Havanda su dövme festivali başladı

ERGENEKON Soruşturması çerçevesinde gözaltına alınan bir zanlının ofisinde ele geçirildiği iddia edilen "AKP’yi ve Fethullah Gülen’i bitirme planı" meselesi giderek çatallaşıyor.

Askeri savcılığın yaptığı ilk incelemede belgenin "Genelkurmay Başkanlığı’nda hazırlanmadığına ilişkin kanaate varıldığı" açıklandı.

Şimdi belgenin orijinali üzerinde yapılacak kriminal incelemeyi beklememiz gerekecek.

Bu da tam Türk siyasetinin seveceği bir ortamın yaratılması için muazzam bir fırsat!

İnceleme bitene kadar bol bol havanda su dövülecek, demeçler verilecek
.

Nitekim Başbakan fırsatı hiç kaçırmadı, "dava açacağını" bile söyledi. Böyle bir belge varsa ya da sonradan üretildiyse zaten bununla ilgili bir ceza davası açılacak. Başbakan’ın neye ve kime karşı dava açacağını anlayabilmiş değilim.

Genelkurmay’ın açıklamasından sonra belgenin sonradan üretilmiş olma olasılığının da gözden kaçırılmaması gerektiğini söylemeliyim.

Belgeyi ele geçiren savcılık, belgenin nasıl bulunduğunu ve el koyma tutanakları arasında bulunup bulunmadığını da açıklarsa, bu konuda da bir yol almak mümkün.

Öte yandan belgeyi okuyunca, bu tür bir darbe girişimini de ciddiye almakta zorlanıyorum.

Polisiye olaylara meraklı bir lise öğrencisinin yazabileceği ve düşünebileceği çapta bir plan ile "AKP’yi ve Fethullah Gülen’i bitireceğini düşünen" varsa, aklından zoru da var demektir. Ki o zaman da bu suçtan yargılanmasını sağlayacak cezai ehliyeti konusunda da şüphe duymak gerekecek.

Bak şu konuşana!

YUNANİSTAN Dışişleri Bakanı Dora Bakoyanni, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın "ruhban okulu" ile ilgili sözlerine bir yazılı açıklama ile yanıt verdi.

Bakoyanni "Dini özgürlüklere ve insan haklarına saygı duyulmasının, Türkiye’nin öncelikle kendi vatandaşlarına karşı sahip olması gereken bir sorumluluğu olduğunu" söylüyor.

"Yunanistan’ın Trakya’daki Müslüman azınlığın konumunu desteklemek için olumlu önlemler almakla gurur duyduğunu" da ekliyor.

Bu sözlerini okuyunca Bakoyanni’ye bir ayna göndermek istedim ama ne yazık ki bu büyüklükte bir ayna bulabilmeme olanak yok.

Bu dünyada Türkiye’nin uygulamalarını eleştirecek son devlet her halde Yunanistan olmalı.

Çünkü iki devlet de, kendi vatandaşlarını, diğerinin yaptıklarına bakarak cezalandırmak konusunda birbirlerinin eline su dökecek durumda değil.

Tuhaf bir "mütekabiliyet" düşüncesi, Türkiye’deki Rumların ve Yunanistan’daki Türklerin hayatlarını zindana çeviriyor çünkü. Bakın Bakoyanni, Batı Trakya’da yaşayan insanlar için "Türk" bile diyemiyor. "Müslüman azınlıktan" söz ediyor ama o insanların Türkçe konuşup, kendilerini Türk hissetmelerine aldırmıyor.

"Olumlu önlemlerden gurur duyduğunu" söylüyor ama o halkın kendi müftüsünü seçmesine tahammül edemiyor.

"Dini özgürlüklere saygı duyulsun" diyor, ama Atina’da bir cami yapmayı bile hálá içlerine sindiremediler.

Sorunun çözümü çok basit aslında: Herkes komşusundaki azınlığa nasıl davranılmasını istiyorsa, kendi azınlığına öyle davranmalı.

’Okunmuş kalem ve pirinç’ sınavı

ÜNİVERSİTE öğrenci seçme sınavı sonrasında gazetelerde yayımlanan haberleri okudum.Erzurum’da bir "genç girişimci" Fatma Nine’sine "okuttuğu" kalemlerin tanesini 1 liradan satmış. 3000’e yakın kalem sattığını söylüyor.

Hatırı sayılır miktarda "okunmuş pirinç" yutulduğuna da iddiaya girerim. Kullananlarda geçici bir psikolojik rahatlama yarattığına kuşkum da yok ama ilk matematik sorusunda o rahatlamanın yerini, derin bir sıkıntının aldığına da eminim.

Kaç kişinin yatırlara gidip, "ÖSS’de iyi bir puan" dilediğini ise tespit edemedim.

Küçümsenmeyecek bir rakam ile karşılaşacağımıza kuşkusu olan yoktur sanırım.

Sınava giren sanki liseyi bitirecek gençler değil de "nefesi kuvvetli" olanlar!

Bilginin ölçüleceği bir sınav için hurafelere bel bağlamak da 21. yüzyıl Türkiye’sinin bir fotoğrafı. Değişebileceğine ilişkin bir umut da görülmüyor.

Böyle bir toplumun din tüccarları tarafından uyutulmaktan kurtulması da ne yazık ki mümkün değil.
Yazarın Tüm Yazıları