BATMAN’da bez parçalarından yöresel bebekler üreten ve bu nedenle Batman’ın tanıtımına katkıda bulunduğu için Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından da dolaylı olarak desteklenen bir girişimci zor durumda.
Bunun nedeni, bebekler için "Bunlar put, almak da günah, yapmak da" söylentisinin çıkarılmış olması.
Söz konusu üretici bu söylentiyle mücadele edebilmek için Batman Müftülüğü’ne başvurmuş.
Müftü, konunun hassas olduğunu, bebeklerin ekmek parası kazanmak amacıyla üretilmesine bir şey denilemeyeceğini söylüyor. "Bu atölye sahibi her şeyden önce heykel yapmıyor. Geçimini sağlamak için ören bebek imal ediyor. Konuyu Diyanet İşleri Fetva Kurulu’ndan öğreneceğiz" diyor.
Böyle sıradan bir konuyu müftülüğün açıklığa kavuşturmaması çok ilginç!
Müftünün kendi bilgisi mi yetmiyor ya da cesareti mi yok ki konuyu Diyanet İşleri’ne havale ediyor, anlamak güç.
Öte yandan "her şeyden önce heykel imal etmiyor" sözünün ne anlama geldiğini de çıkarmak insanı zorluyor.
Heykel yapmak günah mı ki "her şeyden önce" açıklaması gelip cümledeki fiilin önüne konmuş?
Bu hiçbir şeyi göstermiyorsa bile müftünün kafasının bu konularda biraz karışık olduğunu ortaya koymuyor mu?
Batman gibi dini yobazlığın oldukça güçlü olduğu bir kentte müftülerin seçiminin ne kadar önemli olduğunu tartışmak bile yersiz.
Belli ki Diyanet İşleri bu işi gerektiği kadar ciddiye almamış.
Batman’daki yobazların dini çarpıtan propagandalarını etkisizleştirecek bilgisi ve inandırıcılığı olan bir müftü bulmak çok zor olmamalı.
Şehir efsanesini yıkan araştırma
AKP’nin seçim başarısının nedenlerini açıklarken "Cumhurbaşkanı seçimi sürecindeki e-muhtıranın halkta yarattığı tepki" gerekçesini de saymak çok moda biliyorsunuz.
Seçimden sonra yazdığım bir yazıda bunun bir "şehir efsanesi" olduğunu belirtmiştim, hatırlayacaksınız.
Halkın, askerin demokratik işleyişe müdahalesinden hazzetmediği bir sır değil ancak yüzde 47’lere varan bir seçim başarısını getirip buna bağlamak için insanın Türkiye’yi hiç tanımıyor olması gerekiyor.
Seçim sonuçlarını büyük bir kesinlikle tahmin eden KONDA’nın Genel Müdürü Bekir Ağırdır, Radikal’de "Seçmenin Röntgeni" başlıklı bir yazı dizisi yayımladı.
KONDA’nın, Eylül 2006 tarihinde yaptığı "Toplumsal Yapımız-Biz Kimiz" araştırmasında AKP’nin oyu yüzde 45, CHP’nin yüzde 20, MHP’nin yüzde 15 olduğu görülüyor.
Yani seçimden ve söz konusu edilen "e-muhtıradan" neredeyse bir yıl önce seçmen kararını vermiş. Seçim sonuçları bunu doğruluyor.
Ağırdır, "AKP oyu Genelkurmay bildirisine tepki olarak oluşmuş değil. Meseleyi Genelkurmay-AKP çekişmesi olarak görmek, gerçeklerden üretilmiş bir bakış açısı değil" diye yazıyor.
Bir başka ilginç not da halkın Irak konusundaki görüşünün, Genelkurmay’ın Irak uyarısından sonra o yönde değiştiği bulgusu.
Her şeye "asker düşmanlığı gözlüğü" ile bakan yazarların, Bekir Ağırdır’ın geçen hafta boyunca yayımlanan yazı dizisini okumalarında yarar var.
Elbette ki, bu propagandaya kendisini kaptırıp "adaylığı konusunda ısrarını sürdüren" Abdullah Gül de okumalı.
Bir futbol maçının gösterdiği
IRAK’ın Suudi Arabistan’ı 1-0 yenerek Asya Şampiyonu olmasının ardından Irak’ta yaşanan sevinci televizyonlardan izledim.
Birbirinin boğazını sıkmak için herkesin fırsat kolladığı, her gün yüzlerce kişinin terör saldırılarında öldüğü bir ülke Irak. ABD Başkanı, sadece bu nedenle Irak’ın "üçe bölünmesinden" söz ediyor.
Ama sevinç gösterileri de ortaya koyuyor ki aslında Irak’ı bir arada tutmaya yetecek bir "Iraklılık bilinci" o halkta oluşmuş.
Türkmen, Kürt, Arap, Sünni ya da Şii olmak, ortak bir bayrak etrafında sevinmeye engel değil.
Musullu bir Kürt oyuncunun ortasına bir Türkmen oyuncunun kafasıyla atılan gol, bütün halkın bir sevinç yumağı haline gelmesine yetebiliyor.
Eğer günün birinde Iraklı grupların önderleri, kendi sandalye kavgalarından kurtulabilirlerse Irak’ı bir arada tutabilecek zamk belli ki o toplumda var.
Bir kez daha ortaya çıkıyor ki futbol sadece futbol değil.