DIŞİŞLERİ Bakanı Abdullah Gül, eski Irak Başbakan Yardımcısı Taha Yasin Ramazan ile yaptığı son görüşmeyi anlatarak İran’a dolaylı bir uyarıda bulunmuş.
Nur Batur’un bu konudaki haberini yan sütunlarda okuyacaksınız.
Habere göre Gül, Ramazan’ı uyarırken ABD’nin güçlü bir ordusu olduğunu söylemiş, ancak muhatabı kendilerinin de güçlü bir orduları olduğunu iddia etmiş.
Sonucun ne olduğunu aradan geçen bu süre içinde hep birlikte gördük.
Gül gazetecilere bu eski görüşmesini aktarırken İran da yeni geliştirdiği silahları dünya medyasına gösterdi. Radara yakalanmayan uçan botlar, İsrail’i vurabilecek füzeler vs.
İran belli ki bir "bilek güreşine" hazır olduğunu göstermeye ve Amerika’yı olası bir müdahaleden caydırmaya çalışıyor.
Gül’ün "Irak tecrübesini yeniden yaşamak istemiyoruz" sözlerini okurken geçmişten ders alması gerekenin sadece İran ve Amerika olmadığını da düşündüm.
Türkiye de savaş öncesinde ilginç bir "Irak tecrübesi" yaşadı ve hatalarla dolu bu politikanın sonucunda geldiğimiz yer senelerdir en çok korktuğumuz nokta oldu.
Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devletinin kurulması yolundaki gelişmeler hızla sürüyor. Türkiye, Irak’ın kuzeyindeki kontrolünü tamamen kaybetti. Savaş öncesi çizdiğimiz kırmızı çizgilerden eser bile kalmadı.
Umalım ki Gül de bu süreç içinde nerede hata yaptığımızı iyice görmüş olsun. Aynı hatalar İran’ı yüreklendirmek için yapılmasın.
Bulmacadaki üç fotoğraf
VAKİT Gazetesi, pazar günleri "Haftalık Bulmaca" başlığı altında, tam sayfa bir "çengel bulmaca" yayımlıyor.
Geçtiğimiz pazar günü yayımlanan bulmacada, öteki gazetelerin çengel bulmacalarında olduğu gibi üç adet de fotoğraf yer alıyordu.
Biliyorsunuz, bu tür bulmacalara genellikle herkesin tanıdığı, ismi kolayca bilinebilecek kişilerin fotoğrafları konuluyor.
Vakit’in bulmacasındaki fotoğraflara baktım, bir daha baktım ama üçünü de tanıyamadım.
Bunun üzerine bulmacayı çözmeye giriştim. Üç fotoğrafla ilgili "sorular" sırasıyla şöyleydi:
"Sabık üstadı azam", "Masonların üstadı" ve "Locadan atılan mason birader."
Vakit’in hoşlanmadığı kişileri hedef gösterircesine teşhire meraklı bir gazete olduğunu biliyoruz.
Herhalde toplumumuzda çok tanınmayan bu üç kişinin fotoğraflarının bir bulmacanın ortasına getirilip el kadar konmasının da böyle bir anlamı olmalı.
Bunun nasıl bir zihniyete karşılık geldiğini de siz okuyucularıma bırakıyorum.
Aşk bunu bana yapmaya mecbur mu?
BAŞLIK,Feridun Düzağaç’ın "Aşkın E Hali" isimli şarkısından alıntı. Bu alıntıyı neden yaptığımı anlatacağım şimdi. Bizim ülkemizde gazete yazısı yazmanın bazı güçlükleri var.
Yazdıklarınızı beğenmeyenler kaleme káğıda sarılıp başlıyorlar küfür yağdırmaya.
İnternet icat olalı beri buna bir de "siteler" eklendi.
İnsan alışabileceğini zannediyor ama her seferinde sinirlenmesine de engel olamıyor.
Hele spor yazısı yazıyorsanız durumunuz daha da feci. Fanatik’te futbol, Hürriyet’te de "her şey" yazdığım için ikisi arasındaki farkı bilebiliyorum.
Feridun Düzağaç’ı çoğu kişi şarkıcı olarak tanıyor ama onun bir de "spor yazarlığı" yönü var.
Radikal’de bir süredir yazdığı yazıların tiryakisi olmuştum.
Düzağaç, Beşiktaşlı bir taraftar olarak duyguyla yüklü, tuttuğu takımı yücelten yazılar yazıyordu. Bir Fenerbahçeli olarak yazdıklarını okurken, kendimden de bir şeyler buluyordum. Futbol takımı taraftarı olmanın ortak yönlerini keşfediyor, farklı renklere de áşık olsak hepimizin ortak paydasının bu sevgiyi yaşama biçimimiz olduğunu görüyordum.
Düzağaç, cumartesi günkü yazısında kendisine gelen küfürlerden artık bıktığını ve bundan böyle yazmayacağını duyurdu. Köşesinin son başlığı "Kiralık köşe, kelepirdir" idi.
Şarkısında "Aşk bunu bana yapmaya mecbur mu?" diye soran sanatçı belli ki aynı soruyu takım aşkına çevirip kendisine sormuş, bu yanıtı bulmuştu.
"Beni rahatta dinleyin" şarkısındaki gibi "Adı var kendi yoklardan bıktım / adı var kendi yoksa ben de yokum" diyordu sanki.
Dilerim ki Radikal yöneticileri onu bu kararından döndürebilsinler.
Ve dilerim ki beğenmediği fikirlerin sahiplerine küfür etme alışkanlığında olanlar da bu huylarından vazgeçsinler.
Birisinin yüzüne karşı söylemeye cesaret edemeyecekleri sözleri, doğru mu sahte mi olduğu belli olmayan bir ismin arkasına saklanarak söylemesinler!