ANKARA’da, Esenboğa Havaalanı’nı kent merkezine bağlayan yol törenlerle açılıp, hizmete girdi.
Yola bir ara Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da adı verilecekti ama sonra bu "yağcılıktan" vazgeçildi ve yol şimdi eski cumhurbaşkanlarından Turgut Özal’ın adını taşıyor.
Dün Hürriyet’in internet sitesinde bir fotoğraf gördüm. Yurtdışında olduğum için bu fotoğraf sadece hürriyet.com.tr’de mi yayınlandı, gazetede de var mıydı, bilemiyorum.
Fotoğraf Pursaklar’daki yaya üst geçidinde çekilmiş.
Altından Turgut Özal Bulvarı bütün haşmetiyle geçiyor. Üst geçidin köprüsü de yerli yerinde duruyor.
Ama bir "küçük" eksiklik var: Köprünün merdivenleri yapılmamış!
Daha doğrusu merdivenler yarıya kadar var ama zemin ile köprüyü birbirine bağlayamıyor, kısa kalmış!
Pratik çözümler ülkesinde çaresi hemen bulunmuş ve çevre halkı eksik kalan kısmı tamamlamak için bir tahta merdiven uydurmuş, onu kullanıyor.
Bu yola dünyanın parasının harcandığını biliyoruz. Yol üzerindeki kavşakların iç duvarları bile granitle kaplı. Gerçi karlı buzlu Ankara kışını geçirdikten sonra bir bölümünün döküleceğini tahmin etmek kolay ama şimdilik granitler de yerli yerinde.
Fotoğrafı görünce "Yola Turgut Özal’ın adını vermekle doğru yapmışlar" diye düşündüm önce.
Malum, rahmetli de bazı işleri "Ben yaptım oldu" diye tamamlamayı severdi.
Üst geçit, bu görüntüsüyle Türkiye’nin küçük bir kopyası gibi duruyor.
"Üst yapı" muazzam, "alt yapı" sıfır durumu yani!
Geçen gün TEM üzerinde inşa edilen iki ayrı köprülü kavşağın hiçbir yola bağlanmadan yapıldığını yazmıştım.
Acaba bu durum, AKP’li belediyelerin yaptıkları işlerin bir bölümünü böyle yarım bırakacakları anlamına mı geliyor?
Artık bunu "nazardan korunmak için" mi yapıyorlar, bilemeyeceğim.
Gerçekten ’bizim gibisi yok’
ULUSLARARASI bir toplantıya katılmak için geldiğim Londra’da fırsattan istifade biraz çarşı-pazar da dolaştım.
Christmas ve yılbaşı yaklaştığı için mağazalar, sokaklardaki ağaçlar değişik renkli ışıklarla süslenmiş.
Bu ışıklar nedenini bilmediğim şekilde içime bir mutluluk veriyor. Zaten dolaşmaya çıkmamın nedeni de alışveriş değil, bu ışıkların yarattığı atmosferi solumaktı.
Bu atmosfer benim gibi herkesi de etkiliyor olmalı ki yoğun bir hediye alışverişi de gözledim.
Mağazaların hediye paketi servislerinin önü kelimenin tam anlamıyla "yıkılıyordu".
Otele döndüğümde de internette VISA Europa’nın yaptırdığı bir yaşam tarzı araştırmasının sonuçlarını okudum.
Hediye alma-verme konusunda gerçekten tuhaf insanlar olduğumuzu düşündüm araştırmayı okurken.
Avrupa’da nakit ya da hediye çeki almaktan en çok mutlu olanlar Türkler, bu araştırmanın sonucuna göre.
Türklerin yüzde 73’ü hediyeyi "nakit" olarak görmek istiyor!
Avrupa halkları içinde hediyenin değerinien çok önemseyenler yine Türkler.
Ve daha kötüsü verdiğimiz hediyeden daha az değerli bir hediye aldığımızda da sevinemiyoruz!
Ve bizim için "yüz kızartıcı" bir sonuç daha var:
Türkiye’de zamanı mutlu olarak geçirmek için sıralanan "on şey" içinde "sigara içmek" var ama "kitap, dergi ve gazete okumak" yok!
Ve bu iki konuda Avrupa’da bize benzeyen başka bir ulus da yok.
AB üyeliğini askıya almaya çalışanlar haklı mı acaba diye düşünmemek mümkün değil.
Engellerin kaldırılmasına ’iktidar kavgası’ engel olmasın
TEMPO Dergisi, bir yılı aşkın bir süredir "Engelleri Kaldıralım" adı verilen bir toplumsal sorumluluk kampanyası yürütüyor.
Kampanyanın amacı, ülkemizdeki engellilerin, toplumsal yaşama katılımlarını zorlaştıran fiziki engellerin kaldırılması için bir duyarlılık yaratmak.
Ülkemizde engelli olmak demek, evinin içine kapanıp kalmakla eş anlamlı bir durum.
Yurtdışına çıkanların kolayca fark edebilecekleri gibi, kentlerin ve binaların fiziki düzenlemeleri engellilerin de toplum içine karışmalarına olanak sağlayacak şekilde düzenlenir.
Tempo’nun kampanyası ülkemizdeki bu soruna dikkat çekmek üzere yürütülüyordu.
Kampanyanın bir aşaması da Serdar Bilgili tarafından çekilmiş bir dizi engelli fotoğrafından oluşan sergi.
Bilgili, gerçekten muhteşem fotoğraflar çekti ve kamuoyunun dikkati görmezden gelmeyi tercih ettiğimiz bir soruna çekilmiş oldu.
Tempo’nun kampanyası sürerken Star televizyonu da Engelliler Günü nedeniyle bir bağış kampanyası düzenledi.
Ve Bilgili’nin çektiği fotoğraflar da bu programda kullanıldı.
Dün Türkiye Sakatlar Derneği’nden aldığım bir e-posta, bu fotoğrafların Star’da kullanılmasını protesto ediyordu.
Merak ettim, meğerse Star’ın kampanyası bir başka "rakip dernek" ile birlikte düzenlendiği için bu protesto yapılıyormuş.
200 milyar lira yardım toplanmasına vesile olan bir program bu.
Ne programın yapımcıları ne de kampanyaya fotoğrafları ile katılan Tempo bu protestoyu hak ediyor.
Önemli olan ülkemizdeki engellilere yönelik fiziki engellerin kaldırılması ve bunun için hep birlikte çabalamak mı, yoksa değişik isimler etrafında toplanan engelli derneklerinin iktidar mücadelesi mi, anlayamadım.