BODRUM Kalesi’nin içinde yer alan bir "zindanın" girişinde kayaya oyulmuş olarak bulunan "Inde Deus Abest" (Tanrı’nın bulunmadığı yer) sözlerinin kazınmak istenmesi, Taliban Yönetimi’nin yıktığı Buda heykellerinin ve Suudi Yönetimi’nin yıktırıp yok ettiği tarihi kalenin akıbetlerini çağrıştırıyor.
Bu tartışma ile ilgili çok ayrıntılı bir haberi bugün Hürriyet’te okuyacaksınız.
Kültür Bakanlığı, yazının tarihi bir değeri bulunmadığını iddia ediyor. Buna karşılık müze yöneticileri ve arkeologlar 500 yıllık bir yazının silinmesinin tarihi bir eseri tahrip etmekten anlamına geleceğini söylüyorlar.
Konunun tarihi eserlerin oldukları gibi korunması gerekliliğinden öteye önemli boyutları da var, dikkatinizi buna çekmek istiyorum.
Belgeler gösteriyor ki bu yazı, söz konusu kalıntılar bulunduğunda da orada yazılıymış.
Demek ki hiçbir anlam ifade etmese, hiçbir arkeolojik değeri olmasa bile o yazı "tarihi bir belge" niteliğinde.
Böylesine göz önünde bulunan bir tarihi belgenin yok edilmek istenmesi, ileride arşivlerimizden çıkaracağımız belgelerin doğruluğu üzerinde de kuşkular uyandırır.
"Türkler işlerine gelmeyen belgeleri fütursuzca yok edebiliyorlar" görüşü genel bir kanıya dönüşür.
Ermeni iddialarından tutun da başka birçok önemli tarihsel soruna kadar her konuda kendi arşiv belgelerimizin doğruluğunun tartışılmasına yol açmak ise hiç kuşkusuz ki kendi ayağımıza kurşun sıkmaktan farklı bir eylem değildir.
Giysilere de özen göstermek gerek
GEÇEN gün dikkatimi çekmişti ama yazmaya fırsat olmadı.
Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz katıldığı bir törende açık gri renkte bir takım elbise giymişti.
Bankacıların lacivert ya da siyah gibi koyu renkte takım elbiseler giymek için özel bir çaba gösterdiklerini bildiğim için bu giysiyi bir hayli yadırgamıştım.
Üstelik bu toplantı herkesin koyu renk giysiler giydiği bir gece davetiydi ve fotoğraflarda Durmuş Yılmaz açık renk giysisiyle bir tür ayrık otu gibi duruyordu.
Benzer bir fotoğraf dün gazetelerde yayımlandı. Bu kez açık gri renkte takım elbise giymiş olan kişi Türkiye Dışişleri Bakanı Abdullah Gül idi.
Avrupa Birliği üyesi ülkelerin dışişleri bakanları yine her zamanki gibi koyu renk giysiler içindeydiler ve Gül, o toplantının resmi ciddiyeti içinde açık renk elbisesiyle aykırı bir görüntü oluşturuyordu.
AKP’lilerin resmi davetlerle ilgili giysi kodlarına uymakta özensiz olduklarını, hele smokin giymekten öcü gibi korktuklarını biliyoruz.
Ancak günümüz dünyasında yönetici konumunda bulunan kişiler, işgal ettikleri makamların ciddiyetine uygun giyinmeye özen göstermeliler.
Gündüz giyilebilecek giysilerle resmi toplantılara, gece davetlerine katılmamalılar.
Denktaşgillerin konuşmaya hakkı yok
AVRUPA Birliği üyelik sürecimizde önemli dönemeçlerden biri daha Kıbrıs Rum yönetiminin ciddi direnişine rağmen geride kaldı.
Gazeteler Kıbrıs Rum yönetiminin, limanların açılmasını sağlamaktan tutun da resmen tanınmaya varacak bir dizi istekle bütün süreci böyle sabote edebileceğini yazıyor.
Birçok yorumcu Kıbrıs Rum yönetiminin bu muhalefetine yeterince tepki göstermediği için hükümeti eleştiriyor.
Bu konuda ciddi bir haksızlık yapıldığına inanıyorum. Hükümet, AB üyelik sürecinin kesilmesi tehlikesini göze alarak bugün için istediğini başardı çünkü.
Öte yandan şunu unutmamak gerek: Kıbrıs meselesini, Türkiye tarihinin en büyük modernleşme projesinin önünde bir engel haline getirenler, bugün iktidarda olanlar değil.
Sorumluluğu, 1974’ten beri Kıbrıs’ta çözümsüzlüğü bir çözümmüş gibi bu halka yutturanlarda aramamız gerek.
Kıbrıs Rum yönetiminin tek başına AB üyeliğini engelleme fırsatı ayağına kadar gelmişken masayı terk eden Rauf Denktaş ve akıl hocalarının izledikleri politikaların bedelini ödüyoruz.
Kıbrıs Rum yönetiminin haksız taleplerinin AB üyelerince geri çevrilmesini de Dektaşgillerin ısrarla muhalefet ettikleri Annan Planı Referandumu’nda Kıbrıs Türklerinin gösterdikleri kararlılığa borçluyuz.
Aklımızdan çıkarmamamız gereken bir gerçek var: Siyaset, sorunlara çözüm üretmek için yapılır. Siyaseti, çözümsüzlüğü dayatan bir kayıkçı kavgası gibi görmek hastalığından kurtulmaz ve Kıbrıs’ta kalıcı bir çözümü zorlamazsak, AB hayallerine de veda etmek gerek.
Ki bugün hükümeti bu konuda eleştirenlerin gerçek amacı da budur: Türkiye’nin AB’den uzaklaşmasını sağlamak!