Paylaş
Şöyle diyor:
“Türkiye toplumunda, evet, ate ve ateistler ile eşcinsellere kötü bakış yaygındır; ancak bu hem bir vakıadır, hem de bir haktır. İnsan haklarına dayalı demokrasilerde bir kimsenin ate ve eşcinsel olma ve bu oluşları savunma hakları varsa, böyle olmayanların da kendi değerlerine dayalı olarak ateistlere ve eşcinsellere ‘kötü bakma’ hakları, hatta Müslüman iseler vazifeleri vardır.”
Karaman, ayrıca devletin bu tür “kötü bakışları önlemek için” tedbir almasını da “inanç ve düşünce özgürlüğüne aykırı” buluyor.
Karaman’ın bu yazısını yazmasından kısa bir süre önce, IŞİD, eşcinsel olduğunu iddia ettiği iki kişiyi yüksek bir binanın üst katından aşağıya atarak idam etmişti.
Bunu okuyunca, o olay aklıma geldi ve kendime şu soruyu sordum:
“Acaba bugün Türkiye’deki İslamcıların kaçta kaçı Suriye ya da Irak’ta yaşıyor olsaydı, IŞİD’ci olurdu” diye.
Kendi kendime verdiğim yanıtı burada yazmayacağım, siz de bir düşünün bakalım ne sonuca ulaşacaksınız.
Hayrettin Karaman’a hatırlatmak istediğim bazı şeyler var:
Eşcinseller ve ateistler arasındaki kötü insan sayısı, oransal olarak, büyük olasılıkla toplumun diğer kesimlerinde rastlayabileceğimiz kötü insanlar kadardır.
Toplumları bileşik kaplara benzetirim, kaplardan birindeki su ne kadar kirliyse, diğer kaplardaki su da o kadar kirlidir.
Ve bu nedenle, eşcinsel ve ateistlere kötü gözle bakmak, “Müslüman’ın vazifesi” olmamalıdır.
Onlar arasında yalan yere yemin edenlerin oranı, Müslümanların oranı kadar olmalı.
İçlerinde vücuduna bomba vs sarıp, camiye girip patlatanlar da yoktur ama böyle Müslümanlar olduğunu biliyoruz. Fakat yine de toptancı bir anlayışla herkese kötü gözle bakmıyoruz.
IŞİD’ciler gibi küçük yaştaki kızları, kadınları kaçırıp esir pazarında satanı da yoktur.
Başkalarını zorla eşcinsel ya da ateist yapmaya çalışmazlar, bunu reddedenlerin kafalarını kesmezler.
Çocuklarıyla beraber yolsuzluk ve rüşvet işine bulaşan ateist sayısı da tahmin ediyorum ki bu işi yapan Müslümanlardan daha çok değildir.
“İnanç özgürlüğü” herkesin bir arada, barış içinde yaşayabilmesine olanak sağlayan bir özgürlüktür.
Başkalarına “kötü gözle bakma hakkı” bu nedenle “inanç özgürlüğü” de sayılmaz.
Korkmayın, eşcinsellik de, ateistlik de bulaşıcı değildir. Onlara kötü gözle yaklaşmayanlara bulaşmaz, çünkü bir hastalık değil, kişisel tercih meselesidir!
Başıboş sokak hayvanları sorunu
ESKİŞEHİR’ de genç bir kadın, beslemeye çalıştığı sokak köpeklerinin saldırısı sonucunda öldü.
Bursa’nın Orhangazi ilçesinde de, yine genç bir kadın sokak köpeklerinden kaçarken bir tankerin altında kalarak hayatını kaybetti.
Dün Milliyet’te okuduğum habere göre Eskişehir’de böyle başıboş dolaşan 3 bin köpek varmış. Veteriner İşleri Müdürlüğü de açıklama yapmış, kentte beş yılda 17 bin köpek ve kedi toplanmış. Bunların 7 bini kısırlaştırılmış, 4 binine de sahip bulunmuş.
İstanbul’da durumun daha vahim olduğunu bilmek için istatistiklere de ihtiyacımız yok, çıplak gözle bile görülebiliyor.
Dünyanın medeni kentlerinin hiçbirinde sokaklarda başıboş dolaşan, sahipsiz kedi, köpek görebilmek mümkün değildir.
Ama bizde bu son derece sıradan ve alışılmış bir durum.
Sokak hayvanlarının toplandıkları barınaklar da içler acısı, zavallı hayvanlar açlıktan birbirlerini yeme noktasına gelebiliyorlar.
Çok açık görünüyor ki devlet de, belediyeler de bu işi ciddiye almıyorlar.
İstanbul gibi bir metropolde, sokaklara çiçek dikmek için milyonlar bir çırpıda harcanabiliyor, elbette iyi de oluyor.
Ama böyle bütçelere sahip bir belediyenin sokak hayvanları sorununu çözemiyor olması sadece bu işi ciddiye almamasıyla izah edilebilir.
Bu sorun çözülemiyor çünkü ne Sağlık Müdürlükleri, ne de belediyeler bu işi ciddiye alıyor.
Hayvanseverlerin oluşturdukları dernekler de dağınık, sahip oldukları sınırlı olanakları birleştirmeyi ve belediyeleri, devleti bu işi çözmeye zorlamayı başaramıyorlar.
Köşk konak saray merakı
İÇİŞLERİ Bakanlığı’ndan ayrılan Efkan Ala, Çankaya’daki vali konağında oturmaya devam ettiği için, Ankara Valisi Mehmet Kılıçlar açıkta kalmış.
Efkan Ala, rüşvet ve yolsuzluk suçlaması nedeniyle görevinden istifa etmek zorunda kalan Muammer Güler’in yerine İçişleri Bakanlığı’na atanmıştı. Bakanlık koltuğuna oturunca, Vali Konağı ile İçişleri Bakanı lojmanını “takas etmeye” karar vermiş.
Vali Konağı’nın tadilatı için bir de ihale açmış. Tarihi: 14 Ekim 2014.
Yani Ala’nın, Anayasa gereği görevinden ayrılması gereken tarihten dört ay önce!
Konaktaki tadilat işi biz vergi mükelleflerine 595 bin liraya mal olmuş. Tadilat bir ay sürmüş ve Ala, görevinden ayrılmasına üç ay kala konağa taşınmış ve hâlâ orada oturuyor.
Bu arkadaşların ilginç bir saray–konak merakı var belli ki!
Abdullah Gül, Cumhurbaşkanlığı görevini tamamladı, hâlâ Huber Köşkü’nde yaşıyor.
Kendinden önce görevden ayrılan Cumhurbaşkanlarının hiçbiri böyle yapmamıştı oysa.
Milletvekili de olmayan Ala, bakanlıktan ayrılıyor ama konağından ayrılamıyor!
Cumhurbaşkanı, Başbakanlık hizmet binası diye yapılan saraya el koydu, sarayın bin küsur odası var!
Nedir bu konak–saray–köşk merakı, anlayamadım gitti!
“İnsan kimseyi gördüğünden geri bırakmasın” diye bir söz var, önemli bir söz ama bu kadarı da fazla değil mi?
Paylaş