Erdoğan ve Elekdağ aynı cephede

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, İngiltere ziyareti sırasında BBC’ye verdiği demeçte, Türkiye’de kaçak olarak yaşayan 100 bin Ermeni’ye “gerekirse onlara hadi siz de memleketinize” diyeceğini söyledi.

Haberin Devamı

Aynı fikri 2006 yılının ekim ayında CHP’li Şükrü Elekdağ da dile getirmiş, Başbakan o zaman bu fikre pek yüz vermemişti.


Başbakan’ın o fikri o tarihte beğenmemiş olmasını şuradan da anlıyoruz. Elekdağ “70 bin Ermeni Türkiye’de kaçak çalışıyor” demişti, Başbakan şimdi sayısı 100 bin olarak ilan ediyor. Demek ki aradan geçen 3,5 yılda sayı 30 bin artmış. Yani Türk hükümeti, sayının artmasına sesini çıkarmamış!


Ülkenin en yetkili kişisinin ağzından ülkenin bir “kaçak işçi cennetine dönüştüğünü” duymanın tuhaflığı bir yana, Erdoğan ile Elekdağ’ın aynı çizgide buluşması bir başka yana!


“Burası Türkiye, burada hiçbir şeyi yadırgamamak gerekir”
deyip geçebilir miyiz, bilmiyorum.

Haberin Devamı


Bu görüşe o zaman da karşı çıkan bir yazı yazmıştım, belli ki tekrarlamam gerekiyor.


Bu insanlar, bir lokma ekmek için ülkelerinden ayrılmışlar ve belli ki Türk devleti de bugüne kadar göz yummuş, burada çalışıyorlar.


Aramızda yaşıyorlar. Ermenilere karşı Türklerin özel bir düşmanlık beslemediğini her gün karşılaştıkları insanlardan görüp, öğreniyorlar
.


Yemeklerden tutun da toplumsal alışkanlıklara kadar birçok konuda farklılıklarımız olmadığını, hatta çok benzeştiğimizi görüyorlar.


Ülkelerindeki çoluk çocuklarına burada kazandıklarını gönderiyorlar, Türkiye’den aldıkları armağanları yolluyorlar.


Dolayısıyla bu insanların oradaki akrabaları için de Türkiye, düşmanlık beslenecek ve düşmanlık görülen bir yer değil.


Türkiye’ye ve Türk insanına bu nedenle minnet duyacak insanları, kontrolleri dışında gelişen olaylar için cezalandırmak akla sığacak bir davranış mı?

 

Asıl sorun kantincide değil, kantinde!

 

İSTANBUL’daki okul kantinlerinde 233 sabıkalının çalıştığı haberi dün Hürriyet’in manşetinde yayımlandıktan sonra gelen tepkileri okurken şaşırdığımı söylemeliyim.


İstanbul Valisi, “Hükümlülerin özlük haklarını biliyoruz ama bu ortamda çalışmaları doğru değil” diyor. İstanbul’un eski Milli Eğitim Müdürü ise gazetecilere kantincilerin suiistimallerini anlatıyor.


Yani bir yanlışlık varsa bunu denetleyip, düzeltmekle görevli olanların neredeyse tümü, bu durumu bizlerle birlikte Hürriyet Gazetesi okurken öğrenmişler. Bravo! İşte görev bilinci ve sorumluluğu diye buna derim!

Haberin Devamı


Ne diyelim, bu da bir şeydir.


Ancak sorunun temeli kantinlerde bazı sabıkalıların çalışıyor olması değil, doğrudan doğruya kantinlerin varlığıdır.


Okul yönetimlerinin bu kantinleri kiraya vererek gelir temin etme çabası içinde olduklarını biliyoruz.


Çocuklarımızın sağlıkları üzerinden yürütülen bir ticaret bu!


Çocukları öncelikle kantinlerde satılan sağlıksız abur cuburları yemekten kurtarmamız gerekiyor.


Bu da Milli Eğitim Bakanlığı’nın, devletin çözmesi gereken bir sorun.


Çocuklarımızı ambalajlı abur cuburlardan ve sağlığa zararlı fast food’lardan kurtarmak, kantinleri kâr merkezi olmaktan çıkarmak ve çocuklara sağlıklı gelişimlerini sağlayacak gıdalara ulaşma olanağı sağlamak devletin görevidir
.

Haberin Devamı


“Dehşete kapılmış yetkililere”
hatırlatmış olayım.

 

Roman açılımı böyle olmaz

 

GAZETELERDE Başbakan’ın “Roman açılımı” ile ilgili genellikle olumlu eleştiriler okudum.


Sanıyorum köşe yazarları Başbakan’ın yüzünün güldüğünü uzun süredir görmedikleri için bu hoş tablonun etkisi altında kalmış olmalılar.


Çünkü mesele, esasen temel bir insan hakkının yok sayılması ile ilgili.


Başbakan’ın “açılımı” belli: Sizlere güzel apartman daireleri yapacağız, oralara taşının!


Binlerce yıllık Çingene-Roman kültürünün yok sayılması hatta yok edilmek istenmesinden başka bir şey değil bu.


Nitekim o insanlar da, o apartmanlarda yaşayamayacaklarını söylüyorlar ama eğlenceye de meraklı oldukları için davulun sesini duyunca asıl meseleyi yüksek sesle söyleyemiyorlar.

Haberin Devamı


Asıl mesele, başta Sulukule olmak üzere, Çingene kültürünün tehlike altında olması, yok edilmek istenmesidir.


Müteahhitlere “kentsel dönüşüm” maskesi altında arsa rantı sağlamak için değil!


Bana öyle geliyor ki Çingenelerin hakları konusunda AB’nin her yerinde yükselen hassasiyetten yararlanılmak amacı da var bu işte.


“Bakın, biz Çingenelere neler yapıyoruz” demek istiyorlar ve böylece bir türlü tamamlanamayan öteki açılımları unutturmak istiyorlar. 

Yazarın Tüm Yazıları