Paylaş
Bu bir falcılık değil. Anayasa Mahkemesi’nin bugüne kadar verdiği kararlara ve İspanya’da ayrılıkçı Bask partisinin kapatılması ile ilgili olarak Avrupa hukukuna bakmak yeterli.
Birçok kişi parti kapatmanın iyi bir şey olmadığını, bir süre sonra bir benzerinin kurulduğunu söylüyor.
“Kapatma kararı hukuki olabilir ama siyaseten doğru olmaz” anlamına gelen yorumlar yapanlar da var.
Bugüne kadar Anayasa Mahkemesi kararlarının “siyasi olduğu” eleştirilerini bolca yapanlar da dahil olmak üzere! Demek ki bir durumda “siyasi karar” verilemiyor, başka bir durumda serbest!
Çifte standartlar ülkesinde normal karşılanması gereken bir durum elbette.
Şurası açık bir gerçek ki DTP, PKK’nın elinde rehin bir partiydi.
Terör örgütü ile arasına mesafe koymayı başaramadı, TBMM’de bir grup sahibi parti olarak bağımsız bir siyaset geliştirip yürütemedi.
Böyle bir parti kapatılsa ne olur, kapatılmasa ne olur?
Sorun, PKK’dan bağımsız siyaset yapabilecek bir partinin bir türlü kurulamıyor olması.
Bugüne kadar kapatılan şunca partiye ve yerine kurulan yenisine rağmen Kürt hareketi bunu başaramadı.
Görev, bölgenin öteki meşru temsilcilerine düşüyor.
Türkiye’nin Kürtlerini temsile tek yetkili organ hiç kuşku yok ki sadece PKK’dan ibaret değil.
Başka partiler içinde siyaset yapan Kürtler de var ve onlar meselenin çözümü için harekete geçmek zorundalar.
Gâvura kızıp oruç bozmayın
ABDULLAH Öcalan’ın hücresinin boyutları gerekçe gösterilerek tırmandırılan olaylar ve PKK’nın son silahlı eylemlerinin amacı çok açık:
Türkiye’nin her yerinde Türkler ile Kürtler arasında düşmanlık yaratmak! Bu yolla kesin bir ayrılığa yol açarak, nihai hedefe yönelmek!
Bugüne kadar bu tuzağa düşülmemiş olması, bundan sonrası için rahat olmayı gerektirmiyor.
Yangına körükle gitmenin zamanı değildir.
Olayları kontrol etmek durumunda bulunan güvenlik güçlerinin her zamankinden daha soğukkanlı olmaları gerekiyor.
Kaldırılan her cenazenin, yeni olaylar için gerekçe yapılacağını bilmek ve bu kısırdöngüye fırsat vermemek gerekiyor.
Muhalefet partilerinin söylediklerine daha dikkat etmeleri de şart.
Ama asıl görev hiç kuşku yok ki ülkeyi yönetme sorumluluğunu taşıyan iktidara düşüyor.
Yaz başından beri ağızlarından düşürmedikleri “açılım” her ne ise, artık onu ortaya koymalılar.
“Gâvura kızıp oruç bozmak” anlamına gelecek hareketler, daha çok zarar verir.
Onun için hükümetin “açılım” paketinin ilk açıklanan “taş atan çocuklar ile ilgili yasal düzenleme” vakit geçirilmeden çıkarılmalıdır.
Hem çocukları PKK’nın elinden kurtarabilmek için hem de PKK’sız da bu sorunun çözümlenme yollarının bulunduğunun halka gösterilebilmesi için!
İstanbul’un yeni ‘küvetleri’
İSTANBUL Deniz Otobüsleri İşletmesi’nin, Haliç’te kullanmak üzere yaptırdığı yeni vapuru görünce “İyi ki Boğaz vapurları için kampanya yapmışız ve iyi ki seçimi İstanbul halkı yapmış” diye düşündüm.
Evet, tertemiz, süratli vapurlar bunlar. Yıllardır hurdalar ve dolmuş motorlarıyla gidip gelenler için büyük hizmet. İDO’nun, İstanbul’daki deniz ulaşımını güçlendirme çabalarını da takdir ediyorum.
Ama herhalde Haliç’te turist gezdirecek, taşımacılık yapacak vapurların biraz daha farklı olması gerekirdi.
Bunların Avrupa’nın değişik çamurlu nehirlerinde turist gezdiren gemilerden farkları yok.
Kişiliksiz, İstanbul’a ve Haliç’e yabancı tekneler. Tasarımcıların kalbini kırmak istemem ama bunlar da tıpkı deniz taksiler gibi üst üste konmuş iki küvete benziyor!
Eski Haliç vapurlarına bakıp, tarihi fotoğrafları inceleyip, o çizgileri koruyan yeni modern tasarımlar yapmak İstanbul’a daha çok yakışmaz mıydı?
İstanbul, sadece tarihi binaları, Boğaz’ı ile korumamız gereken bir yer değil.
Vapurlar da İstanbul tarihinin ve kültürünün önemli bir parçası ve bu konuda da en az bir tarihi yalıyı korurken göstermemiz gerektiği kadar dikkat göstermek zorundayız.
Eski bir yalıyı-köşkü-evi yıkıp yerine kafanıza göre bir bina nasıl yapamıyorsanız, eski vapurları kaldırıp yerine kafanıza göre bir vapur da koymamalısınız!
Paylaş