CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Derya Sazak ile yaptığı söyleşide şeriata uygun yaşam biçiminin toplumlara bazen "sessizce yapılan baskıyla" egemen olduğu gerçeğine dikkat çekiyor.
Bir süre önce Le Monde’da yayımlanan Fas ile ilgili bir haberde bu sürecin adım adım nasıl ilerlediği anlatılıyordu. Bu haberden bu köşede sizlere de söz etmiştim, dikkatli okuyucular hatırlayacaklardır.
Bu sürecin ülkemizde nasıl işlediğini gösteren ilginç bir haberi Gusto Dergisi’nin son sayısında okudum.
Büyük bir marketler zinciri Urfa’da bir mağaza açmak için girişimde bulunmuş. Şirketin yöneticilerine, "Urfa’daki mağazanızda içki satmazsanız sorunları kolayca çözebiliriz" denilince, şirket mağaza açmaktan vazgeçmiş.
Haberde daha sonra Urfa’da bir başka market zincirinin mağaza açtığını ve bu mağazada "içki reyonu" bulunmadığını da anlatıyor. Aynı zincirin Türkiye’deki öteki mağazalarında bulunan "içki reyonu"nun, Urfa’da olmadığına dikkat çekiliyor.
Haberde bu mağaza zincirinin hangisi olduğu belirtilmemiş.
Urfa örneği de gösteriyor ki Deniz Baykal son derece haklı.
İslamcı baskının her zaman İran’daki gibi "silah zoruyla" kendini göstermesi gerekmiyor. Sessizce yapılan, "toplumsal istek" kılığına girmiş bir baskı, bu çevrelerin hayalindeki yaşam biçimini topluma dayatmalarını sağlayabiliyor.
Kapitalizmin intikamı mı?
DÜNKÜ gazetelerde Küba Lideri Fidel Castro’nun "hastalık sonrası ilk fotoğrafı" yayımlandı.
Hasta yatağındaki Castro, elinde fotoğrafın çekildiği gün yayımlanan bir gazeteyle kameralara gülümsüyordu.
Bunda bir tuhaflık yok. Fotoğrafın eskiden çekilmediğini göstermek için sıkça başvurulan bir yöntem bu. Benim fotoğrafta dikkatimi çeken şey ise Castro’nun üzerindeki tişört oldu.
Küba bayrağı gibi kırmızı, beyaz ve lacivert renklerdeki tişörtün göğsünde el kadar bir Adidas logosu fotoğraftan bize el sallıyordu!
Tişört büyük olasılıkla Küba milli takımlarından biri için yapılmış bir forma olmalı.
İlginç olan dünyanın "son komünist liderinin" bile "global kapitalizmden" kaçamamış olmasıydı.
Sanki "kapitalizm", son komünist liderden intikam alıyor gibiydi.
Che hayatta olsaydı, ne düşünürdü diye gerçekten merak ettim. Acaba o da kafasında bir Nike kepiyle mi poz verirdi?
Demek ki ’hakem hatası’ olabiliyormuş
GALATASARAY - Kayserispor maçının 8. dakikasında kaleci Mondragon, Kayserili oyuncu Hanifi’yi düşürdü.
Yorumcular, hakem Selçuk Dereli’nin bu pozisyonda hem penaltı vermesi hem de Mondragon’a kırmızı kart göstermesi gerektiği görüşünde birleşiyorlar.
Eğer o maç Fenerbahçe ile Kayserispor arasında oynansaydı ve Mondragon yerine hareketi Rüştü yapmış olsaydı, bugün bütün spor sayfalarında akla gelmedik komplo teorileri okuyacaktık.
Kimse o maçta Arda için de penaltı çalınmadığını, rakip takımın 4 - 0 gibi farklı bir skorla yenildiğini dikkate almayacaktı.
82 dakika on kişi oynayacak ve penaltıyla 1 - 0 geri düşecek takımın maçı çevirmesine olanak olmayacağına ilişkin yorumlar okuyacaktık.
Belki bazı takımlar gelecek hafta sahaya "gözlüklü hakem istiyoruz" pankartlarıyla çıkacaklardı.
Şampiyonlukta iddialı öteki takımların penaltılarının "yenildiğinden" söz edilecekti.
Ama bunların hiçbiri olmadı.
Çünkü söz konusu olan Fenerbahçe değildi.
Bazı okuyucular bunları Galatasaray düşmanlığı yapmak için yazdığımı iddia eden mail’ler yollayacaklar bugün, buna eminim.
Şunun için yazdım oysa: Türkiye’de hakem hataları herkes için yapılabiliyor. Kafamızı bunlara takacağımıza futbolun kendisiyle ilgilensek, hepimiz bu oyundan daha çok zevk alacağız.