TMSF Başkanı Ahmet Ertürk, geçenlerde katıldığı bir televizyon programında, "Ben pahalı satış yaptığı için eleştirilen bir kurumdan geliyorum" deyince, AKP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Gedikli çok sinirlenmiş.
"TMSF Başkanı bir kamu görevlisi olarak haddini aşmıştır" diyor. "Eleştirdiğiniz siyasi irade arkanızda olmasaydı hangi malı haczedebilirdiniz" diye soruyor.
Söylediğinde bir doğruluk payı var. AKP hükümeti, çıkardığı kanunla batık bankalardan kaynaklanan alacakların tahsilini kolaylaştırıp hızlandırdı.
Ancak TMSF Başkanı’nın yakındığı durum bu değil.
Ertürk, bazı malların satışında ortaya çıkan fiyatın "yüksek bulunmasını" eleştiriyor.
Hafızamı yokladım, bugüne kadar basına bu konuda yansıyan tek eleştiri Sabah ve ATV’nin Çalık Grubu’na satışı sırasında yaşananlardan kaynaklandı.
Başbakan’ın ihale fiyatının yüksek belirlenmesine sinirlendiği gazetelere yansımış, ancak bugüne kadar bu tepki doğrulanmamıştı.
Başbakan’ın sinirlenmesinin nedeni, gazete ve televizyonun "Bizim Çalık’a" pahalıya mal olmasıydı.
AKP Genel Başkan Yardımcısı’nın, bu söze böyle tepki göstermesi, o günkü söylentilerin gerçek olduğunu dolaylı olarak doğruluyor.
O günlerde bu müdahalelerin, Başbakan’ı Yüce Divan’a götürecek yolun ilk taşları olduğunu yazmıştım.
Bunu yazarken Türkiye’de iki kişinin bildiği bir şeyin asla gizli kalmayacağı gerçeğinden hareket etmiştim.
Görüyorsunuz, kapalı kapılar ardında olanlar zaman içinde köşesinden bucağından ortaya çıkıyor.
Ve göreceksiniz ki bu hükümet düştüğü gün yolsuzluklarla ilgili dosyalar havada uçuşuyor olacak.
Cumhurbaşkanı kanunların üzerinde midir?
CUMHURBAŞKANI’na ve eşine verilen hediyelerle ilgili nasıl bir işlem yapıldığına ilişkin sorularım hep yanıtsız kalıyor.
Bugüne kadar benim dışımdaki yazarlara yapılan açıklamalardan anladığımız şu: Cumhurbaşkanlığı, Cumhurbaşkanı’na yerli ya da yabancılar tarafından verilen hediyelerle ilgili nasıl bir işlem yapılacağına ilişkin bir yazılı düzenlemenin olmadığını savunuyor.
Oysa, Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu, tam da bu iş için çıkarılmış bir kanun.
Buna bağlı bir de yönetmelik var.
Kanuna göre kamu görevlileri, "Yabancı devletlerden, milletlerarası kuruluşlardan, sair milletlerarası tüzel kişiliklerden, Türk uyruğunda olmayan herhangi özel veya resmi kuruluştan, aldıkları tarihteki değeri on aylık net asgari ücreti aşan hediye ve hibe niteliğindeki eşyayı, aldıkları tarihten itibaren 1 ay içinde kurumlarına teslim etmek zorunda"lar. Kanun o kadar kapsamlı yazılmış ki "imzalı fotoğrafların çerçevelerinin" bildirimine gerek olmadığı dahi vurgulanmış.
Bu kanunun uygulanması için çıkarılan bir yönetmelik de hediyelerin değer tespitlerinin alınış tarihinden itibaren 10 gün içinde yapılmasını zorunlu kılıyor.
Uymamanın cezası ise 3 yıldan 5 yıla varan hapis cezası.
Hediyelerle ilgili sorularıma yanıt vermeyen Köşk yetkililerine şunu sormak istiyorum:
Cumhurbaşkanı, ülkede geçerli yasalara uymama hakkına sahip midir? Sorumsuzluğu, yasalara uymama hakkını ona verebilir mi?
Erdoğan’a ’yakın markaj’ gerekli
RECEP Tayyip Erdoğan, yaklaşık 6 senedir Başbakan olarak en sorumlu mevkide bulunuyor.
Partideki kişisel danışmanlarının yanı sıra, devlet organizasyonumuz içindeki kamu görevlileri de bilgilerini istediği zaman ona sunuyorlar.
Bu kadar süre içinde, böyle geniş bir bilgi birikiminden yararlanma olanağına sahip bir insanın, konuşmalarında "diplomatik ve siyasi gaf" yapmamasını beklemek gerekir, ama öyle olmuyor.
En son olarak Başbakan, Amerika seyahatinde şöyle bir şey söyledi: "İran eğer kitle imha silahı yapıyorsa, ona bunu yapma diyenlerin de nükleer silahlarının olmaması gerekir."
Erdoğan’ın başında bulunduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi hükümet politikası bunun tam tersini söylüyor.
Türkiye, İran’ın nükleer faaliyetlerinin Birleşmiş Milletler kararları çerçevesinde olmasını savunuyor, İran’ın nükleer silah sahibi olmaması gerektiğini her defasında tekrarlıyor.
Ve bu tezler ile Başbakan’ın sözleri, siyah ile beyaz kadar farklı.
Başbakan, bu bölgede bir ülkenin nükleer silah sahibi olmasının Türkiye’nin aleyhine nasıl sonuçlar doğurabileceğinin bile farkında değil.
Başbakan’ın devlet politikası içindeki durumunu Fenerbahçe defansındaki Edu Dracena’nın durumuna benzetiyorum.
Kendi kalesine sürekli gol atıyor ve bundan hiç ders almıyor!