Paylaş
“Rusya bu tür iftira kampanyaları ile kendi inandırıcılığını yitiriyor. Mesela Sayın Putin’in, Türkiye’nin DEAŞ’tan petrol aldığını söz etmesinin hiçbir inandırıcılığı yok.”
Cumhurbaşkanı bu konuda iddialı konuşuyor. Bu nedenle Türkiye’nin, IŞİD’den “resmen” petrol almadığını söylemek yanlış değil.
Ancak, Obama da Paris’teki basın toplantısında bir soru üzerine şunu söyledi:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan’la Türkiye ve Suriye arasındaki sınırı kapatma ihtiyacı konusunda defalarca görüşmem oldu. Bu konuda ciddi ilerleme gördük ama halen bazı boşluklar var. Özellikle de yabancı savaşçılar için halen bir geçiş noktası ve terörist eylemlerini finanse etmek için IŞİD tarafından yakıt nakletmede kullanılan yaklaşık 98 kilometre var.”
Aynı gün ABD Senatosu’nda da Suriye ve Irak’taki ABD stratejisi ile ilgili bir oturum vardı.
ABD Savunma Bakanı Ash Carter, senatörlere bilgi verirken şunu söyledi:
“Türkiye, epey geçirgen sınırını kontrol etmek için daha fazlasını yapmak zorunda.”
Carter, IŞİD’in, Türkiye–Suriye sınırını “mal kaçakçılığı ve savaşçı geçişleri için kullandığını” da söyledi.
Ve dün de Rus Savunma Bakanlığı, Türkiye sınırında çekildiği iddia edilen uydu görüntüleri yayınladı, çok sayıda tankerin Türkiye’ye petrol taşıdığını ileri sürdü.
Bu tür açıklamaları ihtiyatla karşılarım, ama sınırımızda ciddi bir petrol kaçakçılığı olayı olduğunu da geçmiş haberlerden biliyoruz.
Bu “göz yumma” ile mi gerçekleşiyor, yoksa sınırın korunamıyor olmasından mı kaynaklanıyor bunu şimdilik bilmeye olanak yok ancak bu iş Türkiye’nin başını ağrıtacak yönler taşıyor.
Gecekonduda Kuran kursu iznini kim verdi?
DİYARBAKIR’ın Kulp ilçesine bağlı bir köydeki Kuran kursu yangınında altı çocuk hayatını kaybetti.
Diyanet İşleri Başkanı, “olayın bütün yönleri ile araştırılacağını” ve sonuçların kamuoyuyla paylaşılacağını söyledi.
Hep böyle olur zaten.
Olay sıcakken olayın bütün yönleriyle araştırılacağını söylerler, haklarını yemeyelim, araştırırlar da ama kimsenin de hesap verdiğini görmeyiz.
Bu araştırmanın sonuçlarının açıklanmasını merakla bekleyeceğim.
İki katlı, kaloriferli bir yurtta çocukların elektrik sobasıyla ısınmak zorunda kalmalarının ne anlama geldiğini çözemedim.
Tesisat mı bozuktu, ödenek mi yoktu?
Çocuklar yangın çıkınca kaçmak için ikinci kattaki balkon kapısına yönelmişler ama kapı plastik olduğu için erimiş ve açılmamış.
Bu binada kurs açma iznini verenlerin aklı neredeydi?
Haberlerden anladığım kadarıyla, çocuklar gece vakti kurs binasında yalnızlarmış.
20 öğrencinin yatılı okuduğu bir kurs ve başlarına bir şey geldiğinde onlara yardım edecek, doğru çıkışa yöneltecek kimse neden yoktu?
Yanan kurs binasının fotoğrafları gazetelerde yayımlandı. Bina iki katlı bir gecekonduya benziyor.
Tamam anladık, Kulp’un bir köyünde “lüks rezidans” olmaz ama böyle yangın merdiveni, yangın söndürücüsü vs olmayan bir binada kurs açılmasına nasıl izin veriliyor?
Diyanet İşleri Başkanı ölen çocuklara rahmet de diledi, duaları kabul olsun inşallah ama yetmez!
Başkanlığın kontrolündeki diğer kurs binalarında durum nedir, bu da araştırılmalı.
Kulp’takine benzer gecekondu kurslarda kaç çocuk kalıyor ve onları sadece Allah’a mı emanet ediyorsunuz?
Başkanlığa 1 milyon liralık Mercedes alınabilecek bir bütçe bulunuyor da bu çocukları düzgün binalarda eğitmek için mi para bulunamıyor?
Bu itiraz dilekçesini anlayamadım
CAN Dündar ve Erdem Gül’ün avukatlarının tutukluluk kararına itiraz dilekçeleri şöyleydi:
“Tutuklama kararına itiraz ediyoruz. Gerisi sizin bileceğiniz iş. Tercih ve sorumluluk sizindir.”
Ve 8. Sulh Ceza Hâkimliği bu talebi şu gerekçeyle reddetti:
“Dilekçede itiraz ve tahliye gerekçeleri yer almıyor, hukuki bir üslupla yazılmamış.”
Dündar ve Gül bir süre daha hapiste yatmak zorunda kalacaklar:
Avukatların neden böyle bir yola gittiğini anlayamadığımı söylemek zorundayım.
Günümüzde artık kavga eden sevgililer bile birbirlerine “Gerisi senin bileceğin iş” demiyor çünkü alacakları yanıtın “O zaman sen de bildiğini yap” olacağını tahmin edebiliyorlar.
Sulh Hâkimlikleri’nin, yapboz kanunlarıyla birlikte “kolay tutuklama” için icat edildiğini biliyoruz.
Ama bu durum bile hukuku savunmaya engel olmamalı.
Dündar ve Gül’ün tutukluluğunun hukuksuz olduğunu gösteren onlarca AİHM, AYM ve Yargıtay kararı var. Türkiye’nin taraf olduğu ve “üst hukuk metni” kabul edilen uluslararası anlaşmalar var.
Dilekçeyi bu kaynakları referans alarak yazmak ve yargıcı en azından bunlara yanıt vermek zorunda bırakmak normal yol olmalıydı.
Evet, Dündar ve Gül’ün tahliye talebi yine reddedilebilirdi ama hiç olmazsa elde ilerideki yargılamalarda işe yarayacak hukuki metinler olurdu.
Gazeteci arkadaşlarımızın avukatları kuşkusuz ki mesleklerinde başarılı ve tecrübeli isimler ama unutmayalım ki hukuk bir yönüyle şekil ile de ilgilidir.
Bundan sonraki tutukluluğa itiraz dilekçelerinde bunu da bir düşünseler, yararı olur diyorum.
Paylaş