Paylaş
Seçimden önce Bülent Arınç’ın “Bilin ki biz AK Parti’yi sokakta bulmadık, bu parti bir karar verecekse bunu böyle çoluk çocuk işine bırakmayız” sözlerine Erdoğan’ın danışmanı Yalçın Akdoğan sert bir yanıt vermişti.
Akdoğan’ın yanıtını hatırlayalım:
“13 yıldır bu hareketin hangi kademesinde olursa olsun her bir partili, isterse mahalle, sokak temsilcisi olsun bu büyük hareketin geleceğinde söz sahibidir, bu partinin herkes kadar gerçek sahibidir. AK Parti içinde kast sistemi, ağabeylik sistemi, ağalık sistemi yoktur. En son üye, ilk günkü üye kadar AK Partilidir. En düşük makamdaki kişi, yüksek makamdaki kişi kadar, en genci en yaşlısı kadar değerlidir, saygındır.”
Arınç’ın vaktiyle “Benim bu partide bir özgül ağırlığım var” dediğini de hatırlayacak olursanız, Akdoğan’ın yanıtının sertlik derecesi daha iyi anlaşılıyor.
Aslına bakarsanız, Gül’ün görev süresinin bitiminden çok önce, Cumhurbaşkanı seçimi ile ilgili kanun TBMM’de görüşülürken böyle bir çatışmanın ipuçlarını görmüştük.
Gül’ün ikinci kez aday olmasını önlemeye yönelik bir girişim daha o tarihte vardı ve bunun Gül ve ona yakın olanlarda bir kırgınlık yarattığını biliyoruz.
Nitekim, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün son veda resepsiyonunda söyledikleri artık bu gerçeği tartışılmaz bir biçimde ortaya koyuyor:
“Bizim cenahtan yapılan epeyce saygısızlıkları da gördüm. Cumhurbaşkanlığı yapmış bir kişi nasıl davranırsa ben de bundan sonra muhakkak ki öyle davranacağım. Beni bilenler bunu bilir. Beni bilmeyen, yani bizim cenaha yeni giren veyahut da geçmişi çok iyi bilmeyenler bu konuları günlük konuşurlar. İşte onlara da söyleyeceğim, demin söylediğim kadar söylemiş olayım yani saygısızlıklarını bir hatırlatmış olayım, geçeyim.”
Cumhurbaşkanı’nın eşinin de bazı gazetecilere açıkça sitemde bulunması ve el sıkmayı reddetmesi, parti içindeki bir kanadın tavrının Gül ve yakınlarını çok rencide ettiğini gösteriyor.
Bu durumun parti içindeki “eskileri” de aynı şekilde yaraladığını söyleyebiliriz. Onlar partinin içinde bir “özgül ağırlıkları” olduğunu varsayıyorlarmış, böyle bir şeyin olmadığını görünce kırıldılar haliyle!
Daha önce yazmıştım. Gül ile Erdoğan arasında açık bir siyasi mücadele beklemiyorum, buna ihtimal vermiyorum.
Ama 2015’teki genel seçimlerden önce, milletvekili adaylarının belirlenmesi aşamasında AKP’nin eski “huzurlu günlerini” arayacağını da şimdiden söylemek falcılık olmaz.
Her türlü şantaja açık bir ülke
CASUSLUK filmi seyreden ya da romanlarını okuyan herkes bilir ki, casusluk faaliyetleri ile ilgili olarak elde edilen bilgiler, eninde sonunda kullanılır.
Başlangıçta hiçbir değeri olmadığını düşündüğünüz bir bilgi bile günü geldiğinde kapıları açacak bir anahtara dönüşebilir.
Almanya’nın 2009 yılından bu yana Türkiye’nin üst yöneticilerini, askerini, istihbarat örgütünü, polisini hatta yasadışı örgütlerini bile dinlediğinin ortaya çıkması, bana bunları düşündürüyor.
Türkiye yolsuzluklara batmış bir ülke. Bunu zaten biliyorduk ama kirlenmenin devletin en üst kademelerine, bakanlarına kadar ulaşmış olduğunu da öğrendik.
Bunu bizler gibi Almanlar da öğrenmiş olmalı.
Birçok devlet yöneticisinin, bakanların vs. açıklarını bu vesileyle öğrendiler ve ama bu açıkları kullanıp kullanmadıklarını henüz bilemiyoruz.
Birisi sizinle ilgili ortaya çıkmasını hiç istemeyeceğiniz bir bilgiye, kanıtlara sahipse, bunu günün birinde sizi bazı şeylere zorlamak için de kullanabilir ve devletlerarası casusluk söz konusuysa “etik değerlerin” de kolayca çiğnenebileceği durumlar yaşanabilir.
Yani açıkça söylemek gerekirse her türlü şantaja açık bir ülke durumuna düşmüş bulunuyoruz.
Bakalım neler olmuş, öğreniriz yakında!
Bu ne yaman çelişkidir böyle
MEHMET Barlas, dün Sabah’ta, Almanya’nın kendisini “bir süper devlet zannettiğini” yazdı.
Onu bilmiyorum tabii. Süper sayılır mı, sayılmaz mı?
Gerçi ekonomisi dünyanın en sağlam ekonomisi diye biliniyor, sürekli dış ticaret fazlası veriyor, üstün bir teknolojiye sahipler ama belki de “süper” sayılmıyordur.
Ama bu satırların Recep Tayyip Erdoğan’ın “dünya lideri” olduğunu her fırsatta yazan bir gazetede yayınlanmış olması ilginç tabii.
Erdoğan kendisini “bir dünya lideri” zannediyor ise, Almanya neden kendisinin bir “süper güç” olduğunu zannetmesin?
Dün, Türkiye, Kuzey Irak’a yardım malzemesi götüren bir Alman askeri uçağının, İncirlik üssüne inmesine izin vermedi.
Bunun nedeni, Almanya’nın Türkiye’nin yöneticilerini yıllardır gizlice dinliyor olması.
Belli ki bu durum Türkiye’yi yönetenlerin çok gücüne gitmiş, intikamı uçağın inişine izin vermeyerek alıyorlar!
Dün bu haberi internette okuyunca aklıma “Türkiye’yi korumak için Almanya’dan gelen Patriot füze bataryasını” hatırladım.
Başlarında Alman subaylar olan Alman askerleri, Patriot füzeleriyle ülkemize yerleştiler, çünkü Esad’ın füzelerinden korunmak için onlara muhtacız!
Ama Kuzey Irak’a giden Alman uçağının, Türkiye’deki Amerikan üssüne inmesine izin vermeyerek gururumuzu koruyoruz!
İçimden şarkı söylemek geliyor: Bu ne yaman çelişki anne!
Paylaş