FORBES Dergisi’nin her yıl yayımladığı "dolar milyarderleri listesinde" bu yıl 35 Türk yer aldı. Geçen yıl bu rakam 25 idi. Yani bir sene içinde 10 Türk daha dolar milyarderi oldu.
İngiliz Sunday Times Gazetesi de bu listeden yola çıkarak, dolar milyarderlerinin yaşadıkları kentleri araştırdı.
İstanbul, dünyada sokaklarında en çok dolar milyarderi gezen şehirler arasında dünya dördüncüsü.
İlk ona giren kentler, milli gelirleri bizden çok yüksek olan ülkelerden çıkmış. Moskova birinci, ABD’den dört kent var. Tokyo, Hong Kong ve Londra da listede yer alıyor. "Fakir ülke kenti" Bombay da listede 7. sırada.
Bu tabloya bakıp, "Geçtiğimiz bir yıl içinde Türkiye’de ne değişti de dolar milyarderlerimizin sayıları arttı" diye sormak mümkün.
Milli gelirimiz arttı ama káğıt üzerinde. İşsizler hálá işsiz, fakirler hálá fakir, aşevlerinin, ramazan çadırlarının önü kuyruktan geçilmiyor ama dolar milyarderlerimiz artıyor.
Giderek Hindistan’a daha çok benzeyeceğiz gibi görünüyor.
Derin bir gelir uçurumunun ikiye ayırdığı bir ülke demek bu.
İnsanlar arasındaki bu parçalanmaya rağmen ülkeyi bir arada tutabilmenin ilacı da belli: Bu farklılığı dini bir tevekkülle kabul ettirebilmek!
Bunu yapmak için de bu ülkeden daha iyi bir yer bulabilmek zaten mümkün değil.
Kimisi bu dünyada yaşar cenneti, kimisi öbür dünyadakinin hayalini kurar, yaşar gideriz!
Milli gelire bir kalem aşısı
GEÇEN hafta sonunda yurtdışındaydım, bir de döndüm ki zengin olmuşum!
Türkiye İstatistik Kurumu, 2006 yılının milli gelirini yüzde 31.6 oranında artırmış çünkü!
İnternette bununla ilgili haberleri okurken bir hekim arkadaşımdan dinlediğim yaşanmış bir olayı hatırladım.
Şimdi Bağdat’taki hücresinde idam edilmeyi bekleyen "Kimyasal Ali", Kürtlerin üzerine ölüm yağdırdığında, Güneydoğu sınırlarımızı açmış ve Saddam’ın ordusundan kaçan Kürtleri, geçici kamplarda ağırlamıştık.
O kamplardaki yaşam koşullarını yerinde görmek üzere bir uluslararası sağlık heyeti, bölgeye gelmiş.
Gelmişken, civardaki sağlık ocaklarında da hekimlerle konuşup, aşılama, çocuk ölümleri gibi konularda bilgi almak istemişler.
Size sözünü ettiğim hekim arkadaşım, bu sağlık ocaklarından birinde görevli o tarihlerde.
Elindeki kayıtları açmış ve göstermiş. Yabancı heyet gözlerine inanamamış. Bu kadar başarılı bir aşılama kampanyasını yürütebildiği için sağlık ocağında görevli hekim ve sağlık memurlarını kutlamışlar.
"Bunu nasıl yapıyorsunuz" diye sormuşlar.
Sağlık ocağındaki hekim "Çok kolay" demiş, "Kalem aşısıyla!"
Yabancı heyetteki hekimler, "kalem aşısı" denen şeyi daha önce hiç duymadıklarını söylemişler ve bu aşının nasıl yapıldığını görmek istemişler.
Türk hekim elini cebine atıp, kalemini çıkarmış."Bununla kayıtlar üzerinde yapıyoruz aşılamayı, il sağlık müdürü böyle istiyor çünkü!"
Seçmeli din dersi gerekli görünüyor
MİLLİ Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, okullardaki "din kültürü ve ahlak bilgisi" derslerinin kaldırılmasının söz konusu olamayacağını, Anayasa’nın bunu emrettiğini söyledi.
Bakan haklı. Anayasa’da bu dersin zorunlu olduğu yazdığına göre, bunu tartışmak bile yersiz.
Ancak bakanın bu dersin içeriğiyle ilgili olarak düşüncelerini gözden geçirmesinde yarar var.
Çünkü AİHM’nin kararı, bir dinin ve bir mezhebin zorunlu olarak öğretilmesinin doğru olmadığı yönünde.
Madem dersin adı "dil kültürü ve ahlak bilgisi", o zaman içeriği de ona uygun olmalı ve böyle bir ders ehil öğretmenler tarafından verilmeli.
Tercihen de üniversitelerin felsefe bölümlerinde okumuş ya da felsefe öğretmeni olmak üzere yetiştirilmiş öğretmenlerce verilmeli.
Bu dersleri imam hatip mezunlarına verdirdiğiniz zaman, ders ister istemez "namaz hocasına" dönüyor ve bu durum da Alevi vatandaşlar ile gayrimüslim vatandaşlara karşı bir ayrımcılığa neden oluyor.
Çocuğuna dini bilgi vermek isteyenler için de elbette okullarda bu olanak yaratılmalı.
Yani okullarımıza iki ders gerekiyor: Zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersi ile seçmeli din dersi!