Paylaş
“Kimin ne meselesi varsa, bunu şiddet yoluyla, silahlarla değil, siyaset yoluyla, demokrasi ve hukuk içerisinde dile getirecek. Şiddet ve silah, sokaklarda şiddet içerikli gösteri yapmak, demokrasi ve hukuku çiğnemek olduğu kadar, tercihlere, yaşam tarzlarına, huzura ve barışa yönelik de bir saldırıdır. Şiddete başvurmadan, hukuktan ayrılmadan, demokrasiye, tercihlere, başkalarının hak ve özgürlüklerine riayet ederek, yani konuşarak, anlaşarak, uzlaşarak her meselemizi çözeceğiz.”
Demokrasiye inanan herhangi bir kimsenin bu sözlere bir itirazı olmaz zaten.
Marifet bunu söylemek ya da söylendiğinde itiraz etmemek değil, bunu içselleştirmiş olmaktır.
Hükümet ilk günden beri Gezi protestolarının hükümeti devirmeye yönelik bir şiddet eylemi olduğunu iddia ediyor.
Bir yalanı ne kadar çok tekrarlarsanız, ona inanacak olanların sayısının artacağına dair inançlarından olsa gerek.
Tekrar hatırlayalım: Gezi Parkı gösterileri, bir avuç çevrecinin parkı korumak için giriştikleri eylemin aşırı şiddetle bastırılmasıyla büyüdü, kitleselleşti.
Elinde silah olmayan, bırakın silahı taş–sopa vs. bile olmayan insanların gözünün içine biber gazı sıkıldı, dayak atıldı.
Gösteriler zulme varan bu uygulamaya duyulan tepki nedeniyle büyüdü, İstanbul Valisi’nin ve Emniyet Müdürü’nün hatalarıyla yaygınlaştı.
İlk günlerde “eylemi çalmaya kalkışan şiddete eğilimli marjinal gruplar” bu nedenle ortaya çıktı ama hiç biri meydandaki büyük kitlenin desteğini alamadı, bir süre sonra da ortadan çekilip gittiler.
Bu arada o grupların hangilerinin “polis adına provokasyon için” orada olduğu meselesine hiç girmeyelim.
Ve hükümet şimdi o küçük bir grubu bahane ederek, bütün eylemin “hükümeti devirmeye yönelik şiddet eylemi” olduğu sakızını çiğneyip duruyor.
AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’e bakılırsa, eylemlere katılanların darbecilik nedeniyle müebbet hapisle yargılanmaları da gerek!
Hem hukuk okumuş, hem siyasetçi ve varabildiği yer burası: Tıkın hepsini içeri!
Hangi silahlarla bunu yapacaklarmış orası da belli değil: Gaz maskesi, ortasından kesilmiş limon, pet şişede eritilmiş mide ilacı ve deniz gözlüğünden oluşan teçhizatla herhalde!
Demokratik düzeni hedef alan darbe ve darbeci arıyorsanız, bakmanız gereken yer demokratik hakların kullanımını şiddet yoluyla engelleyenler olmalı.
Onların bir bölümü Vilayet binasında kolayca ele geçirilebilir.
Mahalledeki ihbar kutusuna atmayayım da buradan haber vereyim dedim!
‘Demokratik hakları kullanmaya korkutma’ suçu
AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Gezi Parkı protestolarının müebbet hapis öngören TCK 312. Madde çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. “Eylemcilerin hükümeti devirmeyi amaçladıklarını düşünüyorum” dedi.
Kendisi “yeni demokratik sivil anayasayı yapacak komisyonun” üyesi!
Yapacağınız anayasa bu zihniyette olacaksa bırakın dağınık kalsın, 12 Eylül Anayasası da hedeflediğiniz rejimi kurmak için yeterlidir zaten.
Şahin bir hukukçu! Kuşkusuz ki 312. Madde’nin hangi şartlar oluştuğunda uygulanabileceğini bilebilecek hukuk bilgisine da sahiptir. Ama yine de bu demeci verebiliyor. Neden acaba?
Amaç çok açık: İnsanları meydanlara, sokaklara çıkmamaları için korkutmak!
“Şu ya da bu nedenle bir protesto gösterisine katılırsanız, hapse girer, bir daha da çıkamazsınız” demek.
“İnsanları demokratik haklarını kullanmaktan korkmaya teşvik” diye bir suç olsa, Şahin doğru hapse gidecek demektir!
Belli ki akılları fikirleri barışçı protesto gösterilerini bile engellemekte.
Siyasi eyleme katılan öğrencinin bursunu kesmek, mahallelere ihbar sandıkları kurmak, stadyumları konser salonuna çevirmek isteklerinin ardında bu var.
Şunu söyleyeyim: Bir demokraside, insanların hükümetleri beğenmeme hakları vardır. Bunu protesto gösterileriyle, afişlerle, yazılarla, sloganlarla ortaya koymaları da bir haktır.
Bununla mutabık değilseniz de kendi demokratlığınızdan kuşkuya düşmelisiniz.
Prof. Dr. Feyzioğlu’nun açıklaması
DÜN Barolar Birliği’nin başvurusu üzerine RTÜK’ün verdiği kararı doğru bulduğumu yazmıştım.
RTÜK, “mutasavvıf” olduğu ileri sürülen Ömer Tuğrul İnançer’in “Hamilelerin sokağa çıkması terbiyesizliktir” şeklindeki açıklamasının “fikir özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği” kararını vermişti.
Ben de Barolar Birliği’nin şikâyetini “Talihsizlik” diye nitelemiştim.
Dün Türkiye Barolar Birliği Genel Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’ndan bununla ilgili bir mesaj aldım. Bilgilerinize sunuyorum:
“Yazınıza kısmen katıldığımı ifade etmeliyim. Ancak:
1. Bundan sonra elimizde sağlam bir referans var ‘ifade özgürlüğü’ için. Artık bu verdikleri kararı her yerde emsal olarak kullanabiliriz. Bu sebeple başvurumuz talihsiz olmayabilir.
2. Ülkeyi getirdikleri şu durumda hamile kadınların sokakta tepki görür müyüm, palalı saldırı olmasa bile laf–söz atılır mı diye endişe etmeye başlamışlarsa ifade edilen düşünce sadece sözel anlamda rahatsız edici olmanın sınırlarını aşmış olabilir.
3. İlgili kişi hakkında ceza davası açılmış olsaydı ilk ben karşı çıkardım.
4. Karar tebliğ edildiğinde iptal davası açılmasını değerlendirirken yazınız pusula değerinde olacaktır.”
Paylaş