Krizin deÄŸiÅŸik ’geçip gitme’ halleri!

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, geçen gün partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada "100 yılda bir görülen bir krizin içinden geçiyoruz" dedi.

Başbakan’ın "krizin nereden geçtiğine" bir türlü karar veremediğini görüyorum.

Önce "Teğet geçecek" dedi. Sonra "En az zararı biz göreceğiz" dedi. Şimdi de "İçinden geçiyoruz" diyor.

Gerçi önceki gün yayımlanan kapasite kullanım rakamları, aslında krizin içinden geçtiğimizi değil, krizin bizim içimizden geçtiğini gösteriyor. Hadi muhalifliği bir kenara bırakayım, aslına bakarsanız burada Başbakan’ın yaptığı tanımlama doğru da sayılabilir.

Kriz bazılarımızın içinden geçerken, bazılarımız da krizin içinden geçiyorlar çünkü.Â

Mesela Erdoğan Ailesi, maşallah, krizin içinden geçenlerden!

İnsanın akıllı çocukları olunca böyle oluyor tabii.

Bilal Bey kardeşimiz, bir yandan Dünya Bankası’nda çalışıyor, diğer yandan master yapıyor, öte yandan elmas-altın işinde! Boşta kalan küçük parmağıyla da alışveriş merkezlerinde güzellik müstahzarları satan bir şirketi yönetebiliyor!

Onun bu geçim çabasına yengesi de eşlik edince ne oluyor? Erdoğan ailesi, krizin içinden rahatlıkla geçip, öteki tarafa ulaşabiliyor!

Ya bizim çocuklarımız ne yapıyor? "Baba okul paramı yatır, gömleğimin düğmesi koptu yenisini al, hoca yeni kitaplar tavsiye etti al!" Gelin deseniz ondan hiç hayır yok! Çeyiz getirip, bir şirkete ortak olmayı başaramadığı gibi bir de "yüz görümlüğü isterim" diye tutturmuş, oğlan düğünden beri eli böğründe dolaşıyor!

Böyle olunca da kriz bizlerin içinden geçiyor tabii!

Adalet Bakanlığı neyi araştırıyor?

ERGENEKON soruşturması kapsamında tutuklanan ve sonra sağlık durumu nedeniyle tahliye edilen emekli Orgeneral Şener Eruygur’un eşine ait olduğu iddia edilen bir ses kaydı ortalıkta dolaşıyor.

Hemen bütün gazetelerde bu ses kaydının çözümleri yayımlandı.

Eruygur’un eşine ait olduğu iddia edilen ses, "12 ve 14. Ağır Ceza Mahkemeleri bizden" diyor.

Gazeteciler, dün Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’e bu ses kaydı ile ilgili görüşünü sordular.

Şahin şöyle yanıtladı:

"Yargının ’bizden’i, ’sizden’i olmaz. Böyle bir izlenim adalete ciddi gölge düşürür. (Ses kaydı) Gerçek mi, değil mi, bunun araştırılması ve kamuoyunun da bu konuda aydınlatılması gerektiğine inanıyorum."

Bakan, konunun kendi bakanlığını ilgilendirip ilgilendirmediğinin de araştırıldığını söylüyor.

Neyin araştırıldığını anlayamadım. Bu olay Adalet Bakanlığı ile ilgili değilse, Tapu Kadastro ile mi ilgilidir?

Eğer kayıt gerçekten Eruygur’un eşine aitse meselenin iki yönü var:

1- Kayıttaki iddia doğru mudur? Doğruysa çok vahim bir olay vardır ve geçiştirilemez. Savcılarımız gazete okumuyorlar mı?

2- Bu kaydı kim yaptı? Nasıl yaptı? Belli ki savcılık isteği ve mahkeme izniyle yapılmış bir kayıt değil. Öyle olsaydı, internette değil, dava dosyasında olması gerekirdi.

Bu tür kayıtları yapabilme olanağının, meraklı amatörlerde değil Emniyet, MİT, Jandarma gibi kuruluşlarda olduğunu biliyoruz.

Devlet içinde birileri, vatandaşların özel hayatlarına böyle karışabiliyorsa, bu Adalet Bakanlığı’nı ilgilendiren bir sorun değil midir? Anayasa ile güvence altına alınmış kişilik haklarımız, çetelerin elinde oyuncak mı olacak?

Ses kaydı Eruygur’un eşine ait değilse, o zaman yargı üzerinde böyle bir kuşku yaratmayı kimin amaçladığını bulmak ve cezalandırmak da savcıların ve mahkemelerin işi değil midir?

Emekli maaşıyla geçinen politikacı

ESKİ TBMM Başkanı Sabit Osman Avcı, dün toprağa verildi. Allah rahmet eylesin. Kendisini 12 Eylül öncesinin Ankara’sından tanırdım.

Bugün Hürriyet’te, arkadaşımız Nuray Babacan’ın, Sabit Osman Avcı’nın son günleri ile ilgili olarak yazdığı bir haberi okuyacaksınız.

Haberden kısa bir bölüm aktarıyorum: Avcı, ölümünden bir hafta önce Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’i arayarak, 3 bin 500 lira olan maaşının azlığından yakındı. Avcı, eski Meclis başkanlarının cumhurbaşkanlarına yapılan artış ve düzenlemelerden yararlanamadığını söyledi. Avcı, "Moldovalı bir bakıcım var, maaşım, doktor ve ilaç parasına zor yetişiyor" dedi.

Üzerine hiçbir şey eklemeyi gerektirmeyen bir haber! Ama gerekirse üzerine sayfalarca yazı yazabileceğiniz bir haber de aynı zamanda!

Söz konusu kişi 1961 yılından 1980 Eylül’üne kadar aktif politikanın içinde bulunmuş, önemli mevkilerde yer almış bir politikacı. Yaşamının son günlerinde belli ki elinde emekli maaşından başka bir şey kalmamış.

Bugünün mevki, makam sahiplerinin bir bölümüne bakınca pek akıl alabilecek bir durum gibi görünmüyor.

Türkiye gibi esasen Hazine’nin yaÄŸmalanması üzerine politika yapılan bir ülkede, böyle kalabilmeyi baÅŸarmış olmak, sanıyorum bir insanın çocuklarına bırakabileceÄŸi mirasların en deÄŸerlisi olmalı: Temiz bir isim!Â
Yazarın Tüm Yazıları