Paylaş
“Gezi Parkı eylemleri, uluslararası güçler ile yerleşik işbirlikçileri ve sermayenin paydaş olarak yürüttükleri bir mühendislik projesiydi. Sayın Başbakan’ın şahsında temsil edilen değerlere karşı savaş ilanıydı. Bu mühendislik projesini görmemek ve ‘Başbakan dilini düzeltsin’ demek projenin bir parçası olmaktır.”
Biliyorsunuz AKP, Gezi Parkı ile başlayan toplumsal tepkiyi analiz etmek için bir çalıştay toplamıştı.
Çalıştaydan bu sonuç çıktıysa boşuna çalışmışlar demektir.
İkinci bir olasılık da Babuşçu’nun çalıştayda konuşulanlardan haberdar olmaması, ki sözlerine bakınca bu olasılık daha akla yakın görünüyor.
Şimdi oturup uzun uzun “dış güçler, yerleşik işbirlikçileri, sermaye” üzerine söz söylemenin anlamı yok, belli ki kafaları komplo teorileriyle iyice şişirilmiş, ne söylesen anlamaları mümkün değil.
Ama “Başbakan’ın şahsında temsil edilen değerlere karşı bir savaş ilanıydı” sözünün üzerinde biraz durabiliriz. Babuşçu bu sözleriyle aslında doğru bir noktaya da parmak basmış.
Evet, “Başbakan’ın şahsında temsil edilen” bazı şeylere karşı bir hareketti ama bu “şeylere” ne kadar “değer” diyebiliriz, ayrı mesele.
Gezi eylemlerini Taksim’de bir avuç çevreciye bir şafak vakti uygulanan polis şiddeti tetikledi.
Ama ondan sonra olay tam da Babuşçu’nun dediği gibi “Başbakan’ın şahsında temsil edilen” şeylere yönelik tepkiye dönüştü.
Bunlar nelerdi:
Başbakan’ın kendisi gibi olmayanların hayat biçimlerine karışma isteği, otoriter tavırları, insanların bir bölümünün benimsediği değerlere hakarete varan sözlerle savaş açması, tek tip bir nesil yetiştirme arzusu, tek adam olma isteği vs.
Gezi Parkı eylemcilerinin mesajı açıktı: Hayatıma karışma, varlığımı kabul et ve başkalarının değerlerine de saygılı ol!
Eğer hükümet biber gazları, TOMA’lar vs. ile şiddete yönelmemiş olsaydı, meydanı karıştıran şiddete eğilimli küçük grupların eylemi çalma çabalarına da fırsat verilmemiş olurdu.
Babuşçu, olayları körükleyen bir “mihrak” arıyorsa onu bulacağı yer İstanbul Valiliği’dir!
Evet ama yetmez
İÇİŞLERİ Bakanı Muammer Güler’in valiliklere gönderdiği genelge, Gezi Parkı protestoları sırasında polisin tutumunun doğru olmadığının bakanlık tarafından da görüldüğünü ve kabul edildiğini gösteriyor.
Medeniyet dediğimiz şey biraz da yaşanan olumsuzluklardan ders çıkarmak ve sonrasını ona göre yeniden düzenlemekle ilgilidir. Bu nedenle bakanlığın bu adımını önemsiyorum, “Evet ama yetmez” itirazımı da saklı tutarak! Genelgeye göre biber gazı “olayda ilk kullanılacak silah” olmaktan çıkarılıyor.
Bundan sonra çevreye ve polise karşı direniş olmadıkça gaz kullanılmayacak. Eylemlere ilk müdahale TOMA’ların sıkacağı su ile yapılacak.
TOMA’ların su depolarına kimyasal madde konulmasının da önlenmesi gerekiyor, amaç eylemcileri dağıtmak mı, kimyasal madde ile yakmak mı?
Gaz bombası kullanılacağı anons edilecek, gazın etki alanında okul, hastane, kreş ve huzurevi olup olmadığına dikkat edilecek. Son derece doğru bir karar.
Gözaltı işlemlerinin mutlaka kamera kaydına alınması da kötü muamelenin önlenebilmesi açısından olumlu!
Gezi olaylarında ortaya çıktı ki, çevik kuvvet elemanlarının hepsinin kasklarında kim olduklarını tespit etmeye yarayacak numaralar yok.
Oysa bu daha önce bir kural haline getirilmişti. Bakanlığın bunun uygulanmamasının nedenlerini açıklaması ve sorumlularını cezalandırması da gerekiyor.
Olaylara müdahale eden polislerin arasında sivil giyimli kişilerin olduğunu ve bunların sivil görevliler olduklarının açıklandığını da hatırlayalım.
Bundan sonra polis yeleği giymemiş sivillerin olaylara müdahale etmesinin de önlenmesi gerekiyor.
Bir solcu, diktatörün yanında olmaz
GRUP Yorum, Esad yönetiminin daveti üzerine Suriye’de Tartus kentine gitmiş ve Esad posterlerinin süslediği bir sahnede konser vermiş.
Grup Yorum’un konserle ilgili açıklaması, sapla samanı birbirine karıştırmak konusunda özel bir yetenekleri olduğunu da gösteriyor.
Esad yönetimini emperyalist güçlere karşı destekliyorlarmış, bu yolla Taksim’deki direnişçilerle de dayanışma içindeymişler!
Grup Yorumcuların siyasi görüşleri nedir, tam olarak bilemiyorum ama kullandı kları jargon “solcu” olduklarını gösteriyor. Ve bu nedenle de içimden söylemek gelen kelimeyi ne yazık ki burada yazamam. Esad, halkının üzerine ağır silahlarla saldıran aşağılık bir diktatörden daha ileri bir kişilik değildir.
Sadece son iki yılda yaptıklarıyla değil, babasıyla birlikte bütün BAAS iktidarı boyunca halkını ezen bir diktatöre sahip çıkmak, o suça iştirak etmektir.
“Emperyalist saldırı” palavrası, işlediği suçları artık saklayamayacak durumda olan bir diktatörün, bulursa safları kandırmak için kullandığı bir sözden ibarettir.
Suriye cezaevleri sırf muhalif oldukları için sorgusuz sualsiz içeri tıkılan insanlarla doluyken, bu rejime arka çıkmak, faşizme arka çıkmaktır.
Demokratik haklarını kullanarak Gezi eylemlerine katılanların mücadelesini, Esad gibi bir
diktatörün adıyla kirletmeye
kimsenin hakkı olamaz.
Paylaş