Paylaş
Zanlı adliyeye götürülürken gazetecilere şöyle söylemiş: “Memlekette bu kadar enayi varsa suç benim mi?”
“Sülün Osman’ların” irili ufaklarının her yere dağıldığı bir ülkede bundan kuşkulanmak gerekiyor belki de.
Başbakan’ın “çılgın projesini” açıklamasından sonra da Başbakanlığa çılgın projeler yağmuru başladığını Sabah’ta okudum.
Birisi Urla Koyu ile Seferihisar arasında da benzer bir kanal yapılması projesini geliştirmiş mesela.
Bir başkası Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayacak bir kanal öneriyor. Kanal kazısından çıkacak toprağın da Kıbrıs ya da Girit’i anakaraya bağlamak için kullanılmasını öneriyor. Yani iki deniz birleşirken, aynı zamanda Akdeniz’i ikiye ayıracak bir proje bu!
Mimar olduğu belirtilen bir kişi Samsun’daki Melet Çayı’nı Fırat ve Dicle’ye bağlayarak Basra Körfezi’ne geçiş düşünmüş. Böylece Süveyş bertaraf olacakmış.
Bir inşaat yüksek mühendisi de Başbakan’ın kanalından çıkacak 250 milyon metreküplük hafriyatın kullanılacağı bir başka çılgın proje üretmiş. Başbakan’a yazdığı mektupta “Telif ve fikir haklarına göstermiş olduğunuz hassasiyete sığınarak şu aşamada daha detaylı bilgi veremem ama isterseniz sizinle yüz yüze görüşerek bunu anlatabilirim” diyor!
Belli ki “Başbakan’ın projesini Ecevit daha önce önermişti” haberlerinden etkilenmiş, malı kaptırmamak istiyor!
Dolandırıcının “Memlekette enayi çok” sözleri ile bu haberleri okuduktan sonra düşündüm. Evet, belki enayi çok ama öyle görünüyor ki çılgın projelere imza atacak vizyon sahibi insanlarımızın sayısı da hiç az değil!
‘Tatmin edici açıklama’ bekliyorum
ÖSYM Başkanı, YGS’deki şifreli kopya iddialarını soruşturan savcı ile görüştü ve arkasından savcılığın kopya çekilmediği kanaatine vardığını öğrendik.
Araya Başbakan’ın çılgın projesi girdi, gündem değişti. Ama aklıma takılan şu sorunun yanıtını bir türlü bulamadım:
Savcıların, hazırlık soruşturmasını yürütürken tanık ya da sanık olarak ifadelerine başvurmadıkları ve ama soruşturulan konuyla doğrudan ilgili olan bir kişi ile görüşmeleri normal bir durum mudur?
Bazı avukatlara sordum, “Söz konusu kişi bir kamu görevlisi olduğu için savcı ile görüşmesinde mahzur yoktur” diyenler de var, “Söz konusu kişi soruşturulan iddia ile doğrudan ilgilidir ve böyle bir görüşme normal sayılmaz” diyen de!
Hukuk böyle bir şey galiba! Nereden baktığınıza göre farklı sonuçlar mı veriyor?
Bir de bazı adayların soru kâğıtlarının okunmasında yapılan hatalar var.
İtiraz üzerine daha önce 1 milyon 523 bininci sırada olan bir öğrencinin kâğıdı yeniden okundu ve öğrenci şu anda 184. sırada!
Böyle çok sayıda öğrenci olduğunu da biliyoruz.
Her aday için ayrı kitapçık oluşturulurken sisteme müdahale edildiğini ve şifrelemedeki hatanın bundan kaynaklandığını daha önce ÖSYM yetkililerinden duymuştuk.
Acaba kâğıtların okunmasındaki bu hata da aynı nedenden mi kaynaklandı?
ÖSYM yetkililerinden birileri ortaya çıkıp da bu kez gerçeği ama sadece gerçeği açıklamayacak mı?
Kocadon’un çılgın projesi
DODEKANES adalarının başkenti Syros’un sokaklarında dolaşırken en etkileyici bulduğum şey kent merkezindeki meydanın ve sokakların tümüyle beyaz mermer ile kaplanmış olmasıydı.
Yıllar geçtikçe hafiften aşınmış ve dokusu iyice ortaya çıkmış beyaz mermerler!
Geçtiğimiz sonbaharda Bodrum kelimenin tam anlamıyla “ayağa kalkmıştı”. Sokaklar kazılmış, kaldırımlar sökülmüş, yürüyecek yol neredeyse kalmamıştı.
Belediye Başkanı Mehmet Kocadon’un bu işe kalkışırken hata yapmış olabileceğini, böyle bir inşaat faaliyetinin turizm mevsimine yetiştirilemeyeceğini düşündüm.
Hatayı ben yapmışım. Artık Bodrum’da otomobillere değil, yayalara daha geniş alanlar var. Kaldırımlar beyaz mermerler ile döşenmiş, Bodrum yeni bir görünüm kazanmış.
Özellikle Kale’den Halikarnas’a doğru yürürken bir sürprizle karşılaştım. Çirkin bir otel binası yıkılmış, kent nefes alacak yeni bir meydana kavuşmuş.
Kale’den marinaya doğru yürürseniz değişikliklerin yayalar ve sahildeki işletmeler için yararlı olduğu görülüyor.
Artık lokanta masaları arasından, garsonlara çarparak yürümek yok. Sahil, otomobillerden alınıp, yayalara bırakılmış.
Görüntü kirliliği kaldırılmış, herkes aklına estiği gibi tabela asamıyor.
Bodrum giderek öteki turizm kasabalarımızdan ve kentlerimizden ayrışıyor, kendine özgü bir kimliğe kavuşuyor.
Bir de mandalina sorununu çözebilirsek, Bodrum’u yeniden kurtarmak mümkün olacak. Bu konuya daha sonra döneceğim.
Paylaş