Kurusıkı tehditle bir sonuca varamayız

FRANSA’daki Ermeni soykırımı yasa tasarısı ile ilgili olarak Türkiye Cumhuriyeti yetkililerinin tepkilerini dünkü gazetelerden kısa başlıklar halinde topladım:

Haberin Devamı

TBMM Başkanı Cemil Çiçek “Bedelini ağır öderler” diyor.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu sanki bir ton düşük bir tepki göstermiş, daha diplomatik davranmaya çalışıyor belli ki: “Sessiz kalmayız.”
Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan da bir tepki göstermekten yana ama tam karar veremediği anlaşılıyor. “Fransız malları boykot edilebilir” diyor.
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ile CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi “kendilerine baksınlar” havasındalar.
Alışık olduğumuz türden, içi boş ve nereye gideceğini kimsenin bilmediği sözler demeti!
Bizde hangi etkiyi uyandırıyorsa, Fransız politikacılarda da aynı etkiyi uyandırıyor olmalı: “Bunlar daha ne yapacaklarını bile bilmiyorlar, kanunu çıkaralım, sonrasına bakarız” diye düşünüyorlardır.
Çünkü ne yazık ki gerçek yaşam, kurusıkı tehditler ile uyuşmuyor.
Durumumuz tam anlamıyla “cırcır böceği çaldı saz, bütün yaz” masalındaki gibi!
Ermeni milliyetçilerin hedefinin, iddia ettikleri soykırımın 100. Yıldönümü olan 2015 yılında bu konuyu tüm dünyanın kabul etmesini sağlamak olduğunu yıllardır biliyoruz.
Bu sadece bugünkü hükümetin değil, geçmiş hükümetlerin de işi ciddiye almamasının bir sonucu. Bugüne kadar bütün yaptığımız yumurta kapıya geldiğinde “stratejik önemimizi” bir tehdit unsuru olarak kullanıp, yasaları engellemeye çalışmaktan ibaret. Dünyanın birçok ülkesinde işe yaramadığını ve sonucunda o ülkelerde böyle yasaların çıkabildiğini bildiğimiz halde böyle davranmaya devam ediyoruz.
Yıllardır meseleyi “Tarihçiler araştırsın” diye geçiştiriyoruz, o tarihçiler sanki uzaydan geleceklermiş gibi!
Gerçekten bağımsız bir araştırma komisyonu kurmak, bu komisyonun arşivlerimizde çalışmasını sağlamak, ulaşılabilen yabancı arşivleri taramak ve gerçek sonuç ne ise ortaya koymak aklımıza gelmiyor.
Gerçekten bir soykırım mı olmuş, tehcir sırasında insanlık suçu mu işlenmiş, yabancı devletlerin bu işte rolü ne olmuş, bazı köylerde Ermeniler Türkleri, bazılarında Türkler Ermenileri neden öldürmüş? Bu soruların yanıtlarını biz merak etmiyor muyuz da illa Ermenistan ile birlikte bunları araştırmamız gerekiyor?
Sırası gelmişken sorayım: Hani Ermenistan ile aramızdaki sorunları “0”a indirmek için Ermeni açılımı yapıyorduk? O günkü Başbakan da Dışişleri Bakanı da hâlâ görevde. Hani o süslü demeçlerin sonucu nerede?

Haberin Devamı

Baransu’dan iki ilginç iddia

Haberin Devamı

MEHMET Baransu, Taraf’taki köşesinde “AK Parti içinde bugünlerde en çok konuşulan konulardan biri Erdoğan’dan sonra partinin başına kimin geçeceği” diye yazdı.
Baransu’nun bazı çevrelerden iyi haber aldığını biliyoruz, yazdıklarını dikkatinize sunmak istememin nedeni bu.
Baransu’ya göre Başbakan’ın gönlünden geçen isim Binali Yıldırım imiş. Ancak Yıldırım’ın eşinin yeğenlerinin “iş hayatlarında AKP iktidarı ile birlikte hızlı yükselişleri” bu hesaba engel olabilirmiş.
Bilemiyorum, ortada somut bir belge yokken böyle iddialara inanma eğiliminde değilim şahsen. Benim bu yazıda ilgimi çeken iki bölüm var. Birincisi Gül’ün siyasi planları ile ilgili:
“Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 12 Haziran seçimleri öncesi AK Parti ve Başbakan’a yakın bazı isimlerle temas kurmuştu. Daha önceki seçim çalışmalarında Erdoğan’ın yanında bulunan ve sık sık görüş aldığı kamuoyunun bilmediği bazı danışmanlarla bir araya geldi. Konu Erdoğan sonrası bu ekiple çalışıp çalışmama zamanının gelip gelmediğiydi. Gül, 12 Haziran seçimleri öncesi yeni bir parti kurma ya da AK Parti’nin başına geçme konusunda nabız yokluyordu. 12 Haziran seçimlerindeki yüzde 50’lik başarı, Gül’ün temaslarını dondurmasına neden oldu. Cumhurbaşkanlığı muhtemelen bu yazdıklarımı yalanlamaya çalışacaktır. Şunu baştan belirteyim. Bu isimlerden bazılarının Gül’le yaptığı birkaç görüşmenin, öncesi ve sonrasının bizzat şahidiyim. İstanbul’da yapılan bir görüşmenin de detaylarını görüşmeden birkaç saat sonra öğrenenlerdenim.”
İkinci bölüm daha da ilginç:
“AK Partili bir ismin 2004 yılında İsviçre’ye neden gittiğini, gelirken yanında bulunan valizde kaç milyon dolar olduğunu, bu paranın Türkiye’ye neden getirildiğini doğrusu merak ediyorum. Liderlik tartışması AK Parti’de büyük kırılmalara neden olabilir. Bekleyip hep birlikte göreceğiz.”
Bakın işte ben de bu işi gerçekten çok merak ettim!

Haberin Devamı

Türk olmak kolay değil

ORTA Doğu Teknik Üniversitesi’ndeki Beyin ve Dil Araştırmaları Laboratuvarı’nda yapılan bir araştırma, beynin Türkçe cümleleri anlamak için iki kez işlem yaptığını ortaya koymuş. Avrupa dillerinde beyin bir cümleyi anlamak için tek işlem yapıyormuş.
Türkçe’yi anadili olarak konuşanlarda beyin 400. milisaniyede ve 600. milisaniyede olmak üzere iki kez işlem yapıyormuş.
Hiç şaşırmadığımı söyleyeyim. Bunun iki nedeni olabilir: Birincisi ağzımızdan çıkanı kulağımızın geç duyması ile ilgili bir problem olabilir. Bülent Arınç’ta mesela böyle durumlar çok olabiliyor. Bir sözü önce söylüyor, sonra ertesi gün o sözün amacını aştığını açıklıyor. Milisaniyelerle değilse bile, saatlerle ifade edilebilecek bir süreç tabii bu!
İkinci neden ise Türkiye’deki “ifade ve söz özgürlüğü” sorunu ile ilgili olabilir. Önce bir cümleyi söylüyorsunuz, sonra beyniniz bir an duruyor ve “Acaba bu söylediklerim için şimdi beni de içeri tıkarlar mı” diye düşünüp, cümleyi yeniden beynin içinde canlandırıyor!
Tabii herkeste böyle olmayabilir. Cümleyi beyinde ikinci kez yeniden kurmanın gerekçesi “Acaba bu söylediğimi patron yanlış anlar mı, parti liderim buna kızar mı, eşim söylediğimin yalan olduğunu anlar mı” gibi gerekçeleri de olabilir!
Öyle veya böyle sonuç net: Bir cümleyi anlayabilmek için beynimizde onu bir kez daha kurmamız gerekiyor!

Yazarın Tüm Yazıları