Paylaş
Saymaz ile konuşan Keynes, ByLock’un Gülen cemaatinin haberleşme aracına dönüştüğünü, bunu kullanmanın örgüt üyeliğinin delili olduğunu söylüyor, ayrıca kullananların yüzde 90’ının FETÖ’cü olduğunu anlatıyordu.Yandaş medyadaki tiplere göre, mülakatta Keynes’in yüzde 10’u dışlaması, bazı Fetullahçıların kendilerini kurtarmalarına hizmet edecekti.
Hayatları boyunca bir tek gün bile gazetecilik yapmak gibi bir dertleri olmadığı için her haberin altında bir “buzağı” aramaları elbette normal.
Onun için bugün okuduğunu anlayabilecek yandaş medya mensupları (ki bazıları okuduklarını bile anlamaktan aciz tipler) ile siz değerli okuyucularımı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, Fetullahçı darbeyi araştırmak üzere kurulan komisyonun bir toplantısına davet etmek istiyorum. Toplantı geçmişte kaldığı için ziyaretimizi resmi tutanaklar üzerinden yapacağız.
Toplantı tarihi: 27 Ekim 2016.
Komisyon toplantı tutanaklarının 18. sayfasının sonundaki kayıtlara göre CHP’li Sezgin Tanrıkulu, ByLock kullanıcıları ile ilgili listenin de komisyona getirtilmesini istiyor. Şimdi tutanakların 19. sayfasına geçiyoruz ve okumaya başlıyoruz.
Komisyonun AKP’li başkanvekili ve Manisa milletvekili Selçuk Özdağ konuşuyor:
“Değerli arkadaşlar, gerek Eagle ile ilgili gerekse de Coco’yla veyahut da ByLock ile ilgili isteyelim listeleri ama siz hukukçusunuz Sezgin Bey, Zeynel Bey de hukukçu, bizim arkadaşlar arasında Zekeriya Bey de hukukçu, şöyle bir konu var: Bu darbe girişiminden sonra MİT ve Emniyet bir çalışma yapıyor. ‘Türkiye’de Eagle kullananlar, Türkiye’de ByLock kullananlar ve de Coco kullananlar’ diyerek, bu listeler çıkıyor. Bu listelerin hepsi Fetullahçı değil. Neden? Bu bir sistem, buraya girenler var. Öğrendim mesela masonlar Türkiye’de ByLock kullanıyorlarmış. Bir emekli büyükelçi gözaltına alınıyor, savcı soruyor –Gelsin diyorum bakın, özellikle baştan da söylüyorum, madem ki şüyuu vukuundan beterdir dedik, alalım ama böyle endişeler olduğunu da düşünelim– ‘Söyleyin bakalım, örgütün neresindesiniz?’, ‘Ne örgütü savcı bey’, ‘İşte cemaatin neresindesin kardeşim, dershanelerin, okulların, yurtların, darbenin?’, ‘Ben masonum, 72 yaşındayım, biz masonlar üç senedir ByLock ile haberleşiriz’ diyor. Bir de bu sistemi kullananlar gizli olarak –affedersiniz, beni bağışlayın– kendi arasında ticari bir işte bunu kullanıyor, sevgilisi var, bunu kullanıyor, şifreler kendi aralarında veya illegal örgütler bunları kullanıyorlar. Böyle, bunlarla ilgili de dikkat edelim. Ha, getirelim ama bunları...”
Komisyondaki konuşmalar bu minval üzerine sürüp gidiyor. Başkanvekili Selçuk Özdağ’ın komisyondaki bu konuşmasına bu linki tıklayarak ulaşabilirsiniz. 27 Ekim tarihli oturum tutanaklarının 19. sayfasında: https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/komisyon_tutanaklari.tutanaklar?pKomKod=1021&pDonem=26&pYasamaYili=2
Bizzat AKP’li Komisyon Başkanvekili’nin sözlerine bakılırsa bu sistemi kullananlar yalnızca Fetullahçılardan ibaret değil.
Başkanvekili’nin özellikle komisyondaki “hukukçuların varlığına” dikkat çekmesinin nedeni bu.
Başkanvekili Selçuk Özdağ’ın bu konuşmasını okuyunca yandaş trollerin İsmail Saymaz’ın Hürriyet’teki haberine saldırmalarının bir tek nedeni kalıyor: Hürriyet’e ve Doğan Grubu’na saldırmak.
AVRUPA’DAN UZAKLAŞMA HESABI
AVRUPA Parlamentosu Başkanı Martin Schulz, Cumhuriyet gazetesi yönetici ve yazarlarının gözaltına alınmalarını “İfade özgürlüğünde bir kırmızı çizginin daha aşılması” olarak yorumlayınca Başbakan Binali Yıldırım kükredi:
“Kardeşim, senin çizgine mizgine biz bakmayız. Kırmızı çizgiyi millet çizer bizde, millet! Senin çizginin ne hükmü var? Senin çizginin üzerine bir çizgi de biz çizeriz. Bırakın bu işleri.”
Gerçi Avrupa istihbarat servisleri bu tür bilgileri son derece sıkı koruyorlar ama iyi haber alan kaynaklardan öğrendiğime göre Martin Schulz, Başbakan Yıldırım’ın bu sözlerini radyoda dinleyince ödü kopmuş. Hatta korkuyla öyle paniklemiş ki, gece çorapsız yatmış.
Başbakan Binali Yıldırım’ın bu sözleri, Türkiye’nin Avrupa’dan uzaklaşma konusundaki kararlılığının başka kelimelerle ifadesi aslında.
İdam cezasının geri getirilmek istenmesi, Avrupa hukukuna aykırı OHAL uygulamaları, eskinin milli şeflerini hatırlatır bir tek adam yönetimine doğru yöneliş bunun daha önceki işaretleriydi. Seçimden sonra Başbakan Yardımcısı, AB’ye üyelik için uyum ile ilgili konuların hızlandırılacağını söylemişti, o günden beri ileri değil daha da geri gittik.
Fetullahçı darbe girişimi de bence hükümetin asıl niyetini ortaya koyması için bir fırsat oldu ve Avrupa’dan uzaklaşma stratejisi hızlandı.
Çünkü Cumhurbaşkanı da, Başbakan da biliyor ki kafalarındaki rejimi hayata geçirebilmeleri, Avrupa hukukunun geçerli olduğu bir ülkede söz konusu bile olamaz.
Anayasa Mahkemesi’nin üye yapısını darbe bahanesiyle değiştirdiler, orayı kontrol altına aldılar ama Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yetkilerini görmezden gelebilecek durumda değiller.
Bunun tek yolu, Avrupa ile olan köprüleri atmak, hatta mümkünse bunu Avrupa’nın yapmasını sağlamak. Avrupa Konseyi üyeliğinin askıya alınacağını bildikleri halde idam konusunu sıcak tutmalarının, basın özgürlüğü ile ilgili uyarılara karşı yüksek perdeden “fırça atmalarının” nedeni bunu sağlamak. Bu hedeflerine ulaşmakta başarılı olurlar mı derseniz, elbette olabilirler.
Ta ki bu çıkışların ekonomik sonuçları, yandaş sermayedarların ceplerini yakana kadar. İşte tam o noktada eski pragmatik AKP yine ortaya çıkar, çünkü havuzlar çatlak da olsa, suyla dolmayı bekler.
Paylaş