İSTANBUL Büyükşehir Belediyesi bugün "Haydi İstanbul Vapurunu Seç" kampanyası başlatıyor.
İstanbul "siluetinin" ayrılmaz bir parçası olan şehir hatları vapurlarının yenileriyle değiştirileceğine ilişkin ilk haberler bir yıl kadar önce çıkmıştı.
O tarihte bu karara karşı gösterilen tepkilere yetkililerin "Böyle bir şey yok" dediklerini hatırlıyorum. Demek ki "öyle bir şey" varmış!
Belediye’den yapılan açıklamada "kentin tarihi dokusuna ve günün teknolojik yeniliklerine uygun" sekiz adet vapur tipi belirlendiği belirtiliyor.
"Kentin tarihi dokusuna uygun" açıklamasını yürek ferahlatıcı buluyorum elbette. Bu iddianın ne kadar gerçek olduğunu bugün vapur tipleri açıklanınca göreceğiz.
İstanbul’da, özellikle Boğaz’ı enine ve boyuna kullanarak kent içi trafiği rahatlatmak gerekliliği tartışılabilecek bir şey değil.
Hızlı, güvenilir, temiz tekneler ile hem trafikteki araç sayısını azaltmak, hem de ulaşım sürelerini kısaltmak mümkün olabilir.
Benim bu konuyla ilgili itirazım şu: Sekiz değişik tekne tipi, sekiz değişik maliyet ve sekiz değişik çözüm demek.
Deniz ulaştırması gibi ciddi mühendislik bilgileri isteyen, maliyet / gelir hesaplamalarını gerektiren bir meselede, doğru çözüm anketlerle bulunabilir mi?
Bunun ucuz bir popülizmden başka bir şey olmadığını, şehir hatları vapurlarının kaldırılması planlarında ortaya çıkabilecek tepkileri yumuşatabilecek bir halkla ilişkiler girişimi olduğunu düşünüyorum.
Yeni vapur tiplerini görünce bu konuyu tartışmaya devam ederiz.
Sarıkaya, AKP’den milletvekili olur!
"ŞEMDİNLİ iddianamesi" yazarı Van Savcısı Ferhat Sarıkaya ile ilgili olarak verilen karar belli ki daha uzun süre gündemde kalacak.
Savcı Sarıkaya’ya verilen "meslekten men" cezası, bölgedeki avukat meslektaşlarını da üzmüş.
Gazetelerde Savcı Sarıkaya için civar illerdeki barolara bağlı avukatların bir yardım kampanyası başlatacaklarını da okudum.
Bugüne kadar taksitle aldığı bir otomobilden başka bir mal varlığı bulunmadığı söylenen bir savcının bu tür yardım kampanyalarına konu olması gerçekten üzücü. Bana öyle geliyor ki "yardım kampanyası fikri" benden de önce Savcı Sarıkaya’yı rahatsız etmiş olmalı.
Öte yandan TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın, Hákimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) kararına verdiği tepkiye de dikkatinizi çekmek istiyorum.
Arınç, kararın adil olmadığı, haksız ve ağır olduğu anlamına gelen sözler söyledi.
Hükümet de HSYK kararı ile ilgili doğrudan bir açıklama yapmadı ama kurula katılan Adalet Bakanlığı Müsteşarı’nın oyu, hükümetin bu konuda ne düşündüğünü de ortaya koyuyor.
Şemdinli Davası ile ilgili tartışmalar başladığında, iddianamenin bazı AKP’lilerce manipüle edildiğine ilişkin suçlamalar da gündeme gelmişti. Hatırlayacaksınız AKP çevreleri ve hükümet bu konuda bir "taraf" olmadığını vurgulama çabasındaydılar.
Cezadan sonra, başta Arınç olmak üzere AKP çevrelerinin Sarıkaya’ya sahip çıkma kaygısı bana şunu düşündürttü: Ferhat Sarıkaya ilk seçimde AKP’den milletvekili olur. Hatta bir ihtimal "TBMM Savunma Komisyonu Başkanı" bile yapılabilir.
Hapis cezası Recep Tayyip Erdoğan’a Başbakanlık yolunu açtıysa, neden meslekten ihraç cezası da Sarıkaya’ya Adalet Bakanlığı yolunu açmasın?
Fenerbahçe-Galatasaray maçının ardından
FENERBAHÇE’nin ezeli rakiplerine karşı galibiyet aldığı maçlardan sonra en büyük zevkim sabah bütün gazeteleri toplayıp spor sayfalarını okumaktır.
Eminim ki bu zevkimi paylaşan birçok insan var, gazetelerin dünkü satış patlaması bunu gösteriyor.
Doğrusunu isterseniz, bu maçtan önce Fenerbahçe’nin Kayseri Erciyes maçını sahasında oynayabileceğine ihtimal vermiyordum.
Maçta çıkacak olaylarla sahanın "bir maç için" kapatılacağını tahmin ediyordum.
Erken gelen goller ve Galatasaray’ın sahadaki "teslim olmuş" görüntüsü maçın seyircinin sahaya fiili müdahalesi olmadan oynanmasını sağladı.
Ancak bu maça hiç yakışmayan görüntüleri de ihmal etmeyelim:
Birincisi; Telsim tribününde maçın sonunda açılan küfürlü pankart!
Bu pankartı açanları da, sahaya sokulmasına izin verenleri de kınıyorum. Sorumlularının mutlaka cezalandırılmasını bekliyorum.
İkincisi; maçın sonunda sahaya getirilen hindi!
Yapılan iş her şeyden önce hayvan haklarına aykırı. Sorumluları için savcılar ne gibi bir işlem yapacak, gerçekten merak ediyorum.
Öte yandan bunun nasıl bir mizah anlayışı olduğunu da kavramakta güçlük çekiyorum.
Üçüncüsü; maçın ilk yarısının sonlarına doğru Galatasaraylı Ayhan’ın maraton tribününe dönerek ve ağız hareketlerini iyice belirginleştirerek ettiği ve iki-üç kez tekrarladığı küfür.
"Yayıncı kuruluş" bunu yayınlayacak mı, saklayacak mı bilmiyorum ama aynı oyuncunun Beşiktaş maçında da seyirciye malum parmak hareketi yaptığını hatırlıyorum. Demek ki bu eylem Ayhan’da bir alışkanlık haline gelmiş.
Ve dördüncüsü; kadınlar ve çocuklar en sonunda tribünlere çekilebilmişken tempo halinde küfürlü tezahürat hiç yakışmıyor. Fenerbahçe yönetimi bu stadı her maçta doldurmak istiyorsa bunun yolu kadın ve çocukları da maça çekebilmek. Küfürlü tezahürat ise bunun en büyük engeli.