Paylaş
Gazeteciler Nedim Şener, Ahmet Şık, Soner Yalçın, Doğan Yurdakul, Barış Terkoğlu gibi isimlerin de bulunduğu 14 sanık ile ilgili davayı izlemek üzere çok sayıda yabancı gazeteci ve meslek kuruluşu temsilcisi de duruşmayı izleyecekler.
Sanıkların yarın yargıç karşısına çıkıyor olmaları, kendilerini savunmaya başlayabilecekleri anlamına gelmiyor.
Hatırlayacaksınız emekli Orgeneral Hurşit Tolon’un 2. Ergenekon Davası’nda kendini savunmaya başlayabilmesi için 1132 gün geçmesi gerekmişti!
Bu davada da daha iyi bir sürecin yaşanmasını beklememizi gerektiren bir durum ortada yok.
Kimlikler tespit edilecek, iddianame okunacak, duruşmalar kesintisiz de sürmeyeceği için savunmaya kim bilir ne zaman sıra gelecek!
Elbette mahkemenin, sanıkların tutuklu yargılanmasına devam etme kararı verip vermeyeceğini şimdiden söylemek doğru değil. Ama bu tür davalardaki genel uygulamaya bakarsak, tutuklu yargılamanın da devam edeceğini söylemek falcılık sayılmaz.
Bir insanın kendisini savunma hakkının böylesine elinden alınması günümüzün medeni dünyasında kabul edilebilir bir durum değil.
“Uzun tutukluluk süreleri” ile ilgili olarak çok tartıştık, Adalet Bakanlığı da bu soruna bir çözüm bulmak için çalışmalar yapıyor ama sorunun temeli yargılama usullerimizde.
İddianamelerin yetersizliği, delilleri yeterince toplanmamış soruşturma dosyaları, mahkemelerin ağır iş yükü ve yargılamanın kesintisiz yürütülememesi gibi sorunlarımız var ve bunu düzeltmeye yönelik bir girişim de ortada görülmüyor.
Böyle bir düzenin “adil yargılama” sağlayabileceğini söyleyebilmek ne yazık ki mümkün değil.
İkiyüzlülük yapmamak için!
MARDİNLİ N.Ç. 13 yaşındayken tecavüze uğradı ve mahkeme de sanıklara daha az ceza verirken “mağdurun rızası” olduğu kararını verdi.
Bu kararın toplumda nasıl bir tepki yarattığını biliyoruz. Bakanlardan tutun da muhalefet partilerine ve tek tek bireylere kadar geniş bir kesim bu karar karşısında infiale kapıldı, benzer kararların çıkmaması için kanunda değişiklik yapılması bile gündeme getirildi.
Ama bir oksimoron örneği sayılabilecek “yasal tecavüz” konusu gündemimize bile gelmedi.
Bu 18 yaşından küçük kızların anne-baba ya da veli rızasıyla evlendirilmesi eylemidir.
Dün de bu konuyla ilgili olarak Mahsun Kırmızıgül’ün televizyon dizisinden yola çıkarak yazmıştım.
N.Ç.’yi erkeklere satanlar annesi, babası olsaydı ve yalandan bir de nikâh kıyılmış olsaydı, ortada ne suç olacaktı, ne de suçlu! Ama “mağdur” değişmeyecekti. Kendi hayatı hakkında karar verme ehliyeti olmayan küçücük bir kız çocuğu “gelin” olacaktı, herkes de bu mutlu güne en şık elbiselerini giyerek gidip eğlenecekti!
Sırf “akıl baliğ oldu” diye 18 yaşından küçük kızlar ana-babalarının izniyle evlendirilebiliyorlar ve bu zannedildiği gibi sadece medeniyetin uğramadığı uzak dağ köylerinde de yaşanmıyor!
Bu açıdan üniversitede doçent olmak ile dağda çoban olmak, Harvardları bitirmekle ümmi olmak fark etmiyor.
Eğer N.Ç. vakasında “ikiyüzlü” hareket etmiyorsak, bu sorunu da gündemimize almamız ve küçük kızların ana-babaları eliyle satılmalarını önlememiz gerekiyor!
Kanunlar önünde herkes eşit elbette!
İSTANBUL Büyükşehir Belediye Spor’un eski başkanı ve şu andaki Futbol Federasyonu Başkanvekili Göksel Gümüşdağ, savcılıktaki sorgusunun ardından serbest bırakıldı.
Gümüşdağ’ın “şüpheli” olarak ifadesinin alındığı bildirilmişti.
Göksel Gümüşdağ’ın tutuklanmamış olması elbette sevindirici bir durum. Kaçmayacağı belli, zaten bütün deliller de toplanmış olmalı, yargılama başlayana kadar tutuklu olması için bir neden yok. Keşke aynı özen benzer durumdaki tüm şüpheliler için de geçerli olsa.
Ancak bu dileklerim Gümüşdağ’a yapılan özel uygulamayı görmezden gelmeme de yol açmıyor.
İfadesi alınması için Emniyet’e götürülmeden önce alınması gereken sağlık raporunu bizzat kendisi giderek aldı. Demek ki böyle yapılabiliyormuş. Zanlıları doktor raporu almaya polis araçlarıyla götürmek ve hastane kapısında polis çemberinin içinde teşhir etmek de gerekmiyormuş.
Gazetelerdeki haberler Gümüşdağ’ın ifade için Emniyet’e gitmesinin ardından Emniyet Müdürlüğü’ne İstanbul Valisi’nin ve Emniyet Müdürü’nün de gittiğini anlatıyor.
Sabah’taki habere göre İstanbul Valisi bu sırada Emniyet’te 4 saat kalmış, Emniyet Müdürü’nün odasında sorgu ile ilgili bilgi almış!
Kendisine nasıl bir bilgi verildi merak ettim. Hazırlık soruşturması gizli değil mi? Valilerin böyle durumlarda Emniyet’e gidip sorgu hakkında bilgi almaları normal mi?
Yoksa bu da “akraba kayırmacılığının” yeni bir örneği mi?
Paylaş