YAHUDİ Türklerin düğünlerinde, cenazelerinde, bar mitsvalarında bulundum.
Köklü bir geleneğin, çok kültürlü bir ortamda korunabilmesine her zaman hayranlık duymuşumdur.
Ancak geçen gün bir solukta okuduğum bir kitapta, daha önce hiç farkına varmadığım bir şeyi öğrendim.
Yahudi Türklerin düğünlerinde, Türkiye Cumhuriyeti cumhurbaşkanlarının, cemaatin ve milletin başından hiç eksik olmaması için dua edilirmiş!
Cumhuriyete bağlılığın bir ifadesi olsa gerek.
Kim bilir belki bu ádet, köklerini, İspanyol engizisyonundan kaçarak bu topraklarda kendilerine bir vatan bulanların, o dönemin padişahına ettikleri duadan alıyordur.
Sözünü ettiğim kitap uzun süre Türk Yahudilerinin cemaat başkanlığı görevini yapan, dostum Bensiyon Pinto’nun anıları.
Kitabın adı şöyle: "Anlatmasam olmazdı-Geniş toplumda Yahudi olmak."
Bensiyon Bey’in sosyal yönü güçlü, arkadaş canlısı ve zor durumda olanların dertlerini kendi derdi olarak gören bir yönü olduğunu biliyordum da, iyi bir yazar olduğunu bu kitap vesilesiyle anladım.
Türk Yahudileri, bazı çevreler tarafından yıllardır "bütün kötülüklerin anası" olarak görüldüler.
Solcusu da, sağcısı da, aşırı dincisi de, komünisti de kendini bu antisemitik kampanyanın bir parçası haline getirmek için yarıştı.
Yaşamım boyunca yakından tanımak fırsatı bulduğum, arkadaşlıkları ile mutlu olduğum Türk Yahudilerinin bu duruma nasıl olup da bu kadar tevekkül ile yaklaştıklarına da hep şaşırmışımdır.
Bensiyon Bey’in kitabını okurken bunun sırlarını çözdüğümü düşünüyorum.
Elbette büyük kalp kırıklıkları yaşadılar, topluca bu ülkeden sürülmelerini isteyenler bile oldu.
Tarihimizin kara sayfaları arasında Trakya Yahudilerinin maruz kaldıkları felaketler, Varlık Vergisi ve 6-7 Eylül Olayları gibi şeyler var.
"Azınlık" sayılmanın, "öteki" olarak görülmenin ne demek olduğunu bu kitabı okuyunca daha iyi anladım.
Zahid Bey davetlimdir!
ALMANYA’da süren Deniz Feneri davası, mütedeyyin Müslümanların duygularını sömürerek semiren bir grubun gerçek yüzünün ortaya çıkmasını sağlıyor.
Din adına toplanan paraların nasıl cebe indirildiğini ve ortaya çıkan hırsızlığın, dillerinden din-iman düşmeyenlerce nasıl savunulduğunu bu vesileyle bir kez daha görmüş olduk. Dün gazetelere yansıyan haberlerden iki tanesi gerçekten ilginçti.
RTÜK Başkanı Zahid Akman, anlaşılıyor ki önümüzdeki beş sene Almanya’ya giremeyecek. Kendisi "Canım ne zaman isterse girerim" diyor. Avukatı da ’yasak yoktur’ diyen yazıyı açıkladı. "CHP’de gözaltına alma kararı var" diye ısrarcı.
Ben önümüzdeki hafta bir Türk ressamın sergisinin açılışı için Berlin’de olacağım. Önde gelen ressamlarımızdan Bubi’nin sergisinin açılışında Türk televizyonlarının üst kuruluşunun yöneticisini de aramızda görmek isterim. Hatta açılıştan sonra Berlin’in en iyi İtalyan lokantası "Adriano" Adnan’da iftar da ayarlayabilirim. Zahid Bey, davetlimdir!
Bununla ilgili bir diğer haber de Alman savcının bir açıklaması. Alman savcı, Türk hükümetinin bazı sanıkların durumu ile ilgili olarak baskı yaptığını söylüyor.
Belli ki burada Türk savcılar üzerinde kurulan baskının orada da işe yarayacağı zannedilmiş.
Konu savcılardan açılmışken işe yaramayacağını bildiğim bir arayışımı da belirteyim:
Deniz Feneri ile ilgili bunca iddia varken Türkiye’de neden hiçbir savcının aklına Almanya’daki dosyayı incelemek gelmiyor?
Hazır Almanya’ya gitmişken Siemens ile ilgili rüşvet davasının dosyasına da bakabilirler.
Belki o vesileyle Siemens’in iş takipçileriyle özel yemekler yiyen bakanların kimliklerini de öğrenirler. Yemekten sonra "diş kirası" verilmiş mi onu da anlarlar ve bizlere de anlatırlar.
Biliyorum Adalet Bakanlığı böyle bir şey için izin vermeyecektir ama izin isteme cesaretini gösterebilecek bir tek savcımız yok mu?
Bülent Bey, ’orta yaşlı AKP’lilere’ eğilmeli
ESKİ TBMM Başkanı Bülent Arınç, AKP MYK toplantısında gençlere öğüt vermiş: "Partiyi yaralayacak iki şey var. Para ve ahlak dışı işler. Milletvekilleri şüpheli işlerden uzak durmalı."
Bülent Bey ile siyasi fikirlerimiz hiçbir zaman uyuşmaz ama kendisini bu tür paralı konulardan uzak tutmak için çabaladığını herkes gibi ben de biliyorum.
Ancak bana soracak olursa "nafile" konuşuyor.
Çünkü gençler, sözlerle değil, önderlerin neler yaptığıyla daha ilgilidirler. Rol modelleri ne yapıyorsa onlar da onu yaparlar.
Sünnette takılan altınlar ile Çamlıca’da üç villa alınabildiğini görürlerse, onu isterler.
Her biri üç kuruşa bir gemi alıp, yüzdürmeye eğilim gösterir.
Mısır işiydi, yumurta işiydi, bakarlar büyükleri neler yapmış.
Hediyeleri cebe indirmek, makamın büyüklüğünden istifade edip gösterişli düğünlerde "mano toplamak" onların da hayalini süsler.
Bülent Bey bence gençlerden önce partisinin "orta yaşlılarına" bir eğilmeli.