Demokrasimizi güçlendirmek zorundayız

ÖNCE hepimize geçmiş olsun dememiz gerekiyor. Türkiye, çok tehlikeli bir virajı aldı, adeta uçurumun kıyısından döndük.

Haberin Devamı

15 Temmuz artık Türkiye’nin demokrasi tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak hafızalarımıza yazılacak.

Türkiye’de askeri darbe tehlikesi, artık bir daha tartışılmayacak şekilde bertaraf edilmiş de oluyor.

Bu darbe girişiminin, kısa sürede bastırılabilmiş olması ve bu süre içinde halkın da sokaklara çıkıp tankların karşısına dikilebilmiş olması önemlidir.

Unutmayalım ki o insanlar sokağa davet edildiklerinde, darbe girişiminin hangi aşamada olduğunu en yetkililer de dahil olmak üzere bilmiyordu.

Hangi aşamadaydı, ordunun ne kadarı bu darbe girişiminin içindeydi gibi sorular henüz yanıtlanmamıştı ve öyle bir ortama rağmen halk sokaklara çıkıp tankların önüne yattı, darbeye geçit vermedi.

Bu darbe girişimini gerçekleştirenler gerçekten Fethullah Gülenci askerler midir, yoksa cunta içinde Gülencilerin de yer aldığı bir tür koalisyon mudur?

Bu konu da ciddiyetle araştırılmalıdır ki darbecilerin asker içindeki örtülü uzantılarına da ulaşılabilsin.

Şunu söylemek gerekiyor: Türkiye, demokrasiye bağlılık konusunda önemli bir sınav verdi.

Siyasi partileriyle, medyasıyla, sivil toplum kuruluşlarıyla, ordusunun önemli bölümüyle ilk andan itibaren darbecilerin karşısına çıkabildi.

Kıyısından döndüğümüz bu felaket, demokrasimizin güçlendirilmesi için herkesin gözünün açılmasına yardımcı olabilir diye ümit edelim.


ERDOĞAN'IN BAŞARISI
CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan’ın hakkını teslim etmek gerek.

İlk andan itibaren paniğe kapılmadan darbeye karşı çıkarak, insanları meydanlara çağırarak ve bunda da başarılı olarak darbe girişimine karşı en etkili vuruşu yaptı.

Böylece Erdoğan’ı devirmeyi hayal eden cunta, Erdoğan’ı gücünün zirvesine taşımış oldu.

Artık Erdoğan, bütün siyasi kariyerinin en güçlü noktasına çıkmış bulunuyor.

Seçimler kazanmış, partisini uzun yıllar iktidarda tutmuş, partisindeki diğer kurucu güç ortaklarını tasfiye etmiş bir lider olarak hanesine şimdi bir de “askeri darbe bastırmış lider” yazmayı başardı.

Ve öyle görünüyor ki Erdoğan’ın isteği hilafına bir şeylerin olabilmesi de artık mümkün değil.

Türkiye’nin bundan sonra alacağı şekil, Erdoğan’ın bu gücü hangi yönde kullanmaya karar vereceği ile ilgili.

Peki hangi kararı verecek? Bu mutlak gücünü nasıl kullanacak?

Tek adam olarak otoriter bir yönetim kurmak için mi, yoksa Türkiye’nin çoğulcu ve güçlü bir demokrasiye sahip olabilmesi için mi?

Doğrusunu isterseniz bugün yazmak isteyeceğim şey, ikincisi olurdu ama yakın geçmişte yaşadıklarımız o kadar iyimser olmamı önlüyor.

Elbette bu darbe girişiminin Erdoğan’ın zihin dünyasında da bir değişime yol açmış olması olası.

Darbeyi bastıran sokaklara akan halktı ve bu halkı o saatte sokaklara iten bir saik Erdoğan’ın çağrısı ve ona duydukları sevgiyse, diğer saik de hiç kuşkusuz demokrasiye olan bağlılık ve inançlarıydı.

Erdoğan da bu değerlendirmeyi mi yapacak, yoksa darbeyi bastıran asıl gücün kendi kararlılığı ve halkın ona olan sevgisi olduğunu mu düşünecek?

Ne yönde davranacağını bu değerlendirmesi belirleyecek.

AKP’de var olduklarını ümit etmemiz gereken akil insanların ona yardımcı olmalarında ülkemizin ve demokrasimizin geleceği için yarar var.


EMİR-KOMUTA ZİNCİRİ BOZULMASIYDI
Darbe girişiminin başarısızlığa uğramasındaki en önemli etkenlerden birinin de ordunun üst komuta kademesinin bu işin dışında kalmış olması.

Eğer bu darbe, emir-komuta zinciri içinde yapılmaya kalkışılmış olsaydı, bugün kuşkusuz ki çok daha karanlık bir gün yaşıyor olacaktık.

Darbe yine başarısız olabilirdi ancak can kayıpları artar ve darbe girişimi bir tür iç savaş görüntüsüne dönüşebilirdi.

Onun için Silahlı Kuvvetler’in üst kademesini tebrik ve teşekkür etmek gerek.

Darbenin, emir-komuta zinciri dışında planlanması, uygulamaya geçilirken de darbeciler için hayati hataların yapılmasına neden oldu. Darbe girişimi, saatler içinde adeta bir “operet darbesi” görüntüsü aldı. Bu da demokrasimiz açısından bir şanstı.

Bundan önceki darbelerde, MİT darbe istihbaratını hükümete vermemekle suçlanıyordu. Bunun nedeninin, MİT’in asker yönetiminde olmasından kaynaklandığı söyleniyordu.

Ve MİT, tarihinin belki de hükümete en çok bağlı olduğu döneminde, bir sivilin yönetimindeyken de darbe ile ilgili bir istihbarat alamadı.

Hükümeti zamanında uyaramadı, girişimi başlamadan sonlandıracak tedbirler alınamadı.

MİT’in ve Genelkurmay istihbaratının bu darbe girişimini zamanında öğrenememiş olmasından çıkarılması gereken dersler de olmalı.

Devlet içinde örgütlenmelerine uzun yıllar göz yumulan hatta “ne istedilerse verilen” Fethullahçıların böyle bir çılgınlığa kalkışabilmeleri, günümüz güvenlik yöneticileri için de bir ders olmalı.

Tarikat ya da cemaat aidiyetliklerine bakılarak devlet içinde önemli görevlere getirilenlerin, günü geldiğinde devletin Anayasasını değil, cemaati dinledikleri bir kez daha ortaya çıktı.

İçişleri Bakanı’nı buradan bir kez daha uyarmak istiyorum.

Bakanlıktaki atamalarda ölçütünüz liyakat ve eğitim olsun. Bakanlık kadrolarını cemaatler ve tarikatlar arasında bölüştürmeyin.

Yazarın Tüm Yazıları