Paylaş
Gezi Parkı’nda yaya yolu açacağız denilerek kesilmek istenen ağaçları korumak için başlatılan protestonun, zulme varan bir şiddet ile bastırılmasının tetiklediği sivil direnişin nedeni duvara yazılmış bu dört kelimede gizli.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bunu anlamaya çalışmak yerine, herkesi “çapulcu, alkolik, ahlaksız” diye suçlamayı tercih ediyor.
İktidar körlüğü böyle bir şey işte!
Bunu görmek için ne büyük araştırma şirketlerine ihtiyaçları vardı oysa ne de istihbarat kuruluşlarına.
Sokaklarda kendilerine öyle emirler verildiği için iki gün uyumadan insanların üzerine gaz bombası atan polislere sorsalardı onlardan öğrenebilirlerdi.
Sokaklardaki insanların çoğu 12 Eylül sonrasının apolitik insanlarıydı, önemli bölümü 12 Eylül günlerini de çocuk olarak geçirmişti.
Onları birleştiren zulme karşı duydukları öfke, her dakika azarlanmak, hayat biçimlerinin tehlikede olduğunu düşünmelerine yol açacak zorlamalar ve benimsedikleri değerlere hakaret edilmesiydi.
Yok sayılmaya, nobran bir tavırla aşağılanmaya karşı ilk kez seslerini yükselttiler ve bunu kendiliklerinden yaptılar.
Bazı partilerin, bazı örgütlerin onların bu eylemini çalmaya çalışmalarına da pabuç bırakmadan!
Bundan sonra aynı muameleyle karşılaşmaya da itiraz edecekler çünkü artık güçlerinin bilincine vardılar, bu toplumda var olabildiklerini, yalnız olmadıklarını gördüler.
Başbakan’ın kendisinden önceki yöneticilerin de söylediği ezberlenmiş sözlerle bu hareketi küçümsemekten vazgeçmesi herkes için yararlı olur.
Başbakan’ın tutumunun, sivil direnişle karşılaşan her otoriter liderin takınacağı tutumdan farkı yok.
Duvardaki sloganın anlamını çözmeye çalışsınlar: Bi git başımdan ya!
Sokaktakiler daha önce neredeydi?
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Gezi Parkı’ndan başlayıp yayılan eylemlere katılanları “çapulcu” olarak nitelerken şunu da söyledi: “Ceylan Otel yapılırken neredeydiler?”
Bu cümlenin bir “soru” olarak değeri, benim “Kurtuluş Savaşı yapılırken Recep Tayyip Erdoğan neredeydi?” diye sormamdan daha fazla değil.
Çünkü yanıtı soruyu anlamsız kılıyor: Henüz doğmamışlardı!
Bir bölümü doğmamıştı, bir bölümü çocuktu!
Daha büyükleri ise 12 Eylül’ün apolitizasyon sürecinden geçmişti, koca ülkenin bir “temerküz kampına” döndüğü dönemde gençliklerini yaşadılar.
“Ben de varım, benim de kendime ait bir yaşam alanı hakkım var” diye sokaklara çıkanların önemli bölümü 90 kuşağı diye tanımlayabileceğimiz bir kuşak. 80’lerin ikinci yarısı ile 90’ların başında doğanlar.
Her şey onlar için yapılmıştı sanki; televizyonun çok kanallı olduğu, bilgisayarın yaygınlaştığı, internet olanaklarının önlerine serildiği bir dönemde doğdular, büyüdüler.
Onun için de biz anne babalarından daha demokrat, daha eşitlikçi, daha açık fikirli oldular.
Anne babaları birbirleriyle “laik cumhuriyet, türban vs.” kavgası yaparken, onlar aynı sınıflarda okudular, arkadaşlık ettiler, oyun oynadılar.
Onun için de şimdi başlarında kimsenin örgütüne, önderliğine ihtiyaç duymadan sokaklarda bir araya gelebildiler.
Bu memlekette siyaset yapacak olan, bu ülkeyi yönetmeye talip olan herkesin bu kuşağı iyi anlaması lazım.
Onlar sadece kendilerine saygı gösterilmesini istiyorlar. Azarlanmak istemiyorlar. Devletin onlara ayar vermesine, yaşam alanlarını kısıtlamasına tahammül edemiyorlar.
Rejim muhafızları işbaşında
İZMİR’deki gösteriler sırasında polisin gaz bombaları atmasının ardından ellerinde çivili sopalar olan bazı sivil giyimli kişiler göstericilere saldırdı.
Çoğunun yüzü kamera görüntülerine de yansımış, bunları bulabilmek son derece kolay ama bakalım bunu kendisine iş edinecek bir savcı çıkacak mı, polis, savcının emrini yerine getirip bu kişileri bulacak mı?
Elbette Kordon’da kendi halinde yürüyüp giden kız çocuğunun saçına yapışıp şiddet uygulayan, orada oturmakta olan forma giymiş delikanlıyı durduk yerde coplayan polisleri de bulmaları gerek!
Geçenlerde bu köşede hükümetin paramiliter rejim muhafızlarını çağrıştıracak bir güç kurmak peşinde olduğunu yazmıştım. Bu tipler belli ki o gücün çekirdeğini de oluşturacaklar.
Başbakan da zaten ağzında geveleyip duruyor, birilerini göstericilerin üzerine saldırmamaları için “zor tuttuğunu” söylüyor.
Demek ki İzmir’de tutmaktan vazgeçmişler ya da tutmak istememişler!
Arap diktatörlerinin devrildikleri meydanlarda gösteri yapan insanların üzerine de böyle “rejim muhafızları” salınmıştı, hatırlayalım.
Bu hayırlı bir tablo değil, şayet memlekette bir de kardeş kavgası istemiyorsanız!
Sosyal medyaya yasak mı?
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan şöyle dedi: “Twitter bir baş belası. Sosyal medya denen şey toplumun, toplumların baş belasıdır”.
Başbakan’ın “toplum için zararlı” olarak tanımladığı her şeyi yasaklama eğiliminde olduğunu biliyoruz.
Bütün bu sürecin sonunda Twitter’ın, Facebook vs.’nin yasaklandığını da görürsek, şaşırmayalım.
Başbakan bu konuda dünya ölçeğinde yalnız değil, biliyorsunuz.
Ama o ülkelerin hiçbirinde demokrasiden söz edilmiyor.
Ben şimdiden söyleyeyim de, “Bu fikir ilk ortaya çıktığında neredeydin” diye Başbakan sormasın!
Paylaş