Memleketin birinde neler oldu?

İNGİLTERE’de iki The Telegraph muhabiri, “seçmen kılığına” girerek Ticaret Bakanı Vince Cable ile görüştüler ve kaydettikleri görüşme devlet televizyonu BBC’de de yayımlandı.

Bu kadarı bile biz Türklerin kulağına tuhaf geliyor olmalı, ama hepsi bu değil.
Bakan Cable, bu görüşmede şöyle diyor: “Murdoch’a savaş açtım ve bu savaşı kazanacağımızı düşünüyorum”.
Olay İngiltere’de tepkiyle karşılandı.
Bir siyasetçinin, bir gazete patronuna savaş açtığını söylemesinden söz ediyorum.
Muhalefet bakanın istifa etmesini istiyor. Başbakan Cameron, bakanın sözlerinin “kabul edilemez ve uygunsuz olduğunu” açıkladı. Bakan “Hükümeti zor durumda bıraktığım için özür dilerim. Başbakan’ın kararına saygılıyım” diyerek görevden alınma olasılığını kabul ettiğini belirtiyor.
Medeni ülkelerde böyle oluyor demek ki!
Hükümetlerin gazete patronlarına savaş açması kabul edilebilir bir durum değil çünkü.
Çünkü biliyorlar ki özgür ve hükümetin etkilerine açık olmayan bir basın düzeni demokrasinin olmaz ise olmaz koşullarından biri.
Günün birinde bu yerküre üzerindeki memleketlerden birinde de aynı demokratik olgunluk düzeyine ulaşmak mümkün olabilir mi dersiniz?

Bindik bir alamete!

? DEMOKRATİK Toplum Kongresi’nin, BDP’nin giderek daha yüksek sesle öne sürdükleri tezler bir tek sonuç yaratabilir: Türkiye’deki bölünme korkusunu büyütür, demokratik siyasetin normal süreçler içinde sorunumuzu çözmesine engel olur.
Bunu söylerken bu fikirler de tartışılmasın demek istemiyorum elbette. Demokratik bir ortamda her türlü fikir, ayrılıkçı da olsa konuşulabilir, yeter ki silahla gürültü çıkarılmasın.
DTK ve BDP’nin taleplerini dile getirirken kullandıkları dilin çiğ bir Kürt milliyetçiliğine karşılık geldiği gerçeğini fark etmeleri gerek.
Kuşkusuz ki sorunumuz etnik bir sorun ama aşırı milliyetçi söylemin, kendi karşıtını da yaratıp besleyeceğini unutmamak gerek.
Bugün geldiğimiz aşamada sorunumuzu çözmenin yolu, bütün Türkiye’nin demokratikleşmesinden geçiyor.
Göstermelik bir demokrasiden değil, bütün kurumlarıyla işleyen bir demokrasiden söz ediyorum.
Kürt hareketinin siyasi temsilcilerinin de öncelikli talepleri bu olmalı.
Bölünme korkusunu körükleyecek her talep, sonuç elde edilemeyeceğini bile bile atılan her ileri adım bu hedefe ulaşmayı de güçleştiriyor.
Karamsar bir insan sayılmam ama şu andaki tablo “Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete” durumunu yansıtıyor.

Biraz da futbol sohbeti

CHRISTOPH Daum, Fenerbahçe’den iki kere kovuldu. İkisinde de “tek maçlık sonuç” nedeniyle.
İlk kovuluşunda, Fenerbahçe, Denizlispor ile berabere kalmasa ve galip gelseydi, takım şampiyon olduğu için başarılı kabul edilecek ve kovulmayacaktı.
İkinci kovuluşunda da aynı şey oldu. Fenerbahçe, sezonun en iyi futbolunu oynadığı maçta Trabzonspor ile berabere kalmayıp kazansaydı, Daum yine başarılı sayılacaktı, kovulmayacaktı.
Fenerbahçe’nin ilk yarının sonundaki haline, kupadaki durumuna ve sahada oynanan futbola bakınca taraftarın ne düşündüğünü kolayca tahmin edebiliyorum, ben de onlardan biriyim çünkü.
Aykut Kocaman, futbolculuğu döneminde hepimizin kahramanıydı, keşke anılarımızda öyle kalmaya devam etseydi diye düşünüyorum şimdi.
Taraftarlar, maç oynanırken büyüye, toteme, sihirli değneklere maç sırasında inanırlar ama gerçek hayatta bunun yeri olmadığını da biliyoruz.
Kocaman, hatalarından ders çıkarabilecek yeterliliktedir diye düşünüyorum. O dersleri çıkarmanın şimdi tam zamanıdır!
? Galatasaray ve Fenerbahçe’yi yönetenlere, daha doğrusu takımın giyeceği formayı seçenlere itirazım var. Fenerbahçe’nin geleneksel forması sarı-lacivert çubuklu forma ve beyaz şorttur. Galatasaray’ın ki de sarı-kırmızı parçalı forma ve beyaz şort! Bu yeşiller, morlar, turuncular nereden çıkıyor, gerçekten merak ediyorum. Mesele sadece forma satışı ile ilgili olmamalı. Bu kulüplerin gelenekleri olduğu da akılda tutulmalı!
? Galatasaray’ın yeni stadı gazeteci ekipleri tarafından sırayla geziliyor. Ben gitmedim ama güzel olmuş, hayırlı ve uğurlu olsun. Bu stadın bu şekilde yapılmasına karşı çıkmıştım. Keşke Galatasaray kendi olanakları ile bu işi yapabilmeyi akıl edip Ali Sami Yen arazisinden kazanacağı parayı da transferlerde çarçur etme olanağı bulsaydı! Böyle olacağını biliyorum çünkü Adnan Polat yönetiminin bu konudaki performansı yeterli fikir veriyor!
Gazetecilere stadı gezdiren Adnan Polat, bu stadın gelirinin büyük olacağından, stattaki atmosferin rakipleri sindireceğinden ve Galatasaray’ın burada çok başarılı olacağından söz ediyor hep.
Şunu hatırlatmak isterim: Futbolu stadyumlardaki seyirciler değil, oyuncular oynuyor. Ve az parayla iyi takım kurmayı başaramayanların, çok parayla da bu işi yapamadıklarının sayısız örneği önümüzde duruyor. Örnek arayanların bir vapurla Kadıköy’e geçmeleri yeterli olur sanırım!
Yazarın Tüm Yazıları