ANAYASA Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt’ün, bir polis aracı tarafından takip edildiğini düşünmesi, bu olayın benzerinin daha önce de başına geldiğini söylemesi, basit bir durum değil.
Paksüt, iki aydır benzeri araçlarla takip edildiğini, bu araçlardan birinin plakasının sahte çıktığını söylüyor.
Şu an için Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün açıklamasını doğru olarak kabul etmek durumundayız.
Ancak son aracın başka bir takip görevi için bölgede bulunmuş olması, bundan önceki takiplerin kimlerce yapıldığını açıklamaya yetmiyor.
Emniyet, bu olay üzerindeki kuşku bulutlarını dağıtmak için daha önce Paksüt’ün kimler tarafından takip edildiğini tespit etmek zorunda.
Hatırlayacaksınız, bir süre önce Genelkurmay’da önemli bir görevde bulunan bir general ile eski YÖK Başkanı’nın, özel odalarında yaptıkları özel konuşmalardan yapılan kayıtlar youtube’da bile yayınlandı.
O gün bu olayın üzerine yeterli ciddiyetle gidilmiş olsaydı, bugün böyle kuşkular da yaşanmayacaktı.
Her önüne gelenin telefon dinlemesi önlenebilmiş olsaydı, bugün toplumumuzda "telefonlarım dinleniyor" paranoyası da yaşanmıyor olurdu.
Bu meselenin üstünün de örtülmemesi gerekiyor. Emniyet’in en acil işi bu olayın bütün detaylarını ortaya çıkarmak olmalıdır.
Burası muz cumhuriyeti değil
BRİTANYA Dışişleri Bakanı David Miliband, AKP’nin kapatılması istemi ile açılan dava ile ilgili olarak şöyle dedi:
"Hükümetleri halk seçmeli, yargıçlar değil."
Bakan, Türkiye’yi nasıl bir ülke zannediyor, bu sözlerden anlamak kolay.
Söz konusu dava, hükümetin el değiştirilmesi için değil, bir partinin Anayasa’ya aykırı hareketlerin odağı olması iddiasıyla açıldı.
Buna da karar verecek olanlar, dünyanın bütün demokrasilerinde olduğu gibi yargıçlar, başkası değil. (Başsavcının iddianamesinin AKP’yi kapatmak için yeterli olmadığını düşündüğümü daha önce yazmıştım. Bu konudaki görüşüm belli: Topluma zorla dayatılmayacak her türlü siyasi görüşün bireysel ya da örgütlü olarak serbestçe savunulmasından yanayım.)
Bu ülkede iktidarın seçimle el değiştirmesi artık demokratik bir gelenek! Darbeler dönemi geride kaldı.
Cumhuriyet’i kuran, dönemin koşullarında en sert tek parti yönetimini yürütenler bile, seçim sonuçlarına saygı gösterip, iktidarı demokratik şekilde devretmeyi bildiler.
1950’den beri kısa dönemlerdeki askeri müdahaleler dışında hep böyle oldu ve bundan sonra da böyle olmaya devam edecek.
Çünkü burası bir muz cumhuriyeti değil.
Britanya, Türkiye’nin dostu ve müttefiki ise, Dışişleri Bakanı da dost ülkenin yasal süreçlerine ve yargı bağımsızlığına saygılı olmayı bilmek zorunda!
Çocukları rahat bırakın
OKULLARDA yaz dönemi kıyafet uygulamasına geçilmesini isteyen genelge yayımlandı.
Buna göre erkek öğrencilerin ceket giyip, kravat takması zorunluluğu kaldırılıyor. Kız öğrenciler de gömlek ya da tişört giyebilecekler.
Bu yaz sıcaklarında doğru bir uygulama.
Ve görülecek ki çocukların, "üniforma" yerine, yaşlarına uygun rahat kıyafetler giymesi eğitimin seviyesini düşürmeyecek, ciddiyetine halel getirmeyecek.
Bugün birçok özel okulda "üniforma mecburiyeti" yok ve o okullardaki eğitim bundan olumsuz yönde etkilenmiyor.
Ve şu da var: Kıyafet serbestliği bahar ve yaz aylarında okullardaki disiplini bozmuyorsa, kış aylarında neden bozsun?
Medeni dünyanın çok az yerinde o da bazı okullarla sınırlı kalan üniforma ádetini artık terk etmenin zamanı geldi diye düşünüyorum.
Milli Eğitim sistemimizin en önemli sorunu elbette bu değil, ama bu önemli bir zihniyet değişikliğinin başlangıcı olabilecek bir adım gibi görünüyor.