Paylaş
Alman İçişleri Bakanı Hans–Peter Friedrich ile arasında geçen bir diyalog anlattığı konu.
Almanya’da Neo-Naziler tarafından Türklere karşı işlenen seri cinayetlerle ilgili.
Davutoğlu, bakana katillerin yakalanması nedeniyle teşekkür için gitmiş. Alman bakan “İslamcı teröristlerle mücadele ettiğimiz gibi bunlarla da mücadele edeceğiz” deyince Davutoğlu sinirlenmiş.
Alman bakana şunları söylemiş: “Demek ki siz beni hiç anlamamışsınız, tekrar oturalım konuşalım Sayın Bakan. Ben acıyla gelip size bunları anlattım ama ağzımdan bir kez bile Alman terörist lafı çıkmadı, Hıristiyan terörist lafı çıkmadı. Siz hangi hakla İslamcı terör diyorsunuz?”
Bunu okuyunca “Hey yavrum” dedim içimden, “analar ne aslanlar doğuruyor!”
Sonra da şöyle düşündüm: İyi ki Alman bakan Davutoğlu’na “Asıl hiçbir şey anlamayan sensin” dememiş!
Bir kere yola çıkışı dilbilimsel olarak yanlış: “İslamcı teröristin” karşıtı, “Hıristiyan terörist” değil, “Hıristiyancı terörist” olmalı, adam “Müslüman terörist” dememiş çünkü.
“Alman terörist” de denmemeli zaten. “Irkçı terörist”, “Nazi terörist”, “komünist terörist”, “bölücü terörist” diyebiliriz. “Terörist” kelimesinin başına koyduğumuz kelime “terör eylemini gerçekleştirenin amacını” açıklar. Alman, Türk, Kürt gibi betimlemeler burada doğru olmaz, hatta “ırkçı” kaçar!
Öte yandan bir de günümüzün gerçekleri var:
Arabasına bomba doldurup, bunu Ortodoksların kilisesine sokup patlatan bir Katolik yok.
Ama arabasına bomba doldurup bunu Şii camisinde patlatan Sünni ya da Sünni camisinde patlatan Şii bolca var.
Uçakları kaçırıp gökdelenlere çakan ve bunu din adına yaptığını iddia eden Hıristiyan yok ama bunu din adına yaptığını iddia eden Müslümanlar var.
Ve bunu ne yazık ki dini inançlarının gereği gibi yerine getiriyorlar, dini bir amaç güdüyorlar.
Bakan Davutoğlu’nun tavrı, Demirel’in “Bana milliyetçiler suç işliyor dedirtemezsiniz” tavrına benziyor. Ama biliyoruz ki milliyetçiler içinden de katiller çıktı.
Davutoğlu, bir Müslüman olarak dininin böyle aşağılık eylemlerle bir arada anılmasından rahatsızlık duyuyor, hepimiz gibi.
Ama bunun çaresi herkesin gözünün önündeki gerçeği yok saymak değildir.
Önce bu tiplerle arasına mesafe koymalıdır, işe Suriye sınırından başlayabilir.
Yeni anayasanın ruhu
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, yeni anayasa için hâlâ bir olanak olduğu kanısında. Yeni anayasa çalışmalarına daha fazla yoğunlaşılırsa bu işin olabileceğine inanıyor.
Keşke Çiçek’e gönül rahatlığıyla katılabilseydim. Ama ne yazık ki yeni anayasa çalışmaları öyle bir yere gelip tıkandı ki bir anayasa ortaya çıksa bile bu artık kesinlikle çoğunluğun üzerinde uzlaştığı bir anayasa olmayacak.
Geçici çıkar hesaplarıyla girişilmiş ittifakların bir eseri olacak ve referandumda kabul görse de toplumda güçlü bir karşıt grubu oluşacak.
Uzlaşmanın önündeki en engel şudur:
Başbakan Erdoğan’a göre dizayn edilmiş bir başkanlık sisteminde AKP’nin ısrarı.
Oysa Erdoğan’ın iktidar hırsı için Anayasa’yı ve rejimi değiştirmekten daha kolay olanı AKP tüzüğünün değiştirilmesiydi.
AKP bu isteğini yerine getirmek için kiminle uzlaşacak, kime istediğini verecek?
Yeni anayasanın geleceğini belirleyecek olan budur: MHP’ye mi yanaşacaklar, CHP’ye mi, BDP’ye mi?
Yanaşacakları yere göre Anayasa’nın “ruhu” değişecek ama sonunda özledikleri gibi bir tek adam diktatörlüğü kuracaklar.
Hadi bir iddiaya girelim!
MEMLEKETİMİZİN sağcı politikacılarının temel özelliği kolayca sallayabilme yeteneğidir.
Herhangi bir konuda kolayca doğru olmayan bir şey söyleyebilirler. Hepsi değil elbette! Ama kahve toplantılarında, mahalle konuşmalarında filan bulunduysanız bunu fütursuzca ve hiç gözlerini kırpmadan yapabildiklerine şahit olabilirsiniz.
Siyasal İslamcı politikacılar için bu daha da kolay yapılabilen bir iştir. Arkalarında “takiye yapma hakkını” da gördükleri için hiç çekinmeden sallarlar.
Birkaç gündür THY yönetiminin yasakçı zihniyetiyle ilgili bir tartışma yaşıyoruz. THY Yönetim Kurulu Başkanı, bazı yurtdışı hatlarda içki servisinin kaldırılmasını
“Bize o ülkelerden böyle bir talep geldi, kırmayalım diye biz de içkiyi kaldırdık” diye izah ediyor.
Bence sallıyor! Yasakçı zihniyetiyle suçüstü yakalandığı için uyduruyor!
Eğer uydurmuyorsa, o ülkelerden gelen yazıları bana göndersin, ben de bu köşede yayınlayayım!
Yoksa bunu kendisine telefonla mı söylediler? Kolayı var! Nasıl olsa hepimizin telefonlarını dinleyen dini bütün bir çete vardır bu ülkede, onlardan rica etsin konuşma kaydını bana yollasınlar.
Ve şu soruların yanıtlarını rica ediyorum kendisinden:
1– Normal olarak bu tür talep yazılarının Dışişleri Bakanlığı üzerinden gelmesi gerek. Yanıtının da Dışişleri’ne danışılarak yazılmış olması doğru yöntemdir. Bu yazıların birer fotokopisini gönderirler mi? Yayınlayayım, herkes gerçeği öğrensin.
2– Acaba bu ülkeler bu ricayı sadece THY’ye mi yaptılar? Yoksa diğer havayolu şirketlerinden de böyle ricalarda bulunuldu mu? Bulunulduysa ne yanıt verildi? British Airways, Lufthansa, Air France, Iberia, Aeroflot, Delta, Quantas, Singapur, Emirates gibi “global” şirketlerin uçaklarıyla buralara uçup durumu gözlerimizle de görebiliriz. Kaybeden masrafları öder, var mısınız iddiaya?
Paylaş