GAZETELERDE Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, AKP grubundaki milletvekillerine boş káğıtlar imzalattığına ilişkin haberler yayınlandı.
Bir yalanlama da olmadığına göre şunu söyleyebiliriz: Şahane demokratik bir cumhurbaşkanı seçimi izleyeceğiz.
Başbakan, milletvekillerini, TBMM Başkanı’nı seçtiği gibi bir tane de cumhurbaşkanı seçecek.
Onu isterse o, bunu isterse bu cumhurbaşkanı olacak.
Böylesi bir tek seçicilik dünyanın başka yerlerinde "demokrasinin" neresine sığdırılabiliyor bilemiyorum ancak buna Türkiye’de belli bir çevrenin "halkın istediği seçim" dediği de bir gerçek.
Başbakan, geçen dönemdeki seçim tamamlanamayınca buna çok sinirlenmiş ve cumhurbaşkanını halkın seçmesinin daha doğru olduğunu söyleyerek, bir Anayasa değişikliği de yaptırmıştı.
Bununla ilgili referandum ekim ayının sonunda yapılacak ve büyük olasılıkla halk, cumhurbaşkanını kendisinin seçmesi gerektiğine karar verecek.
Parlamenter bir sistem için bunun çok doğru bir çözüm olmadığını biliyorum,
Ancak madem önümüzde böyle bir süreç var ve cumhurbaşkanı şu anda "tek seçicinin iki dudağının arasında" bulunuyor, yapılması gereken şey "geçici" bir cumhurbaşkanı seçmek ve sonra işi halka bırakmak olmalı.
Bugünkü tartışmalarla bir hayli yıpranan görünür cumhurbaşkanı adayları için de en doğrusu bu olacak gibi geliyor bana.
Çünkü ortaya çıkıyor ki Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı ciddi bir tartışmaya yol açacak ve bu konuda hakemliği halka bırakmak onun için de, rejim için de daha doğru olacak.
Düğünün yapılmasında ’mevki’ sorunu
ABDULLAH Gül’ün kızı bu yakınlarda evlenecek, ancak düğün cumhurbaşkanı seçimi nedeniyle sürekli erteleniyor. Kendisine şimdiden eşiyle birlikte mutlu ve sağlıklı bir ömür diliyorum.
Bir anne-babanın kızlarını evlendirmesinin onlar için ne kadar önemli olduğunu ve neler ifade edebileceğini de tahmin edebiliyorum.
Kızlarının düğününe özenmeleri, onun için her şeyin en iyisini istemeleri çok doğal.
Ama "davetli listesini hazırlamak için" neden cumhurbaşkanı seçimini beklediklerini de anlaşabilmiş değilim.
Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olunca başka, Cumhurbaşkanı olunca başka mı dostları olur bir insanın?
Yoksa düğünün geciktirilmesindeki amaç "davetli listesi" değil de "düğün yerinin" belli olması mı?
Elbette bu anlaşılabilir bir durum.
Gül, cumhurbaşkanı olursa, kızının düğününü de Çankaya Köşkü’nde yapabilir.
Ama kendinden önceki cumhurbaşkanının, Köşk düğününün masraflarını kendi cebinden karşıladığını ve son derece mütevazı bir düğün yapıldığını da aklından çıkarmasın.
Gökçek’in güvendiği gerçek
ANKARA’daki susuzluğun baş sorumlusu olarak gösterilen Melih Gökçek’in, gelecek seçimlerde nasıl hesap vereceğine ilişkin yazılar okuyorum, sağda solda.
Türkiye’de ve onun ayrılmaz bir parçası olan Ankara’daki seçmen davranışlarını bilenler için sorunun yanıtı çok açık: Merak etmeyin, Türklerin hafızası zayıftır!
Ben şimdi olacakları size söyleyeyim: Belediye seçimlerine kadar iki yıl var. Bu yaz susuzluktan ölmeyip sağ kalacak Ankaralılar, bu işten çok kárlı çıkacaklar.
Şimdi önümüzde okulların açılması ve kış var. Demek ki Belediye olanaklarının defter, kalem, çanta dağıtmak için uygun olacağı bir döneme giriliyor. Ardından da "kömür" ihtiyacı baş gösterecek. Belediyenin imkánları ne güne duruyor?
Sonra ramazan da önümüzde bekliyor. Evlere dağıtılacak gıda paketlerinin, onları yıkayıp pişirecek su olmasa bile hazırlanmakta olduğunu görür gibiyim.
Sonra okullar tatil olacak, sınıfını geçen çocuklara top ve bisiklet dağıtmak için iyi bir fırsat.
O arada da nasıl olsa yağmur yağacak, Gökçek’in beceriksizliğinden koca bir yaz susuzluk çekildiği unutulup gidecek.
Bu arada dikkatimi çeken bir konu daha var: Ankara’da sanki bir vali yok gibi.
Mesela İstanbul’da böyle hangi sorun olsa karşımızda valiyi de görüyoruz. Koordinasyon merkezleri kuruyor, belediyenin söz geçiremeyeceği devlet olanaklarını seferber ediyor, bir şeyler yapmaya çalışıyor.
Ankara’da valinin görevi sadece protokol işleri ile mi sınırlı, bunu gerçekten merak ediyorum.