Paylaş
Bir eğitimci, çocukların bu uygulamadan olumsuz etkileneceklerini, “güzellik-çirkinlik” kavramının böyle ölçülebilir bir şey olmadığını anlatıyordu.
Haberi seyrederken ilk işim uygulamayı telefonuma indirmek oldu. 99 cent’e satılıyor, tanıtımında uygulamanın 6 milyondan fazla indirildiği ve 24 milyondan fazla yüzün bu program ile taranıp, güzel mi çirkin mi olduğunun ortaya çıkarıldığı vurgulanıyor. Kaba bir hesapla uygulama programını yazan şirket, App Store payı düştükten sonra 4 milyon dolara yakın bir para kazanmış olmalı.
Uygulama bu konuda “tek” de değil, uygulama mağazasında ben 36 değişik program saydım. Değişik isimler altında ama hepsi aynı şeyi yapıyor. Uygulamayı çalıştırıyorsunuz, telefonunuzu arkadaşınızın yüzüne ya da cepheden çekilmiş bir fotoğrafına tutuyorsunuz, size güzel mi çirkin mi olduğunu söylüyor. Bir de durumunuz ile ilgili değerlendirme yapıyor.
“Güzelliğin altın oranı” fikri ile çalışan programda puanlama 1 ile 10 puan arasında yapılıyor.
Eğer 10 aldıysanız, muhtemelen sizi annenizden başka kimse güzel bulmuyor olmalı. 1 aldıysanız da sokaktan geçerken herkesin size baktığını varsaymalısınız.
İsimlerini vermeme gerek yok, internette bulduğum bazı tanınmış Türklerin fotoğraflarına bu deneyi yaptım, sadece sarışın bir Türk kadını için şöyle bir yorum yaptı: “Çok seksisiniz. Bilim sizi açıklayamıyor”. Adını söylemeyeceğim, dedikodu çıkarmanın anlamı yok çünkü.
Monocle dergisinin moda sayfalarındaki manken kıza uyguladım, 10 üzerinden 5 aldı. Bana göre gayet güzel bir kızdı, ona şöyle bir yorum yaptı: “Çok tatlı sayılmazsınız.”
Bir gözlük reklamındaki erkek modele 10 üzerinden 7 verdi, “Çok çirkinsiniz, anneniz size süt vermeden önce içki içmek zorunda kalmış olmalı.” Oysa delikanlı, bizim Kıvanç Tatlıtuğ’un biraz bakımsızıydı, o kadar.
Televizyon haberlerinde konuşan eğitimcinin bunu çocuklar için neden zararlı bulduğunu da böylece anlamış oldum.
Birbirlerine bu testi yaptıktan sonra çocuk acımasızlığı ile arkadaşlarıyla nasıl dalga geçebileceklerini ve bu durumun o çocuk üzerinde nasıl olumsuz etkiler bırakabileceğini tahmin etmek zor değil çünkü.
Böyle bir durumla karşılaşan o çocuklara gelin de “güzellik” denen şeyin aslında o kadar da önemli olmadığını, insanların birbirlerini sevmek için başka şeyler de aradıklarını anlatın bakalım.
“Âşık olup uğruna çöllere düştüğün, geceler boyu ıstırap çektiğin Leyla; bu yüzüne bakılamayacak kadar çirkin, topal ve ağzı çarpık kadın mıydı?” diye soran Emir’e, Kays’ın “Siz bir de onu benim gözlerimle görseniz” dediğini hatırlatmak o yaşlarda işe yaramaz sanırım.
Tabii Âşık Veysel’in türküsünü de unutmayalım: “Güzelliğin on para etmez, bu bendeki aşk olmasa.”
Joe Black isimli filmde bir ölüm meleğini canlandıran Brad Pitt, canını almak üzere dünyaya gönderildiği adamın kızına âşık oluyordu. Görevini tamamlayıp giderken de yerine “bedenini ödünç aldığı genç erkeği” bırakıyordu, yine kendisini tabii!
Kız durumdan kuşkulansa da bir şey anlamıyor ve aşktan kendini kaybetmiş hayatını sürdürüyordu.
Ugly Meter ile oynarken o filmi ve sorusunu hatırladım: Aşkın öznesi ile ilgili bir soru bu. Nasıl ve kime âşık oluruz sorusunun filmdeki yanıtı, özne Brad Pitt olduğu için “plastik güzellik” diye şekilleniyor.
Doğrusunu isterseniz güzellik-çirkinlik elbette önemli olmak ile birlikte, bizi birisine âşık eden şey sadece bundan oluşmuyor. Hayata bakış, olaylar karşısındaki tutum, ahlaki ve insani değerler gibi sevdiğimizde bulduğumuz ve bizi ona bağlayan özellikler, insanların fiziksel görüntülerinden çok daha önemlidir ve bunca insan birbirine âşık oluyorsa zaten aksi de düşünülemez.
Ne bütün erkekler Brad Pitt’e benziyor ne de bütün kadınlar Charlize Theron’a.
Ortega y Gasset şöyle yazmış bu konuda: “Sevgiyi etkin biçimde esinleyen nitelik kanımca belli bir var olma biçiminde görülen anlatımcı çekiciliktir, plastik kusursuzluk değil.”
Taksi Şoförü filminde Robert De Niro, Broadway’de beyaz elbiseleri içinde yürürken gördüğü Cybill Shephard’ı bir meleğe benzetiyor ve kararını veriyordu: “Kimse ona dokunamaz.”
“Mükemmel güzelliğin” böyle uzaklaştırıcı bir etkisi de vardır, erkekler üzerinde. Kadınların da istisnaları bir kenara bırakırsak “çok güzel erkeklere meraklı oldukları” söylenemez. Zaten “insanlık halinin” böyle olması hepimiz için de bir şans değil mi?
Facebook ve twitter için yeni kelimeler
İNGİLİZCE “kent sözlüğü” Urban Dictionary’nin yeni baskısını aldım. Bu sözlük yaklaşık 20 yıldır yayımlanıyor. Bir internet sitesi aracılığıyla kent yaşamında yeni ortaya çıkan sözcükler toplanıyor. İnternet öncesi dönemde bizzat yazarların çabasıyla toplanırmış bu sözcükler.
Bir tür “yaşayan dil sözlüğü” diye tarif edebiliriz. Neden bizde de böyle bir sözlük yok, bilemiyorum. Oysa bizde de özellikle gençlerin türettikleri, mizah dergilerinin dolaşıma soktukları çok sayıda yeni sözcük var.
Sözcüklerin hemen hepsinin komik açıklamaları var, bir mizah kitabı gibi de okunabiliyor. Türkiye, facebook ve twitter kullanımında dünyanın hatırı sayılır ülkelerinden oldu, bu nedenle bizi de ilgilendireceğini düşündüğüm facebook ve twitter kökenli yeni sözcükleri sizlere aktarayım.
Face temelli ilişki: İnsanların yeni romantik ilişkilerini facebook sayfalarına doldurdukları yeni fotoğrafları aracılığıyla duyurmaları.
Facebook ezmek: Sürekli olarak arkadaşlarının facebook sayfalarına girip, fotoğraflarına ve mesajlarına bakmak.
Facebook ateşi: Bilgisayarınızda facebook sayfanızı sürekli açık tutmak.
Facebook ön sevişmesi: Facebook’ta seksi mesajlar yazmak.
Twitter çarpması: Bir partide tanıştığınız karşı cinsten birisiyle 140 harften daha uzun bir konuşma yapabilmek.
Twitter ezmesi: Birisine delicesine âşık olan insanların başkalarıyla konuşamamaları durumu.
Paylaş