İTALYAN "barış gelini" Pippa Bacca’nın tecavüz edildikten sonra öldürülmesine hepimiz çok üzüldük. Tecavüze uğrayıp öldürülen kadının yabancı olmasından kaynaklanan bir utanç da yaşadık.
Aslında utanmamız gereken sadece Pippa’nın acı sonu değildi. Bu ülkede tecavüz edilip öldürülen ilk kadın o değil çünkü.
Sonra bu konuya döneceğim. Şimdi bir öneride bulunmak istiyorum.
Önerim şu: Pippa’nın yarım bıraktığı işi tamamlamak.
Bir kadın sanatçımız, üzerinde gelinliğiyle aynı yolu tamamlasa diye düşündüm.
Elbette bu ülkede tek başına bir kadının bu işe kalkışmasının ne kadar tehlikeli olduğunu biliyorum ve gördük de zaten. Ona kadın hakları savunucuları da eşlik etseler.
Ve Pippa’nın barış yürüyüşü, aynı zamanda ülkemizdeki kadınların "özgürlük yürüyüşü"ne de dönüşse!
Dün Elele Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmeni Seda Ercan’a bu konuyu açtım.
Gebze’de yarım kalan yürüyüşü tamamlamak için gönüllü olacak küçük bir grubu destekleyebileceklerini söyledi.
Yani gelinlikler, yol masrafları gibi giderleri Elele karşılayacak. Ercan, "Yol boyunca gidilecek kentlerdeki yerel kadın örgütlerinin de katılımı sağlanabilir" dedi.
Haydi, şimdi kuru kuru üzülmeyi bırakalım.
Kadınların bu ülkenin sokaklarında, yollarında tek başına dolaşabilmeleri özgürlüğüne şimdi sahip çıkamazsak, bir daha yapamayız!
Caydırıcı yasa yapmak kimin işi?
GAZETECİLİĞE başladığım ilk aylardaydı. Kim bilir, belki de onun için aklımda kaldı. İngiltere’de, gece vakti bir parkta dolaşan genç bir kadına tecavüz eden zanlı çok ağır bir hapis cezasına çarptırıldı.
İngiliz gazetelerinde cezanın ağırlığıyla ilgili tartışmalar, yargıcın şu yanıtıyla durmuştu: "Yasalarda bir kadına tecavüzün cezası bu kadar değil. Ama ben bu cezayı, İngiliz kadınlarının istedikleri saatte kentlerin sokaklarında, parklarında yürüyebilme özgürlüklerini korumak için verdim."
Bizim sorunumuz da esasen budur.
Bu ülkede karakola tecavüz şikáyeti için giden kadına önce oradaki polisler inanmaz.
"Kuyruk salladı m?" sorusu, bizim ülkemizde her tecavüz kurbanının karşılaşacağı bir sorudur.
Tecavüzcünün mahkemede kravat takıp boynunu yana eğmesi bile cezasının düşürülmesini sağlar.
Kadının "hayır" sözünün sadece ve sadece "hayır" anlamına geleceğini sadece tecavüzcüler değil, polisler, yargıçlar, savcılar, avukatlar da bilmez.
"Canım o da geç saate kadar içki içmeyi kabul etmeseydi" ya da "Kadın zaten fahişelik yapıyordu" gerekçeleri, tecavüzcülerin cezasının azalmasını sağlar.
Evlilik birliği içindeki tecavüz kurbanlarının ise zaten sesi de çıkamaz, kadın kocanın malıdır vs.
Sistem öyle işler ki adeta suçluyu korur, mağduru tecavüze uğradığı için suçlu durumuna bile sokabilir.
Bakın Başbakan bile Pippa’nın acı sonundan sonra ne diyeceğini bilemedi.
Eminim Adalet Bakanı da bizim duyduğumuz üzüntüyü yaşıyordur.
Kuşkusuz TBMM’deki bütün milletvekilleri de bu iğrenç saldırıdan üzüntü duydular.
Peki, ülkemizin yasalarını, tecavüzü gerçekten caydıracak hale getirmek kimin işi?
’Dayak cennetten çıkmadır’ ülkesi
MODA İlköğretim Okulu Müdürü Hüseyin Ceylan hakkında öğrencileri dövdüğü iddiasıyla soruşturma açılmış.
Öğrenciler, müdür, öğretmenler ve veliler ile konuşan iki müfettişin raporunun sonucu şu:
"Öğrencilerin eline bando bagetiyle vurulması, sınıf disiplinini sağlama ve terbiye amaçlıdır. Zaten öğrencilerin sağlıklarına da bir zarar gelmemiştir."
Radikal’deki haberde, dayağa karşı çıkan dört öğretmenin de başka okullara sürüldüğü bildiriliyor.
Müfettişlerin, "sağlık" deyince anladıkları şey belli ki "fiziksel" bir duruma işaret ediyor. Parmak kırılmış mı, kafa patlamış mı?
"Dayak ile eğitilip terbiye edilen" çocukların ruhlarında nelerin olduğunu, nelerin yıkılıp parçalandığını da bilemeyeceğiz elbette.
Bunu bilebilmek o kadar kolay değil çünkü.
Ama şunu bilebilmemiz mümkün: Bu ülkede şiddet, bir eğitim aracı olarak görülüyor ve bu herkesin kafasında daha çocukluktan itibaren şiddeti meşrulaştıran bir etki yaratıyor.
Sonra herkes kendi bildiğince kullanıyor bu meşru yöntemi.