Canımın sıkılmaması hiç eğlenceli değil!

GEÇEN gün akşam saatlerinde krizde alacağımız önlemlerle ilgili bir toplantıdan yeni çıkmıştım ki cep telefonum çaldı.

Arayan kızımdı. Konuşurken "Sesin kötü geliyor, hasta mısın?" d iye sordu.

"Hasta değilim, canım sıkıldı, kriz toplantısından yeni çıktım" diye yanıtladım.

Bana şöyle dedi: "Ben büyüdüm nasıl olsa, bence bırak çalışmayı, git Bodrum’a, al bir tekne, keyfine bak!"

Telefonu kapattıktan sonra hayale daldım:

Evi satmış, parasıyla Bodrum’da mandalina bahçeleri arasında küçük bir taş ev ile küçük bir tekne almışım. Bahçemde domatesler, biberler yetişiyor. İki tavuk var, menemen yapmama yardım ediyorlar. Güneş içimi ısıtıyor. Kravat takmıyorum, ayakkabı derdim yok. "Bıldırcın mevsiminde" bir bar taburesine tüneyip bekliyorum, ağ germeme bile gerek kalmıyor vs!

Aynı gece arkadaşlarıma bu konuşmayı ve çekip gitme kararımı anlattım. Aldığım yanıt şu oldu: "Çok sıkılırsın!" Sonra kardeşimle daha önce yaptığımız bir konuşma aklıma geldi.

Demek ki "çok sıkılmamak için" yapmam gerekenler şunlar:

Günde iki üç saatimi trafikte yürümeyen bir otomobilin içinde geçirmek, sabah erken kalkmak, giysilerimin her zaman ütülü olmasına gayret etmek, bazen günde iki kez elbise değiştirmek, her gün tıraş olmak, hiç sevmediğim bazı insanlara güler yüz göstermek, beni sevmediklerini bildiğim bazı insanların kibarlık sorularına tebessümle yanıt vermek, taze sebze meyve yemekten vazgeçmek, lokantalarda sıkı bir hesap ödemek, bedava kömürün kirlettiği havayı solumak!

Gerçekten çok tuhaf!

Yapmayı sevdiğim şeyleri yaparsam canım sıkılacak, nefret ettiklerimi yaparsam canım sıkılmayacak!

Canımız sıkılmasın diye katlandığımız şu şeylere bir bakın ve bana yardım edin. Benim için hangisi daha iyi: Canımın sıkılması mı, sıkılmaması mı?

Ya sizin için?

Cep telefonumu ’mesajcılardan’ kurtardım

GEÇEN gün cep telefonuma yağmur gibi yağan "spam mesajlardan" söz etmiştim. Telekomünikasyon Kurumu’nu bu işi önlemek için harekete geçmeye davet etmiştim.

Devlet bürokrasisi içinde, bir gazeteciye verilecek yanıtın nasıl süreçlerden geçtiğini bildiğim için, bir de kurumun internet sitesine "tüketici şikáyeti" yolladım.

Tahmin ettiğim gibi tüketici şikáyetinin yanıtı daha önce geldi. Aradan 24 saat bile geçmeden! Bu servisi yönetenleri kutlarım.

Sonuç şu: Yönetmelik hükümleri uyarınca, telefonuna istemediği reklam mesajları gelenler, abonesi oldukları operatöre müracaat ederlerse, bu tür mesajların operatör tarafından önlenmesi gerekiyor. Kanun ve yönetmelik maddelerini de yazmışlar ama bu bilgi kimseye gerekli değil.

Bunun üzerine abonesi olduğum operatörün müşteri hizmetleri servisini aradım. Telefondaki görevliye derdimi anlatmam ve isteğimin işleme alınması sadece 1 dakika sürdü.

Artık cep telefonumun durduk yerde "bip bip" ötmesinden kurtuldum.

Gerçi hangi benzincinin hangi kartla kaç taksitte benzin sattığını öğrenemiyorum ama kafam rahatladı hiç olmazsa!

Benim gibi bu durumdan yakınan okuyucularımın bilgisine sunarım.

’Kriz fırsatçısı’diye buna derim ben!

CEM Boyner’in "İnsanlar krizde seks bile yapmıyorlar" dediği meşhur demecini okumamış olsaydım, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın "kriz fırsatçıları" diye kimleri suçladığını asla öğrenemeyecektim.

Çok şükür, artık kriz fırsatçılarının kimler olduğunu biliyorum!

İnsanoğlu, ne kadar medenileşirse medenileşsin, diğer tüm canlılar gibi "üreme içgüdüsüne" sahiptir, bunu biliyoruz.

Bu nedenle en zor dönemlerde, mesela savaşlarda doğum hızı artar, bunu da biliyoruz. En son 11 Eylül saldırıları sonrasında New York ahalisinin sekse sarıldığını bildiğimiz gibi!

Ekonomik kriz dönemleri de bu tür zor dönemeçlerden ve zaten sokakta eğlenme şansı olmayanlar için en ucuz eğlence de bu olmalı.

Dünkü Hürriyet’te arkadaşımız Demet Cengiz Bilgin’in haberinden de öğreniyoruz ki krizde seks azalmıyor, tam tersine "önlem alanlar" artıyor.

Söz konusu haberde hükümet-asker gerginliğinin bile sekse ara verilmesine yol açtığı anlatılıyor.

Bu durumdan şu sonucu çıkarıyorum: Aslında insanlar sekse ara filan vermiyorlar. Canları partnerleri ile sevişmeyi istemeyenler bahane uyduruyorlar.

"Kriz var, asker hükümete ters yaptı, Fenerbahçe deplasman galibiyeti alamıyor, başım ağrıyor, şimdi sırası değil, çocuklar uyumadılar, annemler yan odadalar" gibi mazeretler!

Bu nedenle ekonomik krizi bahane edip, eşine sırtını dönenlerin Başbakan’ın suçladığı "kriz fırsatçıları" olduğu kesin!
Yazarın Tüm Yazıları