru: Muammer Güler’in oğluna 10 milyon doları cemaat kendi hesabından mı çekip verdi?
Altıncı soru: Sıfırlana sıfırlana bitirilemeyen paraları, Türkiye’nin en sıkı korunan evine yerleştirenler cemaatin adamları mıydı?
Yedinci soru: Bütün bunları kullanarak darbeyi yapacak cunta hangi askerlerden oluşuyordu?
Buyurun tanık sizin!

Haberin Devamı

Hukuk devletinde ‘haram’ kanunda yazar

BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu, “Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı denetçilerine çok net bir mesaj verdiğini” söyledi.
Net mesaj da şu: “Bir denetçinin gittiği yerde işverenin çayını bile içmesi haramdır.”
Başbakan bu “haram” meselesi ile yakından ilgili görünüyor.
Bunu ilk kez söylemedi, sıkça haram–helal ayrımı yapıyor, emrindeki memurları uyarıyor.
“Haram” ile ilgili uyarısının işe yaramayacağını biliyoruz.
İşe yarıyor olsaydı, üç günlük bilgileriyle işadamlarına bol sıfırlı çekler karşılığında “danışmanlık” yapan bakan çocukları o işlere girmezlerdi.
Unutmayın ki bunlar içinde “haram” uçak ile umre ziyaretine bile gidenler çıktı!
Bir hukuk devletinde memurların, kanunları, çay ya da para karşılığında görmezden gelmelerini engelleyecek şey, hukuktur, kanunlardır. Ellerinde yeteri kadar kanun var, isterlerse bu yolsuzluklar ve rüşvet ile o kanunları kullanarak daha kolay mücadele edebilirler. Çünkü belli oldu ki dillerinden dini mesajları hiç düşürmeyenler bile iş “haram” konusuna gelince, daha bir rahat davranabiliyorlar!

Yazarın Tüm Yazıları