Paylaş
Bugüne kadar bu tür baskılara sadece küçük sosyalist partiler maruz kaldığı için kimse durumun vahametini fark etmiyordu. Bu olayla birlikte partilerin özgürce siyaset yapabilmelerinin önündeki engeller dilerim ki kamuoyunun gündemine gelir.
Anayasamız, siyasi partilerin demokrasinin olmazsa olmaz kurumlarından olduğunu söylüyor.
Bu, partilerin siyasi faaliyetlerini özgürce yapabilmeleri, serbestçe propaganda yapabilmelerini teminat altına alan bir hükümdür.
Siyasi partilerin, faaliyetleri sırasında yasaların suç diye tanımladığı eylemlerin içine girmeleri durumunda da kimin bu suçu takip edebileceği yine Anayasa’da ve yasalarımızda yazılı.
Vali’nin bir emri ve polisin marifetiyle bir siyasi partinin propaganda faaliyetinin engellenmesi bu nedenle “devlet terörü” sayılmalıdır.
Bir yandan “demokratikleşirken”, diğer yandan idari kararlar ile siyasi partilerin faaliyetlerine engeller konulmaya çalışılması, hükümetin ağzındaki demokrasi sakızının ne kadar samimi çiğnendiğini gösteren bir örnektir.
Son aylarda kendisini devletin valisi gibi değil hükümetin bir il başkanı gibi gören valilerin sayısı artıyor.
İçişleri Bakanlığı, Aydın Valisi’ni vakit geçirmeden görevden almak zorundadır.
AKP’li yatırımcılar aranıyor!
BEN tatildeyken Nükleer Enerji Yasası TBMM’de görüşüldü.
Türkiye’nin nükleer enerji kaynaklarından da yararlanmasına karşı değilim. Dünyanın birçok yerinde sorunsuzca kullanılabilen nükleer enerjinin, gerekli şartlar titizlikte korunduğu takdirde ülkemizde de kullanılmasında yarar var. Yeter ki, kurulacak santrallar en son teknoloji olsun, atıkların saklanmasında çevre güvenliği ihmal edilmesin ve santrallar yapılırken kazık yemeyelim, birileri devlet kaynaklarından cebini doldurmasın!
Ancak alternatif enerji kaynaklarının ihmal edilmesini de kabul edebilmek mümkün değil.
Nükleer Enerji Kanunu’nun görüşülürken, Yenilenebilir Enerji Kaynakları Yasa Tasarısı’nın TBMM gündeminde gerilere atılması hükümetin bu konuda en hafif tabirle “gönülsüz” olduğunu düşündürtüyor.
Çünkü hükümetin her önemli konuda “muhalefet bizi engelliyor” diye yakındığı bir dönemde, bu tasarı muhalefetin desteğini almış bulunuyordu.
Ortaya çıkıyor ki hükümete etki yapan bir “lobi” var ve bu lobi Türkiye’nin rüzgâr, güneş ve biyoenerji kaynaklarının kullanılmasını istemiyor.
Dereleri susuz bırakan ve sadece yapanlara yararı olan küçük hidroelektrik santrallarını, nükleer enerjiyi çok seven ve destekleyen hükümet, sıra yenilenebilir ve çevreyle dost teknolojilere gelince yan çiziyor!
Öyle görünüyor ki hükümetin bu işe ilgisini çekebilmenin yolu, “yandaş sermayenin” dikkatini yenilenebilir enerji kaynaklarına çekmekten geçiyor.
Onlardan biri bu işe girerse, aylardır TBMM’de sürünen bu yasa tasarısının gündeme gelmesi mümkün olacak sanırım.
Dilin ne söylüyor beynin ne düşünüyor?
BAHÇEŞEHİR Üniversitesi’nde Beyin ve Biliş Araştırmaları Laboratuvarı kuruldu. Haberi gazetelerde okumuşsunuzdur.
Laboratuvar, öğrenme, problem çözme, dikkat ve bellek gibi insan bilişsel sistemlerinin nöro-biyolojik olarak nasıl çalıştığı ile ilgili araştırmalar yürütecek.
Açılış törenini izleyenlerin sorusu üzerine, Yardımcı Doç. Dr. Metehan Irak bu araştırma sisteminin uygulanacak araştırma yöntemleri ile siyaset araştırmalarına da adapte edilebileceğini anlattı.
Örneğin, deneğe Recep Tayyip Erdoğan’ın ya da Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir fotoğrafı gösterildiğinde beyninde hangi bölgelerde uyarılma gerçekleştiği ve de duygusal olarak nasıl bir tepki yarattığı (sempati, nefret, vb.) gözlemlenebiliyor. Yani sistem, kişinin vermesi gerektiğini düşündüğü cevabı değil gerçek cevabı bulabiliyor.
Tabii siyasette bunu kullanmak çok zor, çünkü örnek sayısı çok kalabalık! Bütün seçmenlere bunu sormak yüzyıllar sürebilir.
Ama şunu öğrenmek isterdim doğrusu: Magazin dünyamızın kankaları, medya dünyamızın sıkı dostları, siyaset âlemimizin “yol arkadaşları” birbirleri hakkında gerçekten ne düşünürler?
Acaba bilime hizmet uğruna bu işe gönüllü olacak birileri çıkar mı?
Paylaş