Kadınlara kadın protestosu !

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan geçenlerde şöyle dert yanmıştı: “Bir başörtülü, başı açık bayan için senin haklarını savunacağım diyor. Ama başını örtmeyen hanım kardeşim, bunu söylemiyor!”

Haberin Devamı

İstanbul’da düzenlenen ve Başbakan’ın da eşiyle birlikte katıldığı “kadın buluşması”nda da aynı sözü tekrarlamış.
Ancak toplantı sırasında yaşananlar ortaya koyuyor ki “başını örten hanım kardeşlerimizin” de en azından salonda olanları “başını örtmeyen hanım kardeşlerimizin” sorunları ile pek ilgili değiller.
Toplantıda Başbakan konuşmasını yaparken bir grup kadın aktivist pankartlar açarak, kadınlara yönelik cinayetleri protesto etmişler.
Kadın göstericilerin salondan çıkarılmaları toplantıya katılan “başı örtülü hanım kardeşlerimizin” alkışları ile karşılanmış. “Alkış eylemi” o kadar sürmüş ki Başbakan konuşmasını kesip beklemek zorunda kalmış.
Eylem, niteliği ve konusu itibariyle bugünkü siyasal bölünmüşlüğümüzle ilgili değil. Yani salonda kalan kadınların, salondan çıkarılan kadınlara karşı siyasi bir tepki duymuş olmamaları gerekiyor.
Bu yılın ilk yedi ayında 226 kadın öldürüldü, sayısız kadın şiddete maruz kaldı ve mahkemelerimiz bu devirde bile bu tür cinayetleri işleyenlere verilecek cezalarda indirimler yapabiliyor.
Protesto, bu tür cinayetleri “teşvik” anlamına gelen ceza indirimleri ile mücadeleye dikkat çekmek istiyor ama onların salondan çıkarılmalarını alkışlayanlar yine kadınlar!
Buna bakarak türbanlı kadınların, “namus cinayeti” türünden cinayetleri desteklediklerini söyleyebilir miyiz?
Hiç kuşkusuz ki hayır, söyleyemeyiz.
Peki, neden protestocuların salondan çıkarılmasını alkışlıyorlar?
Bunun sebebi “lidere biat kültürü” mü yoksa “Bana benzemeyenlerle aynı yerde olamam” düşüncesi mi?
Böyle düşünenler, türban ile mücadele eden, etmek isteyen kadınlara neden kızıyorlar?

Haberin Devamı

Anlamsız bir yasak

TÜRKİYE İnşaat Müteahhitleri Federasyonu’nun Antalya’daki toplantısında, yabancılara mülk satışı ile ilgili incelemelerin uzun sürmesinden yakınılmış.
İşlemler uzun sürdüğü için birçok yabancı özellikle Ege bölgesinde yazlık ev almaktan vazgeçiyormuş.
“Kapalı ekonomi” ve “soğuk savaş” dönemlerinden kalma bir hastalık belli ki bu sektörün önünü tıkıyor.
Oysa özellikle Ege bölgesinde satılmayı bekleyen büyük bir yazlık ev stoku var ve bunların yabancılara pazarlanması bölge ekonomisinin canlandırılması için önemli.
Bir yabancıya, bir yazlık ev satınca sadece bir ev satmış olmuyorsunuz. Yılın en az üç  dört ayında o bölgede yaşayacak, alışveriş yapacak bir “daimi turist” de kazanmış oluyorsunuz.
Ama “bürokrasi” buna izin vermiyor. Alınması gereken izinler için gerekli işlemler büyük olasılıkla kasten uzatılıyor, bugün için hiçbir anlamı olmayan “korkular” önemli bir sektörün gelişmesini önlüyor.
Bugün parası olan Türk vatandaşlarından canı isteyen o ülkelerin hepsinde istediği mülkü satın alabiliyor. Hatta bunun için banka kredisi bile kullanabiliyor.
Zaten eğer AB üyeliğimiz ve çok istediğimiz serbest dolaşım gerçekleşirse Avrupa ülkelerinin vatandaşları, kimseye sormaya ve izin almaya ihtiyaç duymadan gelip, bu ülkede yaşayabilecekler.
O zaman bu yasak niye? “Sivil demokrasisi gelişmiş” bir ülkede, askerin böyle konularda son karar mercisi olmasının ne anlamı var?
Yoksa şundan mı korkuyoruz: Yabancılar gelip ev, ev, arsa, arsa bu ülkeyi satın alarak bizi Orta Asya’ya geri mi gönderecekler?

Haberin Devamı

Artık harekete geçmek zamanı

BAŞMÜZAKERECİ Egemen Bağış, AB İlerleme Raporu’nu incelediklerini söyledi ve “Bir sürprizle karşılaşmadık, Türkiye’nin fotoğrafı çekilmiş” dedi.
Samimi bir yorum olduğunu söylemeliyim.
İlerleme Raporu, Türkiye’deki olumlu gelişmeleri olduğu kadar olumsuzlukları da yansıtıyordu ve bir hükümet üyesinin bunu samimiyetle kabul etmesi olumlu ve önemli bir durumdur diye düşünüyorum.
Rapor, Türkiye’deki basın özgürlüğü üzerindeki kısıtlamaları, hükümetin muhalif gazetecilere karşı tutumunu ve uzun tutukluluk sürelerini eleştiriyordu.
Başmüzakereci ve Devlet Bakanı Bağış da bu yorumlara katılıyor. Katılmakla kalmıyor, “hükümetimizin mensupları da dahil olmak üzere” bu görüşü birçok kişinin paylaştığını söylüyor.
Bu durumda artık bir cezalandırmaya dönüşmüş bulunan uzun tutukluluk hallerinin ve gazetecilerin hapis cezası ile karşı karşıya olmasına yol açan yasal durumun değişeceğini beklemeliyiz .
Hükümet, madem en yetkili ağızlarından biriyle bu olumsuzlukları kabul ediyor, yapması gereken şey harekete geçmektir.
Raporu okuyup, bizler gibi “Adamlar doğru söylüyor birader” diyerek yorum yapmak değil!

Yazarın Tüm Yazıları