CHP ve MHP hata yaptı

SEÇİM hükümetinin bakanlıkları Anayasa gereği TBMM’deki partiler arasında sandalye sayısına göre bölüştürülüyor.

Haberin Devamı

Anayasa, bu bölüştürme işleminin nasıl yapılacağını ayrıca anlatmamış.
Ama normal olanı hükümeti kurmak için görevlendirilen kişinin, bu durumda Ahmet Davutoğlu’nun, partilerden isim istemesiydi.
Çünkü hükümet “seçim için” kuruluyor ve Anayasa da bu hükümette partilerin temsilinden söz ediyor.
Bunu yapmadı ve kendisi, kendi ölçülerine göre bazı isimlere bakanlık teklif etti.
Bunun sonucunda da MHP’den bir kişi bakanlık görevini kabul etti, CHP’lilerin hepsi ve MHP’lilerin ikisi görevi kabul etmediler.
Böylece Anayasa gereği kurulacak hükümet daha yola çıkmadan tartışmalı hale geldi.
Şimdi Başbakan görevi kabul etmeyenlerin yerine bağımsız bakanlar atayacak, onların ne kadar bağımsız davranabilecekleri de meçhul.
CHP ve MHP’nin bu işte önemli bir hata yaptıklarını düşünüyorum.
HDP ise hükümete girerek doğru bir karar aldı.
Evet, Başbakan normal olanı değil, anormal olanı yapmayı tercih etti ama yine de bu hükümette yer almak önemliydi.
Çünkü bu hükümetin seçimden sonra da uzun süre görevde kalma olasılığı var.
Seçime kadar iki ay geçecek. Eğer yine bir hükümet kurulamaz ise bu hükümet, yeni bir seçim hükümeti kurulana kadar neresinden baksanız altı ay görev yapmış olacak.
Hükümete bakan vermeme kararıyla CHP ve MHP o süreçte hükümet faaliyetlerinin içinde olmak, hükümet faaliyetlerini denetlemek olanağını kaybetmiş oldular.
Bunun doğru bir politika olmadığı açık değil mi?
Böylece size oy vererek seçip Meclis’e gönderenleri böyle bir hükümette temsil etmekten de vazgeçmiş oluyorsunuz.
Siyaset “Küstüm oynamıyorum” yöntemiyle yapılmaz, CHP ve MHP bunu hiç aklından çıkarmamalıydı.

Haberin Devamı


Şehit cenazesinde inançlara saygı


HAKKÂRİ Şemdinli’de şehit olan Kenan Ceylan, Tokatlı bir Alevi’ymiş.
Cenazesi bu nedenle iki ayrı törenle kaldırılmış.
İlk tören inançlarına uygun olarak cemevinde, “resmi tören” ise kaymakamlık binasının önünde düzenlenmiş.
Cumhuriyet’te Ayşe Yıldırım, bunun ilk örnek olmadığını hatırlatıyor ve örnekler veriyor.
11 Ağustos’ta Şırnak’ta şehit olan Malatyalı bir Alevi ailenin oğlu Barış Aybek’in cenazesi de “devlet erkânı katılacak” diye apar topar camiden kaldırılmış.
Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Baki Düzgün, “Alevi şehitlerimizin cenazesini cemevinden kaldırmak istiyoruz” diye başvurduğunda “Bu, bir devlet sorunu. Devlet resmi olarak kabul etmeli ki biz de resmi töreni cemevinde yapalım” yanıtını almış.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, cemevlerinin ibadethane sayılması ile ilgili kararları var.
Yargıtay da geçen günkü kararıyla bu durumu Türkiye açısından bir kez daha kesinleştirdi.
Kaldı ki AİHM’nin ya da Yargıtay’ın böyle bir karar vermesine de gerek yoktu.
İnanç özgürlüğü, Anayasa teminatı altında, laiklik ilkesi de devletin dininin olamayacağını öngörüyor.
Yargıtay’ın da kararından sonra artık bu “Devlet kabul etmiyor” gerekçesine sığınmaktan vazgeçin ve insanların inançlarına saygı gösterin.

Haberin Devamı


Pistteki Mercedes bize ne anlatıyor?


ANKARA’da Esenboğa Havalimanı’nın otoparkından Mercedes marka otomobilini alan vatandaş, “duble yol” zannederek uçak pistine çıkmış. Bu haberi dün Hürriyet’te okudum.
Ankara Valiliği soruşturma açmış, Mercedes’i makam aracı zannedip VIP kapısını açarak meydana alan polisler şehir içinde başka bir göreve atanmış.
Fıkra gibi bir haber ve bu olay aslında fıkra gibi bir ülkede yaşamakta olduğumuzu da gösteriyor.
Birincisi, devlet büyüklerimizin “siyah Mercedes” merakı!
Muhtemelen şu anda bizim ülkemizde Mercedes makam aracı sayısı, Almanya’dan fazladır!
Düşünün ki Başbakan’ın devlette tasarruf yapılacağını açıklamasının mürekkebi kurumadan, Enerji Bakanı Taner Yıldız bile 700 bin liralık Mercedes aldı!
Diyanet İşleri Başkanı’nın Mercedes sevdası da hâlâ gündemde.
Polislerin, karşılarında siyah bir Mercedes görünce onu makam aracı zannetmelerinden daha doğal ne olabilir.
İkincisi, devlet büyükleri karşısında polisin düşürüldüğü durumdur.
Polisler o Mercedes’i durdursalardı ve içinden bir adet “Sen benim kim olduğumu biliyor musun insanı” çıksaydı, halleri nice olurdu?
Muhtemelen şimdi Ankara merkezde değil, küçük bir doğu kasabasında soluğu almışlardı.
Çünkü bizim memlekette yüksek bir makama gelenler kendilerini kanundan da, polisten de üstün görürler.
Polisin uyarılarına kulak asmazlar, hele polis tarafından durdurulmaya karşı derin bir alerjileri de vardır.
Üçüncüsü, resmi araçlara sivil plaka takma hastalığıdır.
Bunu “güvenlik” gerekçesiyle açıklıyorlar. Merak ediyorum teröristlerin resmi plakalı bir araç görünce “Hadi şuna saldıralım” diye düşündüklerini mi zannediyorlar?
Resmi araca sivil plaka takınca da hangi araç resmi, hangisi özel ayırt edebilmek de mümkün olmuyor.
Eğer böyle bir alışkanlık olmasaydı, polisler aracın resmi plakalı olmadığını görürler ve bu hatayı da yapmazlardı.
Yani diyeceğim o ki bu olayda en az hatası olan o iki polis memuru ve öyle görünüyor ki en hatasız olan cezayı çekecek!

Yazarın Tüm Yazıları