Paylaş
O gördüğünüz otobüsler Marmaray’a binerek kentin Avrupa yakasına geçip Taksim’e kadar ulaşabilenleri kentin değişik yerlerine taşımak için beklemiyor.
Belediye otobüslerine çevik kuvvet polisleri doldurulmuş, meydana gönderilmişler.
Bir arkadaşım saydı, meydanda yan yana dizilmiş böyle 26 otobüs vardı. Belki daha çok da olabilir, arkadaşım bir “bus spotting” uzmanı sayılmaz çünkü.
Elbette, meydana açılan yollarda bekleyenler bu rakama dahil değil. TOMA’ları, akrepleri de eklemek gerek.
Meydanı dolaşan turistler için ilginç bir görüntü olmalıydı ki fotoğraflarını çekiyorlardı.
Meydanın değişik yerlerinde kalabalık gruplar halinde bekleyen sivil polisler de vardı.
“Polis devleti” dediğimiz zaman, yöneticilerin halka karşı hiçbir hukuk kuralı ile bağlı olmadıkları bir düzeni kastediyoruz.
Askeri ya da sivil diktatörlerin, otoriter rejimlerin hiçbir hukuk kuralı ile bağlı olmadığı, yönetimde keyfiliğin hâkim olduğu bir düzen bu. Tam karşıtı “hukuk devleti”.
Yani aslına bakarsanız “soyut” bir kavram ve her soyut durum için geçerli olduğu gibi bunun da bir “fotoğrafını çekmek” mümkün değil aslında.
Ama dün Taksim’deki görüntü tam olarak da bunu tarif ediyor gibiydi.
Halkından korkan otoriter bir iktidarın polis gücünün işgal ettiği bir meydan!
Cumhuriyet Bayramı’nda, olur da Taksim’de toplanmak ister, Gezi Parkı’na girerse diye “cumhura” karşı girişilmiş bir tedbir!
Bakalım AKP’ye bu fırsatı verecekler mi?
HACDAN dönen, AKP’li bazı kadın milletvekilleri hidayete erdiler ve örtünmeye karar verdiler.
Benim için bir sakıncası yok, herkesin kendi kararı, kim ne diyebilir ki?
Böylece AKP için yeni bir “fırsat kapısı” daha açılmış oluyor ki, “mağrur” iken “mağdurmuş gibi” yapabilecekler.
Çünkü CHP’li bazı milletvekilleri de, türbanlı kadın milletvekillerinin TBMM Genel Kurul salonuna giremeyeceklerini savunuyorlar.
Yani anlaşılıyor ki Meclis’in bundan sonraki ilk toplantısında biraz patırtı çıkacak.
Mağrur iken mağdur rolü oynama fırsatı da AKP için böylece ortaya çıkmış olacak.
Salı günü, yani Başbakan’ın “herkesi azarlama” gününde uzun uzun “Benim başörtülü kardeşim” nutku dinleyeceğimiz şimdiden anlaşılıyor.
Normal olarak “Kadının yeri evidir” diye düşünürler ama iş, kadınların türbanı üzerinden siyaset yapmaya gelince, en yılmaz kadın hakları savunucusu da kesilebilirler, böyle bir yetenekleri var.
CHP’lilere önerim şudur ki bu fırsatı vermeyin! Nasıl olsa engel olamayacaksınız, bari ticaretinin yapılmasına engel olun.
Ve tabii bir de tutarlı bir karar verseniz iyi olacak:
Başörtülü kadınların toplumsal yaşam içinde erkekler ile eşit olarak yer alabilmelerini kim savunacak?
Kadını yetersiz, ikinci sınıf bir toplumsal cinsiyet olarak gören İslamcılar mı, yoksa kendisine “sosyal demokrat” sıfatını yakıştıranlar mı?
Fenerbahçe için yeni bir başlangıç
HAFTA sonunda Fenerbahçe olağanüstü kongresinde bir seçim yapılacak. Şu anda dört aday var gibi görünüyor ama aslına bakarsanız iki aday var: Aziz Yıldırım ve Mehmet Ali Aydınlar.
Hulusi Belgü’yü de önemsiyorum ve Fenerbahçe’nin geleceğinde önemli bir rolü olacağına da inanıyorum ama bu kongrede yarış Yıldırım ile Aydınlar arasında geçecek gibi geliyor bana.
Aziz Yıldırım, Fenerbahçe Başkanlığı döneminde önemli işler yaptı, buna hiç kuşku yok, kimsenin de itiraz edeceğini düşünmüyorum.
Ama son döneminde öyle bir şey yaptı ki aslına bakarsanız 3 Temmuz süreci başladığında başkanlığı bırakmış olması gerekirdi.
Yanlış anlaşılmasın. Fenerbahçe’nin şike ile suçlandığı sezondaki şampiyonluğunun temiz olduğuna inanıyorum. O maçların hepsini seyrettik, “şike” yapıldığı iddia edilen maçların zor geçtiğine tribünde tanık olduk.
Dava dosyasına bakınca gördüğüm şey, Aziz Yıldırım’ın, parasını çarpmak isteyen bazı dolandırıcıların tuzağına düşmüş olmasıdır.
Sadece bu bile görevi bırakması için yeterlidir.
Dün Fenerbahçeli bir taraftar grubu, 3 Temmuz sürecindeki tutumu nedeniyle Mehmet Ali Aydınlar’ı eleştiren bir açıklama yayımladı.
Aydınlar’a yapılan haksız bir suçlamadır bu.
Eğer Aydınlar’ın önerdiği yol izlenseydi, bugün Fenerbahçe Avrupa kupalarından iki yıllığına tard edilmiş de olmayacaktı.
Aziz Yıldırım ile ilgili mahkeme kararı henüz kesinleşmedi. Ama Yargıtay’ın diğer davalardaki tutumuna ve uluslararası sportif yargılamaların sonuçlarına bakacak olursak, bu kararın onanma ihtimali de hiç az değil.
Eğer karar onaylanırsa Fenerbahçe’nin yeniden bir kaosa sürüklenmemesi için bu kongrenin doğru karar vermesi gerekiyor.
Aslında doğru kararı Aziz Yıldırım, kongreden önce verebilir, adaylığını koymayabilirdi.
Normal olanı, Yıldırım’ın mahkemede aklanıp üyelerin karşısına öyle çıkmasıydı.
Fenerbahçe kongresinin kulüpteki “tek adam yönetimine” artık bir son vermesi gerekiyor.
Türkiye’nin en büyük sivil toplum kuruluşlarından biri olan kulübün, kurumsallaşmaya, iyi yönetilmeye, geliri ile giderinin kulübün geleceğini tehlikeye atmayacak şekilde idare edilmeye ve kavgalı olduğu kurumlarla barışmaya ihtiyacı var.
Bugüne kadar Aziz Yıldırım’ı destekliyordum ama kongrede oyum Mehmet Ali Aydınlar’dan yana olacak.
Fenerbahçe’nin yeni bir başlangıca ihtiyacı var ve bu kongre umarım ki bu şansı kullanır.
Paylaş