Paylaş
“O yüreği ortaya koymaları lazım. Bu bakan da olabilir milletvekili de olabilir. Yüreğini ortaya koyacaklar. Bu mücadele istiklal mücadelesiyse bu mücadeleyi beraber vereceğiz. Konuşmamalarından rahatsızım” dedi.
Başbakan, bu durumu milletvekilleri ya da bakanların “paralel yapı” tarafından “tehdit ediliyor olmaları” ile açıkladı.
“Şimdi tabii şantaj yapılıyor. Şantajla, tehditle kafeslenen insanlar var. İşadamları olsun siyasiler olsun. Bunların sayısı çok. Partimde de var. Bu milletvekili olur, bakan olur” dedi.
Başbakan milletvekilleri ve bakanların bu konuda suskun kalmalarını “tehdit ve şantaja” bağlıyor ama sanırım başka nedeni de olmalı.
Çünkü hepsi “şantaj ve tehditle” korkup susuyorsa, onların da saklanacak hoş olmayan durumların içine girmiş olduklarını varsaymamız gerekir.
Hepsine böyle bir suçlama yapmak haksızlık olabilir, bilemiyorum!
Bu kadar suskunluğun bir nedeni sakın ortalığa saçılan bunca rezillikten milletvekilleri ve bakanların da utanmaya başlamaları olmasın?
Ne de olsa onlar miting meydanlarında heyecana kolayca getirilecek durumda değiller, işin içindeler, nelerin döndüğünü bizler kadar biliyorlar.
İhaleye fesat karıştırmanın, yargıya baskı yapmanın, ayakkabı kutularından taşan paraların, işsiz güçsüz çocukların kurduğu vakıflara yapılan yüz milyonlarca liralık “bağışların”, villaların, değerleneceği önceden bilinen arsaların, havuzlar kurdurup gazete–tv satın almanın nesini, nasıl savunabilecekler ki?
Başbakan, herkesin ar damarının aynı anda çatlamamış olabileceğini de hesaba katmalı!
Berkin’in bakışlarından kurtulamayacaksınız
HERKESİN çocuğu, Başbakan’ın, bakanların çocukları kadar şanslı değil tabii.
Bakın, 9 aydır hastanede yaşam mücadelesi veren Berkin, hastane yatağında 45 kilodan 16 kiloya düşmüş.
Oysa bir ekmek satın almak için sokağa çıkmıştı, bir polisin hedef gözeterek attığı gaz fişeğinin başına isabet etmesiyle komaya girdi, o günden beri de hastaneden çıkabilmiş değil.
Daha 14 yaşında!
Önünde yaşayabileceği bir hayat vardı, hayalleri vardı. Kim bilir belki daha âşık bile olamamıştı. Bir kızı öpmemişti.
Şimdi hastanede öylece yatıyor!
Küçücük bir çocuğu hedef alarak canavarca hislerle gaz fişeği atan polis ise hâlâ bulunamadı.
Güya bir soruşturma sürüyor, bir adım ileri gidebilmiş değil.
Suçluyu bulamayan devletin polisi, hastane kapısında Berkin’den bir haber bekleyenleri dövmeye devam ediyor ama!
Gazetelerde Berkin’in fotoğrafını görmüşsünüzdür mutlaka.
Sanki bugünleri tahmin etmiş gibi, kafasında kırmızı bir New York Yankees şapkası, bir eşofman üstüyle dikkatle bakıyor.
Görebildiği şey hastane bahçesinde vatandaş döven polisler, sözüm ona soruşturma yürütenler, ayakkabı kutularından taşan paralar, gemiler, arsalar, havuz gazeteleri!
Bugünün muktedirleri, bilin ki o bakışlar hayatınızın sonuna kadar peşinizden gelecek.
Artık neye inandığınızı bile bilemiyoruz ama buna inanın, o bakışlar, sizden bu yaptıklarınızın hesabını sormaya yetecek.
İktidar gücüne bağlı ticari deha!
MAŞALLAH, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Burak, bir “gemicik” ile başladığı armatörlük işinde altıncı gemisini de almış.
Oğlunun gemi satın aldığı ilk gündeme geldiğinde Başbakan’ın “Gemi var, gemicik var” demesinin üzerinden şunun şurasında 6 yıl ancak geçti.
Demek ki “gemicik” ile öyle büyük bir ticari başarı yakalanmış ki her yıl üzerine bir tane eklenmiş!
Nasrettin Hoca fıkrası olsa, “Gemi doğurdu” diye gülerdik ama bu bir fıkra değil.
Yeni gemi için 15 milyon dolar civarında bir para ödendiği de son yayınlanan telefon konuşması kaydından anlaşılabiliyor.
Demek ki gemiler bir yandan çalışmış, diğer yandan borçlarını ödemekle kalmamış üzerine yenilerini ekleyecek boyutta kârlar da elde etmiş.
Gerçek bir ticaret dehası ile karşı karşıya olduğumuz anlaşılıyor.
Zaten bizim memlekette babaları bir yerlere gelen erkek çocukların ani bir zihin açıklığıyla hızla zenginleştikleri bir sır değildir. Baba bir makamı eline geçirene kadar bir kenarda silik silik oturan bu delikanlılar birden kendilerine gelirler ve muazzam bir ticari deha sergilerler.
Başbakan bir–iki dönem daha görevde kalırsa, Burak bey kardeşimizin, çağdaş bir Onasis olması an meselesi yani!
Öyle görünüyor ki bu hükümetin bir başarısı da bu: Çocukları ticaretten, danışmanlıktan, arsa alım–satımından gayet iyi anlıyorlar.
Baksanıza, eski İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğlu, bu genç yaşında sırf “danışmanlık” yaparak deste deste para kazanmış, paraları koymak için evine boyum kadar yedi tane de çelik kasa yerleştirmiş!
Ama şöyle bir sorun var ki iktidar pırıltısı üzerlerinden kalkınca bu oğlanların ticari dehaları da püf diye sönüyor sanki.
Geçmişte kimlerin çocuklarının Karun olmaya yaklaşmışken, babaları iktidardan gidince müflis tüccar olduklarını biraz düşünürseniz hatırlar ve bana hak verirsiniz.
Çünkü bizim siyasal geleneğimizde “rızkın onda dokuzu”, babanızın önemli bir mevkide olmasındadır!
Paylaş