Paylaş
Arada bir gazetelerde boy gösteren ve “Bir konuşursam yer yerinden oynar” diyenlerin çok sayıda olmasından da anlarız.
Onlar öyle şeyler bildiklerini iddia ederler ki ağızlarını açıp konuşmaya başlamaları ile birlikte her şeyin altüst olacağı izlenimini verirler.
Bu kadar geveze, gördükleri her mikrofona, her ortamda bir şeyler söyleyebilen insanların yaşadığı bir toplumuzdur ama “bir ağzımı açarsam” diye tehditler savuranların da hiçbiri konuşmaz nedense.
Bir şey bilmediklerinden ama bildiklerine dair bir hava yaratmaya çalıştıklarından mıdır, yoksa konuştukları zaman gerçekten bir deprem olacağına inandıklarından mıdır, bilemiyorum.
Baktım bu kervana Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da katılmış.
Trakya gezisinde yaptığı konuşmalardan birinde
şöyle diyor:
“Bakın buradan açık söylüyorum. Bu kampanyayı yürütenler (yani cemaati kastediyor) içeride ve dışarıda. Eğer bunları biz açıklamaya başlarsak ülkemizde yer yerinden oynar, onu da söyleyeyim.”
İster istemez insanın
sırtı ürperiyor!
Arkasına milli iradeyi almış, gücünün önünde hiçbir sınır tanımayan Başbakan bile böyle söylüyorsa, ürkmek gerekir
diye düşünüyorum.
Ancak burada şöyle bir durum var ki kendisi Başbakan ve açıklandığında ülkede yeri yerinden oynatacak böyle bilgilere sahip ise neden gereklerini yapmıyor
diye sormak gerek.
Böyle tipler varsa ve Başbakan da bunları biliyor, nerelerde neler çevirdiklerinden haberdar ise elindeki bilgileri savcılığa teslim etmiş olması gerekirdi.
İcra makamının en yetkili kişisi bile bu durumda bildiklerini kendisine saklamak durumunda kalıyorsa, durum gerçekten çok vahim olmalı!
Ya da ikinci ihtimal var ki onu da Başbakan’a yakıştıramam.
Yakıştıramadığım şey, Başbakan’ın da kendisinden önceki “bir konuşursamcılar” gibi olması olasılığıdır!
Karizmayı kurtarmak için ‘ihanet’ sopası!
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Milli Güvenlik Kurulu’nun dini cemaatleri fişleme ile ilgili kararının açıklanması nedeniyle çok rahatsız oldu.
Yaptığı konuşmalara ve genel tavrına bakacak olursak MGK’da öyle bir karar alınmış olmasından ve altına da imza atmış olmasından rahatsız değil.
“Karar alındı ama uygulanmadı” gibisinden açıklamaları partisinin ikinci–üçüncü derecedeki yöneticilerine söyletiyor.
Kendisi ise rahatsızlığını daha çok “Bunlar nasıl olur da açıklanır” seviyesinden ortaya koyuyor.
Kararların içerikleri ile ilgili tartışma için “Bizi bilenler bilir, kimseyi fişlemeyiz” türünden bir yanıt veriyor ki bugüne kadar böyle tartışmaları böyle sıradan cümleler ile geçiştirmezdi.
Çünkü biliyor ki konu bu düzlemde tartışılmaya devam ederse “diklenmeden dik durmak” prensibi havada kalıyor, karizma çiziliyor!
O zaman böyle bir MGK kararına dayanılarak yapılan işlemler ile ilgili olarak başkalarını suçlama olanağı da ortadan kalkıyor ki bu da onun için sevimsiz bir durum sayılabilir.
Onun için tartışmayı “Bunlar devlet sırrı, nasıl olur da açıklanır” zeminine çekmeye çalışıyor.
“Şimdi hükümeti fişlemekle suçlayanlara sesleniyorum. Hükümeti fişlemekle suçlayanlar öncelikle bu istihbari bilgileri acaba bu adamlarınıza, bu yandaşlarınıza kimler sızdırdı. Bunu ortaya koyun. Anayasamızda bu konularla ilgili çok açık net yasaklar var. Devletin öyle mahremleri vardır ki bu bilgileri kimsenin teşhir etmeye hakkı yoktur” diyor.
İtirazı bilgilerin doğruluğuna değil, açıklanmış olmasına!
“Devletin mahremini ifşa etmenin adı özgürlük değil düpedüz bu vatana ihanettir” diyerek eli de yükseltiyor.
“Vatana ihanet” sopasını gazetecilere doğru sallıyor ki herkes ayağını denk alsın, onun bir işareti ile harekete geçen savcılar da gereğini yerine getirsin.
Hapisteki gazetecilere yeni sıfat
TARAF yazarı Mehmet Baransu, MGK kararlarını açıkladığı için “casusluk” suçlamasıyla savcılığa şikâyet edildi.
Başbakan’ın “yargıyı göreve çağırmasının” doğal bir sonucu olarak hakkında dava da açılacaktır.
Aslında bir fezleke de Başbakan için düzenlemek gerekir, “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs ettiğinden” ama böyle şeyler bizde olmaz tabii.
Hükümet, MİT ve MGK, Baransu’nun gizli kalması gereken belgeleri yayımlayarak devletin güvenliğini tehlikeye düşürdüğünü ileri sürüyorlar.
Kendi vatandaşlarına karşı “fişleme” kararı almış bulunan bir devletin güvenliği bu yüzden nasıl tehlikeye düşecek, anlayabilmek kolay değil.
Buna şimdi önce savcı karar verecek, dava açarsa da mahkeme, onun için bir şey söyleyebilecek durumda değilim.
Ama şunu söyleyebilirim: Baransu, bu nedenle mahkûm edilip hapse atılacak olursa, hapisteki “terörist gazetecilere” bir de “casus gazeteci” eklenecek demektir.
Biliyorsunuz şu anda hapiste birçok gazeteci var. “Terörist” oldukları iddia ediliyor.
Oysa ne ellerine silah almışlar, ne de suçlandıkları
bir terörist eylem var.
Haklarındaki suçlamalar “O haberi niye yazdın, bununla neden röportaj yaptın” gibi sorulardan ibaret ve basın kuruluşları tutuklu gazeteciler konusunu gündeme getirdiklerinde hükümetimiz hep aynı yanıtı veriyor: Onlar terörist!
Şimdi bunlara (diliyorum ki böyle bir saçmalık olmaz ama) bir de “casus gazeteci” eklenecek.
İleri demokrasi ülkesi için ne güzel bir manzara!
Paylaş