Paylaş
Haberi, Aydın’da yayımlanan yerel gazetelerden Denge’de okudum.
İşin ilginç yanı Aydın’ın Gençlik Spor İl Müdürü’nün de bunu benim gibi gazetelerden öğrenmiş olması. Denge’ye verdiği demeçte bunu söylüyor.
Gençlik ve Spor İl Müdürlükleri bile yörelerindeki amatör kulüplerin durumunu gazeteden öğreniyorsa, o ülkede spor teşkilatının durumunun ne olabileceğine artık siz karar verin.
Müdür Bey, demecinin bir yerinde de kendi bölgesindeki bir takımın şampiyonaya katılamamasının suçunu başkalarına atıyor.
“Eğer sporda gerçekten siyaset, politika varsa, ana belediyeler aynı siyasi görüşteki ilçe ve belde belediyelere destek olmalı. Eğer İncirliova gönderemiyorsa, Aydın Belediyesi destek çıkıp göndermesi lazımdı” diyor.
Bu görüşe ne demeli, onun kararını da politikanın spora bulaştırılmamasını düşünenler versin.
Spordan sorumlu bakanımız acaba bu konuda ne düşünüyor?
Elbette basketbolculara adam başı 1 milyon dolar prim ihsan eden Başbakan’ın da ne düşündüğünü merak ediyorum. Korfbol nedir? Korfbol, dünyada kadınlar ile erkeklerin aynı takım içinde mücadele edebildikleri tek takım sporu. Takımlar 4 kadın, 4 erkek sporcudan oluşuyor. Hentbol ile basketbolun bir karışımına benzemekle birlikte kuralları farklı bir spor. Oyuncular, bir direğe asılı bir sepete topu atarak sayı kazanıyorlar. “Takım oyunu” oynamak zorunlu, şahsi oynayan oyuncunun hareketinin cezalandırılması gibi ilginç kuralları da var.
Bakalım soruşturmadan sonra ne diyecekler?
HAKKÂRİ’nin Geçitli Köyü’nde uzaktan kumandalı bombayla gerçekleştirilen saldırıda 9 kişi ölmüştü. Bu saldırının ardından BDP ile hükümet arasında gerçekleştirilecek görüşme de iptal edilmişti, hatırlayacaksınız.
Saldırı ilk başta PKK tarafından üstlenilmeyince, saldırı yerine bırakılan asker çantalarından hareket eden malum çevreler saldırıyı askerin içindeki Ergenekoncuların yaptığını bile iddia etmişti.
Dinlemeye takılan bir konuşma saldırının PKK’lı bir grup tarafından yapıldığını ortaya koymuştu ama her fırsatta askeri suçlamaya eğilimli kesim bunu pek görmeye yanaşmamıştı.
PKK’nın başı İmralı’da avukatları ile görüşürken “saldırı nedeniyle şoke olduğunu” söyleyince işin rengi iyice değişti tabii.
Öcalan “köylü intikamcılığı” ile hareket eden ve eylemsizlik sürecini sabote etmek isteyen grupların varlığından söz edince, PKK da Kandil’de soruşturma başlatmış.
Yakında kimlerin bu işin gerisinde olduğunu öğreneceğiz demektir.
Olayın ardından hemen gözlerini askere dikenlerin ne yapacaklarını ve özür dileyip dilemeyeceklerini de hep birlikte göreceğiz.
Sao Paulo’da bir müzenin düşündürdüğü
Sankt Petersburg’daki Hermitage müzesini gezerken sergilenen koleksiyonun muhteşemliğinden etkilenmiştim. Beni etkileyen bir yönü de Çarlık Rusya’sındaki aristokrat sınıfın, dünyanın seçme sanat eserlerini satın alarak memleketlerine götürmüş olmalarıydı.
Benzer bir imparatorluk kurmuş Osmanlı’nın aristokrat sınıfının aklından bile geçirmediği bu durum, bizim gibi bir köylü toplumu olan Rusya’da sanatın neden hızla geliştiğinin ama bizde gelişemediğinin ipuçlarını veriyordu.
Benzer bir duyguyu geçen hafta gittiğim Sao Paulo’da, Museo de Arte de Sao Paulo’yu gezerken yaşadım.
Sao Paulo’nun, Paulista Caddesi üzerinde, bir mimari şaheseri olarak yapılmış bir binada bu müze.
Müze binası, dört tane kırmızı renkli dev ayağın arasında havada asılı gibi duran devasa bir bloktan oluşuyor. Binanın kendisi bile zaten müze gibi. Binanın mimarisine ve mühendisliğine hayran olmamak mümkün değil.
Ben oradayken “Romantismo” isimli bir sergi vardı. Dünya resim sanatının en seçkin ressamlarının eserlerini içeren devasa bir sergi!
Sergilenen koleksiyon, “Brezilya’da kahve baronları”nın ve “maden sahiplerinin” çok para kazandıkları yıllarda satın alarak ülkelerine getirip kişisel koleksiyonlarını oluşturdukları resimlerden oluşuyor.
Van Gogh, Dali, Picasso, Degas, Gogen, aklınıza resim denilince kim geliyorsa, onların resimleri!
Yarım günümü o salondaki resimlerin önünde geçirirken aynı şeyin neden bizim ülkemizde olamadığını düşündüm.
Sanatı az sevmemizden mi, resmin dinen günah sayılmasından mı, resme harcanacak paranın “boşa harcanmış” olacağına olan inanç mı?
Galiba hepsi birden!
Paylaş