Gazetecilik ‘rahatsızlık’ yarattı!

BİR bilmecem var: Bir ülkede, Genelkurmay Başkanı’na yönelik eleştirilere, Genelkurmay’ın ne dediğini merak eden gazetecinin ve o haberi yayınlayan gazetenin başına ne gelir?

Haberin Devamı

İki yanıtı var, birincisi: Basının özgür olduğu demokratik bir ülkede bundan daha normal bir şey yoktur. Haber okunur, üzerine yorumlar elbette yapılabilir ama bunun altında bir bit yeniği aramak kimsenin aklına gelmez.

İkinci yanıt, Türkiye için geçerli: Kendisine gazeteci süsü vermiş troller, haberin içeriğine bakmaz, yaygarayı basarlar. Yaygarayı büyütürler, savcılık soruşturma açar.

Çünkü amaç, özgür gazetecilik çabasını baskı altına almak, medyayı tek sesli hale getirmektir.

Hürriyet Ankara Temsilcisi Hande Fırat’ın haberi üzerine koparılan fırtınanın amacı da budur.

Hande Fırat’ın bu haberi neden yaptığı, haberin içinde zaten var, şöyle yazılmış:

“Bu kritik süreçte Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’a yönelik eleştiriler ve bazı iddialar da gündeme geliyor. İddia ve eleştiriler, TSK’yı yıprattığı gerekçesiyle Genelkurmay’da rahatsızlık yaratıyor. TSK, ‘Ayarı kaçmış eleştiriler ile gerçekdışı bilgilere dayalı bazı haberlerle’ ordunun başarısının gölgelenmeye çalışıldığını düşünüyor.”

Haberin Devamı

Gazeteci kılığındaki trollerin hep yaptıkları gibi masa başında talimatla uydurulmuş bir haber değil bu.

Fırat, Orgeneral Akar’ın adının öne çıktığı eleştirileri, Genelkurmay İletişim Dairesi’ne sordu ve oradan aldığı yanıtları, gazetecilik sınırları içinde kalarak haberleştirdi.

Yani bir eleştiriniz varsa bu, haberi yazan ve yayınlayana yönelik olamaz.

Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı’nın açtığı soruşturma çok tuhaf: Haberde “askeri kaynaklar olarak tanımlanan yapının üyeleri” de soruşturulacakmış.

Savcı Bey de belli ki haberi okumamış. “Askeri yapı” dediği yer, Genelkurmay İletişim Daire Başkanlığı’nın kanunlara göre atanmış, resmi görevlileri.

Koparılan bu fırtınadan sonra beklerdim ki Genelkurmay İletişim Daire Başkanlığı bir açıklama yapsın.

Ama ben bu yazıyı yazdığım saate kadar bir ses çıkmamıştı. “Asker sözü” kavramının anlamını buradan bir kere daha hatırlatmama gerek var mı, bilmiyorum.

Daha da ilginci haberin, Türkiye’deki siyasi yelpazenin iki ayrı ucunda yer alanların ortak hedefi olması.

Haberin Devamı

Sadece bu bile, Hürriyet’in doğru yerde durduğunu göstermeye yetiyor.

BAŞBAKAN YANLIŞ BİLİYOR

BAŞBAKAN Binali Yıldırım, “Tutturmuşlar bir tek adam. Başka ne olacak? Elbette tek olacak ama milletin oylarıyla gelecek” dedi.

“Milletin oyları” kısmına kimsenin itirazı yok. Demokrasinin olmazsa olmaz iki şartından birisi serbest seçimdir. Ama bir ikinci şart daha var ki o da olmazsa olmaz. Buna “güçler ayrılığı” deniliyor.

Üç ayrı güç var. Birisi yasama organı, yani Meclis. Kanunları yapıyor, yürütme organını yani hükümeti denetliyor, bütçeyi yapıyor, ne kadar vergi vereceğimizi, bu vergilerin nereye harcanacağını tespit ediyor. Bağımsız yargının oluşmasında da söz hakkı var.

Haberin Devamı

Yürütme gücü, Meclis’in yaptığı kanunlar ve Anayasa çerçevesinde ülkeyi yönetiyor. Meclis’e hesap veriyor.

Yargı gücü bağımsız olmalı ki hükümetlerin vatandaşlara karşı yaptığı işlemleri denetleyebilsin. Bütçenin doğru yere harcanıp harcanmadığını denetleyebilsin. Adalet, vatandaşlara eşit olarak dağıtılabilsin, kimsenin sözü, bu gücün üzerinde etkili olamasın.

Bunlar yoksa, o ülkede serbest seçim de zaten olmaz.

Ve güçler bir tek kişide birleşiyorsa, o kişi seçimle geliyor olsa bile orada demokrasiden söz edilemez.

Referanduma konu olan Anayasa değişikliği, Başbakan’ın ve daha önce de Cumhurbaşkanı’nın bizzat ifade ettiği gibi bir “tek adam yönetimi” hedefliyor.

Haberin Devamı

Bütün gücün tek bir kişi tarafından kullanıldığı, Meclis’in hesap soramadığı, yargının bizzat yürütme gücü tarafından tayin edildiği bir ülke yaratmaya yönelik bir değişiklik teklifi bu.

Yirmi birinci yüzyılda, bir ülkenin kaderi bir tek kişinin eline terk edilebilir mi?

Başbakan yanlış biliyor. Seçimle de gelse, demokrasilerde her yetki bir tek kişinin eline bırakılmaz.

VATANDAŞI NİYE KANDIRIYORLAR?

CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, idam cezasının geri getirilmesi için de bir referandum yapılabileceğini açıkladı.

Merak ettim, zaten bir referanduma gidiyoruz, neden bunu da o maddelerin içine koymadılar?

Açıklamalarına bakılırsa, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, idam cezasını hükümetin bir an önce getirmesini ve destekleyeceklerini söyledi.

Haberin Devamı

Başbakan da diyor ki “Önce bu referandum, sonra idam”. Yani görünürde onun da idam cezasına bir itirazı yok.

Anayasa değişikliği için Başbakan ve Devlet Bahçeli kaç kere görüştüler. O zaman neden akıllarına bu gelmemişti?

Başbakan, Cumhurbaşkanı’nın bir dediğini ikiletmiyor. Cumhurbaşkanı, o zaman neden idamın da Anayasa değişikliği teklifinin içine konmasını istemedi?

Herkes biliyor ki idam cezası getirilse bile geri yürümeyecek, darbeciler bu cezayla yargılanamayacak.

Yine herkes biliyor ki idam cezasının geri getirilmesi demek, Türkiye’nin, Avrupa’dan tamamen tecrit edilmesi demek.

Ve yine biliyoruz ki ellerinde bu cezayı geri getirme fırsatı varken, yapmadılar.

O zaman bu “idam muhabbeti” niye?

Yazarın Tüm Yazıları