Paylaş
SAKARYA Üniversitesi’nde her yıl olduğu gibi bu yıl da bir “bahar şenliği” düzenlenecekmiş.
Benim öğrencilik yıllarımda böyle âdetler yoktu, yakın zamanlarda böyle şenliklere davet edildim, gayet eğlenceli. Pop müzik grupları geliyor, gençler şarkılar söylüyorlar, eğleniyorlar.
Zannediyorum ki ülkenin dört bir yanındaki üniversitelerin çoğunda böyle şenlikler düzenleniyor.
Fakat Sakarya Üniversitesi’ndeki “Müslüman Gençler” bu şenliğe karşı çıkmışlar.
Olabilir, herkes böyle eğlencelerden hoşlanmak zorunda değildir. Kişisel nedenlerle de hoşlanmayabilirler, ideolojik nedenlerle de.
Hoşlanmıyorsanız yapacağınız iş eğlenceye katılmamaktır.
İdeolojik olarak bunun yanlış olduğunu düşünüyorsanız, propaganda yaparsınız, diğer öğrencilere bunun yanlışlığını anlatırsınız, katılımcıların azalmasını hedeflersiniz.
Katılımcılar çok azalırsa zaten bir süre sonra böyle eğlenceler düzenlemekten de vazgeçerler.
Demokrasi böyle bir şeydir. Fikriniz varsa, onu anlatırsınız, ikna etmeye çalışırsınız. İkna edemiyorsanız da öyle toplantılara katılmaz, protesto edersiniz, bu kadar basit.
Fakat Sakarya Üniversitesi’nin Müslüman gençleri, bununla yetinmiyorlar.
Şenliğe karşı bir gösteri düzenlemişler, fotoğrafları gazetede yayımlandı, yaklaşık 20 kişilik bir grup.
Ve üniversitenin güvenlik görevlileri gösterinin artık bitirilmesini söylediğinde şöyle yanıt vermişler: “İlla şenlikleri mi basalım?”
İşte burada iş değişiyor!
Ne demek “şenlikleri basmak”?
Sevmiyorsanız katılmazsınız, olur biter.
Hatta o gün kampusun bir başka yerinde kendi inancınıza göre bir toplantı bile düzenleyebilirsiniz.
İsteyen öbürüne katılır, isteyen sizinkine.
Genç olmak heyecanlı olmak sonucunu doğurur ama aklı bir kenara bırakıp şiddete yönelmek, ne gençlikle alakalıdır ne de ihtiyarlıkla.
Bir hata yapmadan önce yeniden düşünmeniz için yazdım bu yazıyı.
Osmanlı cahil ve mutaassıp olmasaydı
CUMHURBAŞKANI’nın kızı Esra Albayrak, 9. Öğretmen Sempozyumu’na katıldı.
Kardeşi Bilal gibi o da eğitim işleriyle ilgileniyor, “dinine ve kinine sahip nesiller” yetiştirmek için babasına yardım ediyor.
Esra Hanım’a göre Türkiye’de eğitimdeki sorunlar Tanzimat ile başlamış.
“Tanzimat ile başlayan modernleşme döneminin getirdiği zihniyet sorunları, bugünkü eğitim sistemimizin temel meselelerini oluşturmaktadır” diyor.
Esra Hanım da babası gibi Osmanlı hayranı.
Olabilir, benim için bir sakıncası yok.
Tanzimat ile “ait olduğumuz medeniyet dairesi parçalanmış” diyor, eski medeniyet ruhunu yeniden inşa etmekten söz ediyor.
Babasından sıkça duyduğumuz sözlerin tekrarı yani. Ecdadımız, falan filan!
Esra Hanım’ın bu konuşmasını okuyunca düşündüm.
Mesela Newton, klasik mekaniğin temellerini atan kitabı Philosophiae Naturalis Principia Mathematica’yı yayınladığı yıl (1687) tahtaPadişah “Gazi” 2. Süleyman çıkmıştı.
Osmanlı henüz matbaa ile tanışmamıştı, bunun için 42 yıl daha beklemesi gerekiyordu. Tanzimat filan da gelip eğitim sisteminin başına musallat olmamıştı.
Daha bin tane örnek sayabilirim, ama yerim yetmez.
“Ecdadımız”, o yılları koyu bir taassup ve kör cehalet içinde geçirmemiş olsaydı, bugün belki de akıllı telefonları icat eden bizden biri olabilirdi.
Eğitimi dini temellere dayandırma ısrarınızdan vazgeçmezseniz, 400 yıl sonra da bu yaşadığımız dönem için böyle söylenecek.
Seçmen ‘bidon kafalı’ değil Bekir Bey
HDP’nin seçimlerde barajı geçme olasılığının bulunması, AKP çevrelerini dehşete düşürüyor.
Yolsuzlukları örtbas etmek için anayasal düzene yapılan sivil darbenin mimarlarından, eski Adalet Bakanı Bekir Bozdağ da bu konuda konuşmuş.
HDP’nin parti olarak seçimlere girmesini, bir “uluslararası proje” olarak niteliyor.
Anlaşılıyor ki o da HDP’nin seçime bağımsız adaylarla girmesini istiyormuş.
Öyle olunca HDP oylarının çıkarabileceği milletvekillerinin bir bölümünü AKP çalabiliyor çünkü!
Belli ki baraj oyunlarıyla oy ve milletvekili çalmanın tadı damaklarında kalmış!
Bozdağ, HDP’nin arkasındaki “güçler” meselesine de giriyor:
Paralelciler, uluslararası çevreler, sermaye çevreleri, güçlü iktidardan rahatsız olan kesimler!
Bunların hepsi el ele vermiş, HDP’yi parti olarak seçimlere sokup barajı geçirterek Türkiye’yi güçsüz duruma düşüreceklermiş!
Bozdağ hızını alamıyor ve HDP’nin barajı geçmesini de “kumpas” olarak tanımlıyor.
Zihniyetleri işte bu.
Bir partinin barajı geçmek için çalışmasını, “ne güzel, milletin Meclis’teki temsili daha da güçlenecek” diye değil, “eyvah artık milletvekili çalamayacağız” diye karşılıyorlar.
Sonra da hayali öcüler yaratarak milleti korkutmak istiyorlar.
HDP barajı geçerse, bu seçmenin vereceği oylarla olacak.
Siz seçmeni, “uluslararası çevrelerin oyuncağı olan” bidon kafalı olarak mı görüyorsunuz yoksa, sermayenin elinde oyuncak olmuş “göbeğini kaşıyan adam” olarak mı?
Paylaş