ORTA ikinci sınıftayken elimize şöyle bir kitap geçti: Kız Tavlama Sanatı! Yatakhanede, gece ışıklar söndükten sonra el feneriyle "etüde" devam ettik tabii ki.
Şunu öğrendik: Kadınlara değer vermezsen, onlar da sana yüz vermez!
Bu eski öyküyü hatırlamama neden olan şey Yaşar Kemal’in yolda gördüğü Gülriz Sururi’ye "Hişşt küçükhanım, tanışabilir miyiz" dediğini öğrenmem oldu.
Soner Yalçın’ın kitabında anlatılıyor bu öykü. Gülriz Hanım elbette yüz vermemiş bu teklife. "İnce Memed’in yazarıyım dese her şey olurdu" diye anlatıyordu, dünkü Hürriyet’te.
Yaşar Ağabey bunu elbette o yıllarda bilemezdi. "Ağabey" diyorum, çünkü gerçekten öyle hissediyorum, laf olsun diye değil.
Bir gün birlikte Fener’in maçına gitmeyi çok konuştuk ama hálá başaramadık.
Gerçi artık maç öncesi kokoreç yeme yaşını da geride bıraktık ama olsun.
Bu küçük öykü genç erkeklerin kulaklarına küpe olsun.
En şahane kızlarla çıkabilirsiniz ama bir tek koşulu var: Ona saygı duyacaksınız ve ilgisini çekecek bir durumunuz olacak.
Birçok şiiri ezbere bileceksiniz, anlatacak eğlenceli öyküleriniz olacak, hayatta "kaybetmiş" olmayacaksınız, iyi şarkı da söylemeniz, mükemmel dans figürleri de öğrenmeniz gerekecek.
Kadın beyni erkeklerden farklı çalışır çünkü.
Erkekler için her olay, beynin ayrı bir bölümünde olup biterken, kadınların beyninde her şey aynı yerde olup biter.
Bunu unutmayacaksınız.
Şarkıdaki gibi: Girls, just wanna have fun!
Kızları eğlendiremeyenin bu álemde yeri yoktur!
Başbakan’ın Yüce Divan’lık olma meselesi
DÜN yazdığım bir yazı nedeniyle bazı okuyucularımın eleştirilerini aldım. Başbakan’ın, Katar’da, kapalı kapılar ardında Sabah ve ATV’nin satışı için Çalık Grubu’na para desteği sağlaması ile ilgili bir yazıydı.
Bu olayın detaylarını ileride Yüce Divan’da öğrenebileceğimize ilişkin bir yorum yapmıştım ve bu nedenle "darbecilik" ile suçlandım.
Yazdıklarımı beğenmeseler ve bazen küfür de etseler her okuyucu benim için değerlidir.
Bu nedenle konuyu biraz daha açmalıyım.
Çalık Grubu’nun Sabah ve ATV’yi almasını destekliyorum. Günün koşullarına göre iyi bir fiyat verdiler ve kamu çıkarı bu satışın gerçekleştirilmesini gerektiriyor.
O grupta birçok arkadaşım çalışıyor ve kimliklerini para için satacak insanlar değiller.
Biliyorum ki rüzgár nereden eserse essin, onlar doğru bildiklerini yapacaklar. Fikirleri ile çoğu zaman uyuşmuyor olsam bile düşündüklerini açıklama haklarını desteklerim.
Çalık Grubu, sıradan bir mal satın almadı. Satın alınan "şeyler" Türk demokrasisi için hayati önemde olan büyük bir yayın grubu.
Böyle bir yayın grubunu satın alan sermayenin nereden kaynaklandığını bilmek kamuoyunun hakkıdır.
Satın alma işlemi bittiğinde bunun samimiyetle açıklanması gerekir.
Kamu bankaları böyle bir krediyi nasıl verdi, yabancı kaynak nasıl bulundu? Bunları bilmek zorundayız.
Başbakan’ın Yüce Divan’lık olması da biraz bundan kaynaklanıyor.
Mesut Yılmaz bu nedenle yargılandı ve yaptığı şey Başbakan’ın bugün müdahil olduğu olayların yanında karikatür gibi kalıyor.
Bizde bürokratlar ve siyasetçiler hayatın hep aynen sürüp gideceğini zannederler.
Ben 32 yıllık gazetecilik yaşamımda bunu öğrendim ama şunu da gördüm: Ben hálá gazeteciyim, onların hiçbiri bugün o burnu büyük mevkilerde değiller.
Bir gün "keser dönüp, sap da dönünce" bunların hesabı sorulur. Söylemek istediğim buydu.
Başbakan Katar’da, kendi heyetinde olanları bile rahatsız edecek ve bana bu bilgilerin ulaştırılmasına neden olacak neler yaptı, hepimiz yakın bir gelecekte öğreneceğiz.
Recep Tayip Erdoğan’ı, RP’nin İstanbul İl Başkanı olduğu günden beri tanırım. Kararlı duruşuna saygı da duyarım. Ama bu kendisini yasaların üzerinde görmesini desteklemem anlamına gelmez.
Dilerim ki ben yanılmış olayım.
Bir ’duygusal orta yaşlının’ tavsiyesi
ARKADAŞIM Mustafa Oğuz’un babası Zeki Bey, önemli bir ameliyat geçirdi. Pazartesi gün boyunca Mustafa ile konuştum ve gelişmeleri izledim.
Sonuç: Gece rahmetli babam rüyama girdi!
Rüyamda babamı ölüm döşeğinde gördüm. Herkes ağlıyordu ama ben nedense ağlayamıyordum. Kendi kendime "Babam zaten öldü, bir daha ölmez, korkma" diyordum ama bu nedenle kardeşlerimden de utanıyordum.
Kan ter içinde uyandım.
Boğazımda bir yumru ve kafamın içinde babamla ilgili komik anılarla yeniden uykuya dalabilmek için mücadele ettim.
Dün olağan cuma yemeklerimizden birini daha yerken bütün arkadaşlarla Zeki Bey’in ünlü "palabıyıklar grubunu" konuştuk.
Bir gün yaşlandığımızda, vergi iadesi alabilmek için yemek fişlerine kimin sahip çıkacağına ilişkin geyik de yaptık.
Artık 52 yaşındayım ve kızım ona her baktığımda gözlerimi yaşartacak kadar büyüdü.
Yasemin’e ve yaşıtı olan gençlere bir tek tavsiyem var artık: Aile büyüklerinizin değerini bilin.
Bir gün onlar günahları ve sevaplarıyla çekip gidecekler.
Onlar hayattayken bunun tadını çıkarın. Hayatta hiçbir şey annenizin, babanızın, dedelerinizin, büyükannelerinizin bir küçük tebessümünden daha değerli değil!