Paylaş
CHP’nin 12 Eylül’den sonra aldığı en yüksek oyu beğenmiyorlar ve Kurultay istiyorlar.
Eski CHP yönetiminin önde gelen isimleri ve eski genel başkan Deniz Baykal, Kemal Kılıçdaroğlu’nun artık inandırıcılığının kalmadığını, çekilmesi gerektiğini söylüyor.
Eski tarihli seçim anketlerine bakarak “Ben olsaydım daha çok oy alırdım” diyor.
Baykal ve arkadaşlarının bu çıkışlarını partiye dışarıdan bakan bir kişi olarak tebessümle izliyorum.
Seçim süreci boyunca en çok konuşulan konulardan biri de CHP örgütünün ataletiydi ve bu hiç kuşku yok ki yeni genel başkanın eseri değil, geçmişin bir sonucu.
CHP mitinglerindeki organizasyon bozuklukları, seçim gecesi partinin genel başkanının açıklama yapacağı yerin bile doğru dürüst hazırlanmamış olması bu partinin gelecekte de var olacaksa sıkı bir yenilenmeden geçmesi gerektiğini gösteriyor.
CHP seçimi neden kaybettiğini, neden iktidar partisinin yarısı kadar oy alabildiğini iyi değerlendirmeli.
Bu partinin bugün bu halde olmasının tek nedeni geçmişte bu partiye hâkim olan klikçi anlayıştır.
“Küçük olsun benim olsun” anlayışı ile işlemeyen parti içi demokrasi kanalları bu sonucu yarattı.
Kemal Kılıçdaroğlu, bu partiyi yönetmek ve gelecekteki seçimlerde iddialı hale getirmek istiyorsa yapacağı iş de budur.
Parti içi demokrasi kanallarını açmalı, demokratik bir tüzük ile parti üyelerinin karar alma süreçlerine katılımını sağlamalı ki örgüt canlansın, harekete geçsin!
Ve elbette bu seçimde aldığı sonucu da bir başarı olarak görmemeli.
İktidar partisinin yarısı kadar oy alan parti, hangi parti olursa olsun başarılı sayılmaz, tam tersine yenilmiş sayılır.
Ve demokrasilerde yenilen siyasi liderlerin ne yapmaları gerektiği bellidir: Görevi daha iyi yapabilecek birisine bırakmak.
Kılıçdaroğlu da bunu yapmalı. Önce partisini, eski kliğin ele geçirmesini önleyecek şekilde demokratikleştirmeli ve sonra Kurultay’a giderek koltuğu bırakmalı.
Bunu yapmadığı sürece eskilerine benzeyecek, ben söylemiş olayım.
İtalya referandumundan çıkan ders
SEÇİM telaşı içinde İtalya’da yapılan önemli bir referandum dikkatlerimizden kaçtı.
Başbakan Berlusconi, en önemli sorusu “nükleer enerji” olan referandumun geçersiz olması için katılımın yüzde 50’nin altında kalmasına çabaladı ama kaybetti.
Halkın yüzde 95’i İtalya’da nükleer enerjiye karşı! Sular idaresinin özelleştirilmesine de geçit vermedi. Görevdeki Başbakan ve bakanlara dokunulmazlık getiren maddeyi de kabul etmedi.
Bu bizi niye ilgilendiriyor diye soracak olursanız şunu söyleyeyim:
Referandumda her soru ayrı ayrı oylandı.
Sorular bir torbanın içine doldurulup, insanlar kararsızlığa itilmedi.
Yani Venedik Komisyonu’nun bu konuda önerdiği yol izlendi ve böylece maddelerden birine “evet”, ötekisine “hayır” demek isteyenler de istedikleri gibi oy kullanabildiler.
Öyle görünüyor ki referandumlar bir süre daha bizim siyasi hayatımızın da bir parçası olmaya devam edecek.
O gün geldiğinde İtalya’daki bu örneği hatırlamakta yarar var.
Sınavları kızlar kazanacak, haberiniz olsun!
ALMANYA’nın Sesi radyosunda dinlediğim bir haber, erkek çocukların kitap okuma alışkanlıkları ile ilgili çarpıcı bir bilgi veriyordu.
Almanya’da kitap okuyan her üç çocuktan sadece birisi erkek! Kız çocukları kendi yaşıtları erkeklere göre bir misli daha fazla kitap okuyorlar.
Araştırma Almanya’da yapılmış ama Türkiye’deki durumun da çok farklı olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bunun bir nedeni hiç kuşkusuz ki cinsiyetlere biçilen toplumsal rolden kaynaklanıyor. Erkek çocukların daha “erkeksi” olmaları bekleniyor, dışarda onlar için daha fazla aktivite var. Buna karşılık kız çocukları için “evin içi” daha uygun bir oyun alanı olarak görülüyor ve bu da boş vakitleri kitap okuyarak değerlendirme eğilimini arttırıyor olmalı.
Öte yandan yayınevlerinin çocuk kitaplarını alacalı bulacalı renklere boyamaları da kız çocukların dikkatlerini kitaplara daha çok çekiyormuş, bu da bir başka bulgu.
Uzmanlar çocuk kitaplarının eğer her iki cinse de hitap eden kitaplar ise pembe ve mavi gibi cinsiyet vurgulayan renklerde değil, daha nötr renklerde olmasını öneriyorlar.
Sanırım cinsiyetçiliğin, kız çocuklar lehine işlediği tek durum da bu.Bunun sonucunda daha eğitimli bir kadın kuşağı yetişecek ve kitap okumadığı için kafası daha az çalışan erkek çocuklar, kız akranları karşısında sık sık yenilgiye uğrayacaklar.
İyi okulları kızlar kazanacak, erkek çocuklar iyi okullara girebilmek için daha fazla çaba göstermek zorunda kalacaklar.
Türkiye’nin her gün değişen gündemi içinde yeni bir konu bulmakta zorlandığım için yazmadım bu yazıyı.
Hafta sonunda okullar tatil oluyor ve bu yaz çocuğunuzu hiç olmazsa ayda iki kitap okumaya yönlendirebileceğinizi hatırlatmak için yazdım.
- Yarından itibaren yurtdışında olacağım. Döndükten sonra da kısa bir tatil planlıyorum. Bu süre içinde yazı yazamayacağım, okuyucularımın bilgisine sunarım.
Paylaş