Gökçek’e ‘saldır’ emrini veren kim?

BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek arasındaki tartışma için “Partimizin kuralları ve disiplini açısından yanlıştır” dedi.

Haberin Devamı

Arınç ile konuyu görüşmüş, Gökçek ile de görüşecek ve uyarılarda bulunacakmış.
“Seçimlere giderken, partimizin itibarını sarsıcı polemiğe giren kim olursa olsun gerekli disiplin işlemlerini yaptıracağız. Kimsenin ayrımcılığı yoktur” diyor.
Nasıl bir disiplin uygulaması yapacağını bilemiyoruz tabii, ama sanırım polemikçilerin ağızlarına biber sürmek gibi bir uygulama değildir!
Başbakan Yardımcısı’nın açıklamaları, yenilir yutulur gibi değil.
Gökçek’in, Ankara’yı “parsel parsel paralel yapıya sattığını” söyledi.
Bildiklerini seçimden sonra açıklayabileceğini ima etti.
Benim en çok dikkatimi çeken cümlesi ise şu oldu:
“Gökçek, bakın sayın demiyorum, bir yerlere yaranmak istiyor, oğlunun adaylığını onaylatmak istiyor.”
Sonra şunu ekledi: “Bana bunu saldırtan kişi, kişileri ortaya çıkarırım. Birilerine yaranmak için yaptığını biliyoruz.”
Haliyle bunu merak ettim tabii: Gökçek kime yaranmak istiyor? Kim onu Bülent Arınç’ın üzerine yolladı?
Arınç’ın sözlerine bakılırsa Gökçek’in yaranmak istediği kişi “oğlunun milletvekilliği adaylığına onay verecek olan makam” olmalı.
Buna kimin yetkisi var?
AKP’de milletvekilleri adaylarını belirleyen bir komisyon var ve onun başında da Başbakan–Genel Başkan Ahmet Davutoğlu. Son sözü kuşkusuz ki genel başkanlar söyler.
Ama şunu da biliyoruz: Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda da böyle “paralel” bir çalışma yürütülüyor.
“Kim aday olmalı, kim ileride bize kazık atmaz, içlerinde Fethullahçılar var mı” gibi konularda çalışıyorlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da bu listelerin belirlenmesinde doğrudan etkili olacağı da bir sır değil.
O zaman, Gökçek’i, Arınç’ın üzerine saldırtan iki olağan şüpheli ortaya çıkıyor: Cumhurbaşkanı ya da Başbakan!
Doğrusunu isterseniz aralarına fitne sokmak istemem, bana ne, beni ilgilendiren bir durum sayılmaz.
Ama bu tanımlamadan sonra merak etmeden de duramıyorum tabii.
Arınç’ı sevmeyen kim? Erdoğan mı, Davutoğlu mu?

Haberin Devamı


Kızgınlığının sebebi


CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan’ın son günlerdeki bir numaralı hedefi HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş.
Normal olarak bizim anayasal düzenimizde Cumhurbaşkanı, devletin ve milletin bütünlüğünü temsil ettiği için “tarafsız” olması gereken bir makam.
Dolayısıyla bir muhalefet partisini ve liderini kendisine hedef olarak seçmesi zaten en başında garip.
Ama biliyoruz ki Cumhurbaşkanı Erdoğan, göreve başlarken ettiği tarafsızlık yeminine uymuyor, bir siyasi partinin, AKP’nin sözcüsü gibi davranıyor.
Ve kendisine TBMM’deki en küçük parti ve liderini hedef olarak alıyor!
Onu hedef alacağım derken, bizzat içinden çıktığı hükümeti de hedefine koyabiliyor, onu da eleştiriyor.
Sanki hiç haberi yokmuş gibi Dolmabahçe buluşmasını, izleme heyeti kurulmasını eleştiriyor.
En yakın adamını yıllardır Abdullah Öcalan’a gönderdiğini, onun aracılığıyla PKK ile pazarlıklar yaptığını unutmuş gibi “Muhatap Öcalan olmamalı” anlamına gelen sözler söylüyor.
Bir tek nedeni var: Recep Tayyip Erdoğan’ın şu anki kâbusu, HDP’nin barajı geçmesi.
Çünkü biliyor ki HDP barajı geçerse, başkanlık hevesleri için Anayasa’yı istediği gibi değiştirilebilmesine olanak kalmayacak.
Bu başkanlık rüyalarına en az bir dört sene için veda etmekten başka bir sonuç doğurmayacak ve belki de bir daha bu rüyayı asla göremeyecek.
Kızgınlığının tek sebebi budur.

Haberin Devamı

Konu mankeni!

CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, kendisinin “konu mankeni olmadığını” söyledi.
Seçimle geldiğini, böylece bir dönemin sona erdiğini, Anayasa’nın “bekleme odasına alındığını” vurguladı.
Eğer, başkanlık hevesleriyle Anayasa Uzlaşma Komisyonu görüşmelerinin tıkanmasına neden olmasaydı, bugün belki daha demokratik bir anayasa ile yönetiliyor olacaktık ama bunu bizzat kendisi engelledi.
Onun için Anayasa halen yürürlükte ve “bekleme odasında” filan da değil.
Bugünkü Meclis, hükümet, yargı organları meşruiyetlerini bu Anayasa’dan alıyorlar ve onların meşruiyetini tartışamayacağımıza göre Anayasa’nın “bekleme odasında” olduğunu da düşünmememiz gerekir.
Cumhurbaşkanı, seçime girerken bu Anayasa’daki görev ve sorumluluklarını, yetkilerini biliyordu.
Halk da ona bu Anayasa’da yazılı görevi verdi, onun hayal ettiği görevi değil.
Onun için sürekli Anayasa’yı çiğnemek yerine, bu seçime saygı göstermeli ve Anayasa’ya uymaya kendisini zorlamalı.
Seçimden sonra nasıl bir Meclis oluşacağını bilmiyoruz.
Eğer yeni Meclis’teki çoğunluk, Cumhurbaşkanı’nın hayalindeki gibi bir sistem için yeni bir anayasa yaparsa yeniden seçime girer, kazanırsa o zaman istediği yetkileri kullanır, kimsenin de buna bir itirazı olamaz.
Ama o güne kadar kendisinden beklediğimiz şey Anayasa’nın sınırları içinde kalması ve makamına gölge düşürülmesini önlemesidir.

Yazarın Tüm Yazıları