Paylaş
Bu atama kuşkusuz ki bir terfi. Bürokraside sıkça rastladığımız “yukarıya doğru sürgün” tanımına girer mi, onu da zamanla göreceğiz. Savcı Öz’e yeni görevinde başarılar dilerim, hayırlı olsun. Bu soruşturma başladığından beri savcılığın bazı uygulamalarını eleştirdim. Ergenekon davasını önemsediğim için!
Türkiye, artık geçmişte kalmasını ümit ettiğimiz devlet içindeki karanlık yapılanmalar ile hesaplaşsın, siyasi amaçlı cinayetler aydınlatılsın, Türkiye’ye demokrasinin gelmesini istemeyenler ve bunun için her yola başvuranlar cezalandırılsınlar diye!
Eleştirilerimin temelini soruşturma sırasındaki insan hakları ihlalleri oluşturdu. Tutuklamaların cezalandırmaya dönüşmesi, savcılığın sanıkların aleyhine olduğu kadar lehlerine olan delilleri de toplamakta gönülsüzlüğü, iddianamenin savrukluğu, dava ile hiç ilgisi olmayan delillerin ve dinleme tutanaklarının iddianame ekine tıkıştırılması gibi sorunları eleştirdim.
Bu iddianame ile davanın uzun yıllar süreceğini, Avrupa hukukuna aykırı yöntemler izlendiği için varsa suçluların ve suçun cezasız kalabileceğini yazdım.
Bazı çevrelerde doğan “muhalefeti susturma gayreti” izleniminin nedeni de davanın özünden koparılmış olmasıdır.
Bugün dava ile ilgili olarak konuştuklarımız cinayetlerin nasıl işlendiği, kimlerin emirleri verdiği, nasıl bir örgüt yapısının
bu işi yönlendirdiği değil, toplanan kitaplar, tutuklanan gazeteciler, birbirleri ile ilişkilerini
kurmakta zorlandığımız sanıklar
ve tutuklamanın cezalandırmaya dönüşmesi oldu.
Bu durum büyük ölçüde soruşturma sırasında yapılan hatalardan, ön yargılardan kaynaklanıyor.
Soruşturmanın bugün geldiğimiz noktasında “soruşturma üzerinde kuşkular belirtmek” bile Ergenekon üyeliğinin bir kanıtı sayılabiliyor.
Ergenekon adı verilen örgütün davayı sulandırmak ve özünden saptırmak konusunda çalışmalar yaptığı iddia ediliyor ama kişisel kanaatim şu ki davaya en çok zararı veren şey de doğrudan savcılığın uygulamaları oldu.
Soruşturmaya bakmakla görevlendirilecek savcıların benzer hatalara düşmemelerini diliyorum.
Irkçılıktan kurtulmamıza vesile olsun
TÜRKİYE Cumhuriyeti’nin Ermeni asıllı vatandaşlarından Profesör Daron Acemoğlu’nun Türkiye’nin OECD temsilciliğine atanmak istenmesi ile ilgili haberleri dünkü gazetelerde okumuşsunuzdur.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın onayıyla teklif Dışişleri Bakanı tarafından Prof. Acemoğlu’na iletilmiş.
Acemoğlu saygın bir bilim adamı. Böyle bir görevi hak ettiği gibi, daha önemli görevlere de getirilebilir.
Benim ilgimi çeken husus bu haberin gazetelerde bir tür “lütuf ve yüce gönüllülük” gibi sunuluyor olması.
Oysa tam tersi geçerli olabilir. Yani Acemoğlu’nun bu görevi kabul etmesi bir lütuf olarak değerlendirilmeli, teklifin kendisi değil.
Irkçılığın toplumumuzun en küçük hücrelerine kadar nüfuz ettiğini gösteriyor haberin bu şekilde sunulması.
Oysa Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Ermeniler de, Rumlar da, Yahudiler de bu ülkede yaşıyorlar, vatandaşlık görevleri olarak vergi veriyorlar, askere gidiyorlar, seçimlerde bizler gibi bir oy hakları var.
Ama kamu hizmetinde görevlendirilmeye sıra gelince varlıkları ancak dünya çapında işler başardıkları zaman akla geliyor.
Kurdukları vakıflara bin türlü zorluklar çıkartılıyor, mallarına el konulabiliyor, bunu telafi etmek için kanun çıkarmak bile yeterli olmuyor.
Dilerim ki Profesör Acemoğlu’na yapılan bu teklif, bundan sonra bu tür ayrımcılıklardan ve ırkçılık utancından kurtulacağımıza yönelik bir işaret olur.
Paylaş