Paylaş
Dink öldürüleli 3 yıl oldu.
Tetiği çeken ve onu bu suç için görevlendirdiği iddia edilenler hakkındaki yargılama hâlâ sürüyor.
Katillerin bağlantıları ile ilgili hiçbir şey öğrenemedik.
Arkalarında birileri var mı, varsa kimlerdir bilmiyoruz. Emniyet ve jandarmada, Dink’in öldürüleceği istihbaratının neden ciddiyetle takip edilmediğini de bilmiyoruz.
Her şey bir sis perdesinin arkasında öylece duruyor.
Bu cinayetin arka planını aydınlatmaya çalışan bir kitap yazan Milliyet muhabiri Nedim Şener ise yargılanıyor!
Cinayeti önleyebilecek istihbarata sahip oldukları halde kıllarını kıpırdatmayan güvenlik görevlilerinin kimisi terfi etti, vali bile oldu, kimisi ise işini sürdürmeye devam ediyor.
Hrant Dink cinayetini aydınlatmak için üç yıldır ayak sürüyenlerin, “derin devleti yok edecek demokrasi kahramanları” olduklarına hâlâ inanıyor musunuz?
Başbakan bir çam daha devirdi!
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, geçenlerde Birleşik Arap Emirlikleri gezisine çıkarken gazetecilerin sorularını yanıtladı.
O günlerin trafiği içinde gözlerden kaçan bir sözünün altını çizmek istiyorum.
Erdoğan, bir gazetecinin Gazze ile ilgili İslam dünyasının tutumunu nasıl değerlendirdiğine ilişkin sorusunu şöyle yanıtladı:
“İslam dünyası olarak halkı kastetmeyelim. Yönetimler olarak olayı ele alacak olursak, İslam dünyasının, dünya Müslümanlarının beklediği tepkiyi yönetimler ortaya koyamamıştır. Bu işin acınacak yanıdır.”
Dışişleri Bakanı, hükümetinin dış politikasının bölgemizdeki bütün ülkeler ile iyi ilişkiler içinde olmak üzerine kurulduğunu söylüyor.
Fakat Başbakan’ın bu sözleri, hiç kuşku yok ki Dışişleri Bakanı’nın “iyi ilişkiler kurmaya çalıştığı” Arap yönetimleri tarafından tepkiyle karşılanacak.
Başbakan’ın “Türkiye’de tribünlere oynamak için konuşmasına” alışkınız.
Ama öyle görünüyor ki Başbakan şimdi çerçeveyi genişletmeye karar vermiş.
Bütün İslam dünyasında tribünlere oynamaya çalışıyor.
Sokaktaki sıradan Arap’ın kalbine seslenerek, “uluslararası ilişki” yürütüyor.
Unuttuğu şey şu ki o halklar kendisine oy vermiyor, vermelerine de zaten olanak yok.
Ama Türkiye, madem bölgede “liderlik etmek” hevesinde, yapması gereken şey o ülkeler ile iyi geçinmek.
Başbakan’ın devirdiği çamlar ve özellikle de bu son sözleri bu politikaya zarar veriyor.
Öyle görünüyor ki Dışişleri Bakanı, şimdi bu sözleri düzeltmek için bir tura daha çıkmak zorunda kalacak.
Erman Toroğlu’na yapılan sansürdür!
NAKLEN yayın ihalesini gerçekten çok ciddi bir para ödemeyi taahhüt ederek alan Digiturk, “Türk futbolunun marka değerini” yükseltmek için harekete geçmiş. Gazetelerde dün böyle yazıyordu.
Bunun için küfürle mücadele edilecek, Erman Toroğlu’nun da Maraton programına çıkmasına izin verilmeyecekmiş.
Digiturk, bir ticari işletme. Yeni yayın döneminde hangi programları yayımlayacağına, hangisini kaldıracağına ve kimlerle çalışacağına karar vermek en doğal hakkı. Ancak bu son durumun, bu çerçevede değerlendirilebilmesinin mümkün olmadığını biliyoruz.
Biliyoruz ki hakemler, Federasyon ve bazı kulüp başkanları Toroğlu’nun açıkladığı fikirlerden rahatsızlar.
Ve öyle görünüyor ki Toroğlu’na getirilen ekran yasağı, daha çok bu rahatsızlıktan kaynaklanıyor.
Toroğlu’nun fikirlerini açıklarken genel yayıncılık ilkelerine uymakta zorlandığı da bir gerçek ancak bugüne kadar Digiturk’ün bundan bir rahatsızlık duymadığını da biliyoruz.
Erman Toroğlu yıllardır o ekranda program yapıyor ve böyle bir rahatsızlık yönetimde uyanmış olsaydı, program daha o ilk aylarında yayından kaldırılırdı.
Bunun açık bir sansür olduğu kanaatindeyim.
Toroğlu ile fikirlerimiz uyuşsa da uyuşmasa da onun söz söyleme hakkını korumak, bu hakkın kapalı kapılar ardındaki pazarlıklar ile elinden alınmasına karşı çıkmak zorundayız. Gazetecilik meslek kuruluşlarının bu son olaya nasıl tepki göstereceklerini gerçekten merak ediyorum.
Paylaş