Paylaş
“Üniter devlette başkanlık sistemi yoktur diye bir şey yok. Şu anda bunun zaten dünyada örneği var. Yani Hitler Almanya’sına baktığınızda orada da bunu görürsünüz.”
Aynı gün Başbakan Ahmet Davutoğlu da şöyle konuştu:
“Doğru olan başkanlık. Parlamenter sistemden kaynaklı otoriter yapı da olur, Hitler Almanya’sı gibi.”
İki cümleyi üst üste okuyunca eminim sizin de kafanız karıştı.
Hitler Almanya’sı, başkanlık sistemi miydi, yoksa parlamenter sistem mi?
Cumhurbaşkanı, başkanlık diyor, Başbakan parlamenter! Bu bir bilgi yarışması olsaydı, Cumhurbaşkanı elenmiş, yarışı kaybetmiş olurdu.
Çünkü, Hitler, Cumhurbaşkanı von Hindenburg tarafından, parlamentonun içinden atanmış bir başbakan idi!
O tarihte de Almanya, parlamenter sistemle yönetiliyordu. Ancak daha sonra Hitler, bir yetki kanunu çıkararak, parlamentonun görevlerini hükümetinin üzerine aldı. Nazizm’in, sonu bütün dünya için felaketle sonuçlanacak yolculuğu böyle başladı.
Şimdi, “Cumhurbaşkanı, yanlış bildiği bir şeyi savunuyor” diyebilir miyiz?
Bu sözü doğrulatma olanağı yok
CUMHURBAŞKANI Erdoğan, başkanlık sisteminin neden gerektiğini açıklarken “Şu anda gelişmiş ülkelere baktığımızda kahir ekseriyetinde bu sistemin olduğunu görüyoruz” dedi.
Yanlış bir bilgi bu da.
Dünyanın en büyük ekonomisine sahip 20 ülke aslında 19+28 ülke sayılır.Çünkü üyelerden biri AB’dir. Bu birliğe üye 28 ülke var. Bunlardan Kıbrıs’ın Rum kesimi başkanlık sistemiyle, Fransa yarı başkanlık sistemiyle yönetiliyor, diğerleri parlamenter sistemle yönetilir.
G–20 üyesi 19 ülkeden parlamenter sistemle yönetilen ülkeler şunlar: Avustralya, Kanada, Almanya, Hindistan, İtalya, Japonya, Birleşik Krallık, Türkiye. Yani 8!
G–20 üyeleri Fransa ve Rusya yarı başkanlık sistemiyle yönetiliyor.
Başkanlık sistemiyle yönetilen G–20 üyeleri şunlar: Arjantin, Brezilya, Meksika, Güney Kore, ABD, Endonezya, Güney Afrika. Yedi ülke!
Geri kalan iki ülkeden Suudi Arabistan bir krallıktır. Çin Halk Cumhuriyeti ise genel olarak bildiğimiz sistemlere uymayan, kendine özgü bir sistem ile yönetilir.
Gördüğünüz gibi parlamenter sistemle yönetilip de G-20 üyesi olan ülkeler, Türkiye hariç, gerçekten demokratik ve gerçekten ileri ekonomilerdir.
Başkanlık sistemiyle yönetilen 7 ülkeden Güney Kore ve ABD hariç hiçbiri “gelişmiş” değildir, onlara “gelişmekte olan ülkeler” adı bu nedenle verildi.
Sonuç olarak şunu söylemeliyim ki Cumhurbaşkanı’nın yazının başında aktardığım bu sözünü doğrulayacak bir veri bulunmuyor!
Yeni yılda eski Türkiye’ye uyandık
YENİ bir yıla uyandığım düşüncesiyle dün sabah gazeteleri elime aldım ki meğerse hiç uyumamışım.
Her şey yerli yerinde duruyor, en eski tarihlerde memleketimizde neler oluyorsa, aynı şeyler olmaya devam ediyor.
İşte bir örnek:
Amasya Üniversitesi Teknoloji Fakültesi’nde öğretim görevlisi olan Çise Atalay, yılın son günü ders çıkışında “terörle mücadele görevlileri” tarafından gözaltına alınmış.
Atalay, derste insan hakları ihlalleri ile ilgili bir konu işliyormuş.
Sınıftaki öğrencilerden biri anlatılanları ve verilen örnekleri beğenmemiş olacak ki, sınıfta oturduğu yerden 155 polis imdat hattını aramış ve öğretim görevlisinin “terör propagandası yaptığını” ihbar etmiş.
Polis imdada hemen yetişmiş tabii!
Atalay, ders çıkışı gözaltına alınmış, Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri de savcının talimatıyla evinde ve üniversitedeki odasında arama yapmış.
Atalay, daha sonra mahkemeye çıkarılmış ve mahkeme tarafından serbest bırakılmış.
Atalay’ın bundan sonraki insan hakları derslerinde artık örnek aramaya ihtiyacı yok.
Kendi başından geçenler, bildiğimiz insan haklarının önemli bölümünün çiğnenmesine iyi bir örnek oluşturuyor.
1– Telefonla yapılan bir ihbar, polisin gelip sizi gözaltına alarak özgürlüğünüzden yoksun bırakmasına neden olabiliyor.
2– Elde hiçbir kanıt olmadan savcının talimatıyla “mesken masuniyetiniz” ihlal ediliyor, eviniz, eşyalarınız, işyerindeki odanız aranabiliyor.
Bütün bunların olabilmesinin bir tek nedeni var, belli ki Çise Atalay, yerel polis tarafından “mimlenmiş”!
Çünkü annesi seçimlerde HDP’den milletvekili adayı olmuş! “Annesi böyleyse, kızı da mutlaka teröristtir” diye bir düşünce sistematiği var Amasya emniyetinin belli ki!
Onlara “Kendinize gelin, hani kanıt, ne gözaltısı” demesi gereken savcı da belli ki aynı düşünce sistematiği içinde.
Bu tür olaylar babamın gençliğinde olurmuş, anlatırdı. Milli Emniyet’in “mimlediği” insanlar hep olağan şüpheli olurlarmış.
Benim gençliğimde de böyleydi, kızımın gençliğinde de!
10 Mart 2015 tarihinde bu köşede “taşralı bir akademisyenden” aldığım bir mektubu yayınlamıştım. Mektupta şöyle bir bölüm vardı:
“Derslerde öğretim elemanları korkarak ders anlatıyor. Özellikle sosyal bilimlerde, verilen örneklere dikkat etme zorunluluğu kâbusa dönüşmüş durumda. Derslerde ses kaydı yapan partili öğrenciler var, elbette yapsınlar ancak korku ve endişe bilimsellikten taviz vermeye davetiye çıkarıyor.”
O vakit bu mektubu okurken “Acaba abartı mı” diye düşündüğüm için de şimdi kendimden utanıyorum.
“Yeni Türkiye” diye diye bizi getirdikleri yer, en eski Türkiye’den hiç farklı değil!
Paylaş